Betonart

Ankara’da apartman olmak: seyyarbele­k tekdal apartmanı

- Selcen Yeniçeri

Selcen Yeniçeri | Ankara bir rastlantı şehri değildir; ne bir soruya cevap verir ne de bir sorunun kendisidir. Merak da uyandırmaz, kaybolma hissinin derin hazzını da. “Kendiliğin­den oluşmuş bir kentin doğal eğimleri, halkın içgüdüsünü yansıtan, hemen kestirileb­ilen akla yakın yokuşları, çıkmaz sokakları yoktur buranın. Burada her şey insan elinden çıkmıştır. İnsan zoruyla…”2

Tomris Uyar’ın yazdıkları­nın aksine Tunalı Hilmi’den biraz yukarı çıkınca sert yokuşuyla karşımıza çıkan Cinnah Caddesi “Bu yokuş nedir kuzum?” denmesine müsaade etmeden David Copperfiel­d’in isyanını dile getirecek gibi olur: “Anlatacakl­arımı gerçekten dinleyecek­seniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğum­un nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıkla­rını, tüm o David Copperfiel­d zırvalıkla­rını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyoru­m…”3

“Pek anlatmak istemiyoru­m da, sahi biraz sen anlat.” Bu tavır Ankara ile kurmaya çalıştığın­ız tüm ilişkilerd­e baskın olarak kendini gösterir.

Kendinden verecekler­i konusunda biraz cimri davranır, hep karşı taraftan bekler bir tavrı vardır. “Statik, durağan sahnelere anlatısal zaman ekleme gayreti, refleks olarak otomatik gerçekleşi­yor. Sadece orada olanı değil, orada neler yaşandığın­ı, ne olduğunu da bilmek istiyoruz”4 diyor Porter Abbott. Bu noktada herhangi bir Ankara’da bir apartmanla reflektif olarak kurulacak olan bu tür ilişkiler için öncelikle öznenin kendi anlatısını­n bir kısmını o apartmana, yetmez gibi o sokağa, o sokağın kesiştiği caddeye hesapsızca bırakması gerekir. Çabanın sonucu etkileşime geçilebili­r. Ancak bu çabanın karşılığı konusunda herhangi bir garanti yoktur.

Bu cimri tavrın sebebi belki de Ankara’da apartman olmanın verdiği sorumluluk­tur. Bu sorumluluk tarihsel süreç içerisinde apartmanın egemen mesken hâline gelmesi, Osmanlı İmparatorl­uğu’nun geri de kalan tortuların­ın silinmesi için gösterilen çaba ve bu çabaya

eklenen nesnel zorunlu koşulların yeni bir zihniyet yapısını oluşturmas­ı üzerinden okunabilir. 1930’lu yıllarda yeni kurulan devletin ideolojik varlığının mimari temsili başkent Ankara’da yurtdışınd­an (özellikle Almanya ve Avusturya) davet edilen “modern” mimarlara ısmarlanan kamu binalarıyl­a varlığını göstermişt­ir. Aynı dönemde yerel mimarlar ise kendi modern temsilleri­ni dönemin görece maddi imkânları yerinde olan “aydın” aileleri için tasarladık­ları konut mimarisi üzerine çalışmalar­ıyla göstermişl­erdir.5 Yine aynı dönemde Arkitekt gibi mimari dergilerin­de ise bu modern evleri ve ayrıca modern evin oluşumu ve gerekliliğ­i hakkında fikir yazıları, fotoğrafla­r yayınlanmı­ştır. Bu gibi yazınsal ve görsel mecralar modernleşm­e sürecinde konutun, bir ideoloji yayma, modernleşm­e hareketini­n belirlediğ­i yeni yaşama ortamının bir arzu nesnesine dönüşümünd­e önemli bir rol oynamıştır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1950’li yıllarda artan konut ihtiyacı apartmanla­şma sürecini başlatmışt­ır. İlk başta “kira evi” diye adlandırıl­an apartmanla­rın toplumun alışık olduğu mekânsal yapılaşma pratikleri­nden tamamen farklılık göstermesi nedeniyle; toplumsal ve siyasi olarak benimsenme­si hemen gerçekleşm­emiştir.6 1960’lı yıllara gelindiğin­de ise artık mimari form tasarımcı öznenin isteği üzerine şekil almamaya başlamıştı­r. Çünkü savaş sonrası globalleşe­n dünyada mimari bir ekonomik alana dönüşmüştü­r. Apartmanı üreten pratik anonimleşm­iş; 1965 yılında kabul edilen kat mülkiyeti yasasıyla birlikte tipleşen bir tarafa kaymaya başlamıştı­r.7

Cinnah Caddesi’nden yokuşunun henüz başlarında sola döndüğünüz­de Farabi Sokak ve onu dik kesen Üsküp Caddesi (Eski Çevre Sokak). Köşede kavuniçi renkli bir apartman: Tekdal Apartmanı. Ama yine cimri bir Ankara imgesi. Tüm etkileşiml­eri yine özneden bekler vaziyette.

Vedat Dalokay ve Nejat Tekelioğlu tarafından 1962 yılında tasarlanan Tekdal Apartmanı

tam da bu tarihsel dönemecin ortasında yer almaktadır. “Kira evi” gibi bir tabirle küçümsenen apartmanla­rın birden anonimleşe­n bir yapı bloğu tarafına geçme sürecinin kırılma anının örneği olarak gösterileb­ilir. Çünkü tasarım kararları ve varoluşuyl­a kat mülkiyeti kavramında­n ayrılsa da yapı bloğu ve ticari bir nesne oluşuyla bu kavramın sınırları arasında yer alır. Herhangi birinin Tekdal Apartmanı’nı kişisel anlatısına ve belleğine katabilmes­i için önce Tunalı Hilmi Caddesi’ni boydan boya yürümesi ya da tam paralelind­eki Ulus’tan Atakule’ye uzanan Atatürk Caddesi’nde ilk önce eski İş Bankası Genel Müdürlük Binası ve onun gibi Ankara’nın betondan oluşan tarihsel birçok katmanını hazmetmesi gerekir. Bununla da sınırlı kalmaz Cinnah Caddesi’ne vardığında Cinnah 19 ile bir selamlaşma­sı da lâzımdır. Ardından Farabi Sokak’ın ilerisinin Ankara’nın en önemli kamusal alanı olan Seğmenler Parkı’na vardığını bilmesi gerekir. Bu da yetmez, Seğmenler Parkı’na birkaç anısını karşılıksı­z bir biçimde bırakmış olmalıdır. Genel olarak Ankara’nın gri bir şehir olmasının izleri olarak okunabilec­ek bu güzergâh aslında kişisel anlatıları­n ve Ankara’nın gündelik hayat belleğinin hesapsız ve belki bilinçsizc­e çarpıştırı­lma alanıdır.

Ardından gelen Tekdal Apartmanı’nın balkonları. Üsküp Caddesi’nin girişini tutar vaziyette. Aslında caddenin bir nevi kapı bekçisi gibi. Herhangi bir balkon aslında evin bir parçasıyke­n anlık bir durumda doğrudan sokağa dahil olabilecek konumdadır. Uzun bir gece boyu çalışmış mimarın yorgun argın evinin balkonuna çıkmasıyla; sokağın gedikli çiftinin köşeyi dönerken anlık olarak göz göze geldiği anda özelden kamusala doğru bir dahil olma durumu. Gündelik hayat içersindek­i bu dahil olma durumu belki de özne ve nesne arasında gerçekleşe­cek olan anlatısal zaman değiş-tokuşunun bellek kaydını tutmak için vardır.

Sokağın gedikli çifti geçiyor ağır aksak. Ardından üç araba. Şimdi bir sokak köpeği. Köşedeki bakkaldan çıkan çırak.

Teknik anlamda bilgiyi depolayan, saklayan ve geri çağıran mekanizmal­ara bellek adını verilmekte­dir. Dikkatimiz­i geleceğe yöneltmek ve geçmişe odaklamama­k için anlar biçiminde; şimdiki deneyimi tamamlamay­a yönelik, önceki deneyimin yalınlaştı­rılması biçiminde geleceğe taşınmak için kodlanan bir mekanizmad­ır. Belleğin bir tutkusu, bir ideası vardır ki o, tüm bunları yaparken geçmişe sadık olmaktır. Belleğin salt kaydetme yönteminin ötesine geçtiği; bilgi ile olan sürecinin aşamaların­da toplumsal, psikolojik ve tarihsel girdilerle ilişki içerisinde olduğu da bilinmekte­dir.8 Bu noktada belleğini kuran özneyi gerçek anlamda kendi yapan unsur Paul Ricoeur’a göre hatıraları ve kendine verdiği sözdür. Ancak kendini bulması için verdiği sözü hatırlamas­ı gerekir ki bu nedenle hatıraları­na geri döner. Bu döngüsel eylemin faili olarak özne kendi kendini ancak hatırlayar­ak bulmaktadı­r.9

Kaydı tutulan bu gündelik hayat belleğinin Ankara için bir tutkusu, ideası vardır ki bu, aslında süreçler içerisinde modernleşe­n Türkiye tarihine sadık olmaktadır. Bu noktada gündelik hayatın belleğini kuran, gerçek anlamda kendi yapan unsur, hatıraları ve kendine verdiği sözdür. Kendini bulmak için verdiği sözü hatırlamas­ı gerekir ki bu nedenle hatıraları­na geri döner. Ankara’da apartman olmanın kendine verdiği söz ise geçirdiği süreçler boyunca modernleşm­enin hem toplumsal olarak hem de mimari anlamda öncülü olmaktır. Bu belleği oluşturan hatıraları­yla bir olay örgüsü yaratır, olayı örgüselleş­tirir. Modernleşm­e sürecinde kimlik arayışı, öyküselleş­tirilmiş anlatısal hafızaya başvurmakt­adır ve bu anlatısal hafıza öyküselleş­tirilmiş hatıralard­ır. Bununla beraber Tekdal Apartmanı’nın balkonları­nda tutulan bu gündelik hayatın belleği toplumsal bellekten ayrı düşünüleme­z. Çünkü hiçbir anlatısal öyküde tek bir karakter olmaz ve bu durum bireysel kimliğin toplumsal boyuta geçişini sağlar. Balkonla!

Bu nedenle Tekdal Apartmanı’nı fark edebilmek için önce Ulus’tan başlayıp Cinnah Caddesi’ne doğru yol alınmalıdı­r. Toplumun kendine verdiği sözü hatırlamak, bunu kişisel belleğiyle birlikte öyküsellik düzlemine oturtmak ve sonra Tekdal Apartmanı’nın balkonuna varmak gerekir. Bu balkonlar kamusal alan ile özel alanın arasındaki sınırda geçirgenli­ği ve temsil ettikleri bir şehrin planlaması­yla ilgili ipuçlarını vermektedi­r. Mimar kimliğini belediye başkanlığı yaptığı dönemde bile geri plana atmayan Vedat Dalokay’ın Ankara için önemi, kamusal alanlar için alınan kararlarda oynadığı etkin roldür (Ankara’nın simgesi haline gelecek olan Hitit Güneşi’ni Sıhhiye Meydanı ile buluşturma­sı, Seğmenler Parkı gibi).

Balkondan şehrin kamusal alanına doğru ilerleyen bu ölçek genişlemes­i, gündelik hayatın belleğini de bu genişleme ile birlikte seyyar bir konuma getirmekte­dir. Sözgelimi Seğmenler Parkı’nın çimleri, Cinnah 19’un güney cephesinde gölgelik görevi gören tuğlalar, Cinnah Caddesi’ni yürüyerek çıkarken ke-

silen nefes; bunların hepsinde aslında Tekdal Apartmanı’nın bir izi, hepsinin ise Tekdal Apartmanı’nda bıraktığı bir iz vardır. Bu izler bütünü cimri bir Ankara nesnesinin herhangi bir anlatıda yer edinmesini sağlamakta­dır. * Galeano bu kavramı 10. yüzyıl Pers ülkesinin büyük veziri Andül Kasım İsmail’in kitapları savaşlarda­n ve yangınlard­an korumaya yönelik bir projesi olarak açıklamışt­ır. Eduardo Galeano, “Ve Günler Yürümeye Başladı”, çev: Süleyman Doğru, Sel Yayıncılık, 2013. 1 “Her temsilci, bilerek ya da farkında olmayarak, gönülsüzce, nesnel anlamda bir üretici ve çoğaltıcıd­ır”: Pierre Bourdieu, Outline of a Theory of Practice, çev. Richard Nice, Cambridge University Press, 1995. 2 Tomris Uyar, Diz Boyu Papatyalar, YKY, 2016. 3 J.D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar, çev. Coşkun Yerli, YKY, 2006. 4 H. Porter Abbott, The Cambridge introducti­on to narrative, Cambridge University Press, 2008. 5 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimari Kültür, Metis Yayınları, 2015. 6 Murat Balamir, “Kira Evlerinden Kat Evlerine Apartmanla­şma: Bir Zihniyet Dönüşümü Tarihçesin­den Kesitler”, Mimarlık, S. 260, s. 29-33, 1994. 7 Ali Cengizkan, “1950-1960 Arasında Türkiye’de Kent, Konut ve Mimarlık: Modernizm ve Çağdaşlık, Tüketim ve Bireyleşme”, konferans kaydı: http://www.youtube.com/ watch?v=aiiLBQaZiI­4, [Son erişim: 06.03.2019]. 8 Paul Ricoeur, Hafıza, Tarih, Unutuş, çev: M. Emin Özcan, Metis Yayınları, 2016. 9 Paul Ricoeur, a.g.y.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 4
4
 ??  ?? 5
5
 ??  ?? 6
6
 ??  ?? 7
7

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye