Anadolu feneri koruganları
Mustafa Tahir Ocak, Ömer Faruk Tekin | Saldırmak kadar savunmanın da önemli olduğu savaşlarda bu amaçla genellikle şehirlere belirli uzaklıklarda, karşı saldırıları önleyecek hatlar çekilmiş, çeşitli yapılar yapılmıştır. Surlar, kaleler, siperler, mevziler olarak bu savunma yapıları, denizden ve karadan gelebilecek düşman kuvvetlerine karşı önemli direnç noktalarını oluşturmuşlardır. II. Dünya Savaşı’nda, uçakların silahlandırılarak etkin bir biçimde kullanılmasıyla savunma ve saldırma biçimlerinde önemli değişmeler olmuştur. Savaşın düzlemi iki boyuttan üç boyuta geçmiş, Virilio’nun da ifadesiyle savaş “hacim kazanmıştır.”1 Dolayısıyla sadece yatayda önemli olduğu önceki savaşların aksine, görmek ve görülmenin anlamı, kazanılan hacimle birlikte bu savaşta iki boyuttan sıyrılıp üçüncü boyuta evrilmiştir. Artık havadan da görülmemek üzere savunma araçları geliştirmek ve pozisyonları almak ve bunun yanında gelişen teknolojiyle birlikte üretilen silahlara karşı daha dayanıklı yapılar inşa etmek gerekli hâle gelmiştir. II. Dünya Savaşı’nda koruganlar böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur. Günümüzdeki savaş teknolojileri her ne kadar koruganları işlevsiz bıraksa da, 1940’lardan yüzyıl sonuna kadar oldukça etkili bir savunma-saldırı işlevi görmüşlerdir.
koruganlar
Almanca bunker kelimesinin karşılığı olan koruganlar, müstahkem mevki olarak da isimlendirilen, oldukça kalın duvarlı ve az açıklıklı, en az görünürlükle en fazla alanı görebilmek için stratejik noktalara inşa edilmiş savunma veya saldırı amaçlı yapılardır. Bu doğrultuda çoğunlukla toprağa ya da kayalıklara gömülen koruganlar kimi zaman da gizlenme gereksinimi duymadan açık alanlarda konumlandırılmışlardır. Geçmişteki savunma yapıları olan siperler ya da kazamatlardan farklı olarak, birleşim yerleri olmadan betonarme bir bütün olarak inşa edilmişler, bu özellikleriyle de herhangi bir saldırı karşısında, geleneksel siperlerin aksine, dağılmadan ya da parçalanmadan korunaklı bir biçimde karşı saldırı yapılmasını olanaklı kılmışlardır.
Tek bir külte olarak inşa edilen koruganlar, gömüldükleri topoğrafyayla güçlü ama aynı zamanda kırılgan bir ilişki kurarlar. Çelişkili gibi görünse de koruganların yerle kurdukları bu ilişki onları özel kılan bir durumdur. Güçlü bir ilişkidir çünkü toprağa ya da kayalıklara kolayca görünmeyecek biçimde yerleşmişlerdir; kırılgan bir ilişkidir çünkü bir kütle olarak inşa edildiklerinden yerle temel gibi bir yapı elemanıyla ilişki kurmazlar, yerin hareketiyle –toprağın kayması, kayalıkların parçalanması ya da sahilin çekilmesiyle- adeta bir nesne gibi hareket ederler. Ağırlık merkezleri temelde değil, orta noktalarındadır.2 Genellikle yuvarlatılmış köşe hatlarına sahip olan koruganlar, bu özellikleriyle hem saldırı sırasında mermilerin yapıya zarar vermeden sekmesini hem de üzerlerine ışık vurduğunda gölge düşmemesini sağlamış olurlar.3
atlantikwall
II. Dünya Savaşı öncesinde, 1942’de Albert Speer’in başına geçtiği The Todt Organization, Atlantikwall olarak adlandırılan ve tüm Avrupa kıyılarına yayılan binlerce korugan inşa etmiştir.4 Comino, burada inşa edilen korugan sayısının 1944 itibariyla 17.528 olduğunu ve hazırlanan 700 farklı plan tipinden, bazıları birbirlerine tünellerle bağlı olacak şekilde 250 adedinin uygulandığını belirtmiştir.5 Bu kadar kısa sürede inşa edilen binlerce koruganlar için tonlarca demir ve yine tonlarca beton kullanıldığı düşünüldüğünde, bu yapılara denizden yapılacak çıkarmalara karşı oldukça etkili bir karşı saldırı ve savunma rolü verildiği görülür.6
Atlantikwall’da inşa edilen koruganlardan bazıları, bir duvarında hafif silahlarla saldırının yapılacağı küçük açıklık bulunan ve tek odadan oluşan yapılarken; bazıları da birden çok işlevi barındıran çok odalı yapılardır. Bu yapılar; mutfak, revir, radyo ve sinyal odaları, mühimmat depoları gibi bölümlere ayrılmışlardır. Paul Virilio, Atlantikwall üzerindeki ko-
ruganlarla ilgili kapsamlı bir çalışma yapmıştır. Koruganlarla ilk karşılaştığı 1958 yılından 1965 yılına kadar Avrupa kıyıları boyunca yüzlerce koruganı çalışmış, rölövelerini almış, fotoğraflarını çekmiştir. Bu çalışmalarını ise Bunker Archeology kitabıyla 1994 yılında yayınlamıştır.
anadolu feneri koruganları
Koruganlarla ilgili çalışma isteğimiz yedi yıl öncesine kadar gidiyor. İTÜ’de bir mimari proje dersi kapsamında İstanbul’un eşikleri olduğunu öne sürerek gittiğimiz Rumeli Feneri ve Anadolu Feneri’nde koruganlarla ilk kez karşılaşmıştık. O zaman için bir tür keşif gibi gelmişti bize. Brüt beton duvarları ve tam boğazın girişini görecek şekilde açılmış şerit pencereleriyle toprağa gömülü Rumeli Feneri’ndeki ya da arkasındaki sert kayalık dokusunun içine yerleştirilmiş ve kıyı çizgisi görecek şekilde küçük bir açıklığa sahip Anadolu Feneri’ndeki korugan o an tarifleyemediğimiz bir duyguyla bizleri etkilemişti. Hayranlık diyebilirdik buna ama utançla karışık hayranlık denemezdi.7 Alışılagelmedik ve gizemli biçimleriyle ilgi çekici ve davetkâr olan ancak etrafından dolaştığınızda ya da içine girdiğinizde sizinle arasına görünmez bir mesafe koyan koruganlar, sanki yapılma amaçlarına ömür boyu dokunulmadan sadık kalmak istercesine ağır kütleleriyle bir daha hareket etmeyecek gibi yerleşmişlerdi. İkisi de oldukça masif betonarme yapılardı ama bulundukları yerle biçimsel olarak farklı ilişkiler kurmuşlardı. Toprağa gömülü olanlar daha oval hatlara sahipken, kayalıklara yerleştirilen korugan yaslandığı yamacın sertlik duygusunu biçimine yansıtmayı başarabilmişti.
Ara ara ziyaret ettiğimiz ve her seferinde çekiciliklerine kapıldığımız koruganları çalışmayı ve bir yayın hâline getirmeyi hedeflemiştik. Burada yapmak istediğimiz, Rumeli Feneri’nde ve Anadolu Feneri’nde ayrı tip olarak ikişer tane bulunan dört adet koruganı çalışmaktı. Anadolu Feneri’ne gitmeden önce uydu görüntülerinden olası korugan ya da ilişkili yapı olarak belirlediğimiz noktaları da dolaşmayı planladık. Gittiğimizde, işaretlediğimiz noktalarda farklı tipte daha fazla sayıda koruganla ya da bataryalarla karşılaştık. Kendi içinde bir karşılaştırmaya imkân veren tipolojik zenginlikte olması sebebiyle sadece doğu yönünde Kabakoz Plajı’ndan batı yönünde bulunan kayıkhanelere kadar olan bölgede yer alan yapıları inceledik. Rumeli Feneri’nde ve Anadolu Feneri’nde askeri alan içinde bulunan koruganları ise daha uzun vadeli ve daha kapsamlı bir proje altında çalışmayı planladık.
Koruganlarla ilgili Devlet Arşivleri’nde ve Genelkurmay ATESE arşivinde araştırma yaptık.8 Belgelerde bu bölgeden “Karadeniz müstahkem mevkii” olarak söz ediliyor. Arşivlerde konuyla ilgili doğrudan bir belgeye, yapı ya da yerleşim planlarına ulaşılamasa da, 1939’dan itibaren, “müstahkem mevkilerin tahkimi için çimento satın alınması”na ya da “müstahkem mevki hudutları içinde bulunan gayrimenkullerin istimlakine” dair birçok belgeyle karşılaştık. 1942 tarihli bir belge ise müstahkem mevkilerde inşa edilmekte olan kazamatların9 gaza karşı korunması için gereken filtre cihazlarının satın alınmasına yönelik bir kararı içeriyor.
Alandaki koruganları Tip A, Tip B, Tip C olarak üçe ayırdık. Tip A ve Tip B’den birer, Tip C’den iki adet mevcutken; ortasında topun yer aldığı, duvarla çevrelenmiş dairesel bir alan ve altında bulunan depolardan oluşan ve Tip D olarak adlandırdığımız bataryalardan ise çalılarla kapatılmış olmasından dolayı giremediğimiz bir yapıyla birlikte dört adet tespit edebildik.
tip a
Yaklaşık 9x7,5 m boyutlarında olan Tip A koruganından Anadolu Feneri’nde 1 adet bulunmaktadır. Korugan güney yönünde toprağa gömülü vaziyettedir. Yapının deniz cephesinde açıkta kalan üst köşeleri yuvarlatılmıştır. Giriş kapısına güneybatı yönünden 14 basamakla inilmektedir. Yapının iç kısmı giriş, iki küçük mekân ve ön kısımda dairesel bir alandan oluşmakta; kuzeydoğu köşesinde yer alan mekânın açıklığı bulunmamaktadır. Buna kuzey yönünden bitişik olan bir diğer mekânın tavanında sekizgen biçiminde iki açıklık yer almaktadır. Demir kapaklarla örtülen bu açıklıkların malzeme giriş-çıkışı için oldukları düşünülebilir. Bu bölüm diğer bölümlerden iki basamak kadar yüksek yapılmıştır. Koruganın ana mekânı ise deniz yönünde yer almakta ve girişten iki basamak inerek ulaşılmaktadır. Koruganın girişinde olduğu gibi demir bir kapıyla girilen mekândan denize doğru bakışı sağlayan uzun bir bant pencere bulunur. Ön kısımda yarım daire şeklinde olan ve yan kolları geriye doğru uzanan bu açıklık 180 derecelik bir görüş açısı sağlamaktadır.
tip b
7x5,5 m boyutlarında olan Tip B koruganından alanda bir adet bulunmaktadır. Tavan seviyesine kadar toprağa gömülü vaziyette olan koruganın sadece denize bakan cephesinde atışın yapıldığı bant pencere açıktadır. Bu bant pencerenin üst kısmında köşeler yuvarlatılmıştır. Güneyde yer alan merdivenle inilen tek bir mekândan oluşan koruganın bu merdiven boşluğuna açılan bir penceresi bulunur. Demir bir kapıyla kapatılmış açıklıktan girilen mekânın kuzeydoğu köşesinde yerden 40 cm kadar yükseltilmiş bir platform üzerinde silah sabitleme mekanizması yer almaktadır. Koruganın atış yapılan bant penceresi ön cepheden başlayıp yan cephelere doğru uzanmakta ve 180 derecelik bir görüş açısı sağlamaktadır.
tip c
4x4 m boyutlarında olan korugandan alanda iki adet bulunmaktadır. Deniz seviyesinde kayalıklara gizlenmiş şekilde konumlanan koruganların görüş açıları denizle karanın birleştiği kıyı çizgisini görecek, muhtemelen çıkarma yapılmasını engelleyecek şekilde yönlendirilmiştir. Tek hacimden oluşan koruganın diğer koruganlardan farklı olarak bant pencere yerine dar bir atış penceresi vardır. Yapının betonarme kısmında yer alan bu atış açıklığı, ortasında silahın namlusunun yerleşeceği dairesel bir delik ve hemen üzerinde görüş sağlayan başka bir deliğin bulunduğu çelik bir levha ile kapatılmıştır. Koruganın atış açıklığı dışında sadece kapı açıklığı bulunmaktadır. Yapının yamuk şekli ve ön cephesinin kendi içinde kırılmasının nedeni denizden gelen tehlike tarafından son ana kadar fark edilmeyecek olmasıdır. Boyutu ve konumlanmasına bakıldığında Tip C koruganları hafif silahların kullanımı için tasarlanmış olmalıdır.
tip d
10 m çapında bir alanı çevreleyen Tip D deniz savunma bataryasından alanda 4 adet bulunmaktadır. Bataryalardan bir tanesi tamamen toprakla örtülmüş vaziyettedir ve dışarıdan algılanamamaktadır. Bataryalardan bir tanesinin içine giremedik ancak diğer iki bataryanın içine girip ölçü alabildik. 1970 yılına ait bir hava fotoğrafında bu dört bataryanın boş ve âtıl vaziyette olduğu görülmektedir. Ancak 1982 yılına ait hava fotoğrafında kuzeybatı yönünde yer alan iki bataryanın arasında kalan alan tesviye edilmiş ve bu bataryalara benzer iki alan daha oluşturulmuştur. Üstelik yan yana bulunan bu dört bataryada deniz savunma toplarının yerleştirildiği görülmektedir. 70’li yılların sonunda yapıldığı anlaşılan bu yenilemenin nasıl bir tehlikeye karşı yapıldığı merak konusudur.
Batarya zemin kotunda 1 m yüksekliğinde bir duvarla çevrelenmiş dairesel bir alandan ve zemin altında bulunan iki hacimden oluşmaktadır. Dairesel alanın merkezinde ise top yer almaktadır. Topun güneydoğu yönünde zemin altı depolardan çarklı bir mekanizma sayesinde mühimmat taşımasının yapıldığı bir şaft vardır. Zemin altında yer alan her iki hacmin birbiriyle bağlantısı olduğu gibi, ikisinin de ayrı merdivenlerle girişleri mevcuttur. Batı yönünde yer alan mekâna bataryanın çevre duvarının içinden eğrisel formda bir merdivenle inilirken, doğu yönündeki mühimmat deposu olduğu anlaşılan mekâna çevre duvarının dışından ortası sahanlıklı, iki kollu bir merdivenle inilmektedir. Zemin altı mekânların kapılar haricinde açıklıkları bulunmazken havalandırmanın sağlanması için bacalar yapılmıştır. 1 Paul Virilio, Bunker Archeology, Princeton Architectural Press, s. 39, 1994. 2 Virilio’nun Bunker Archeology kitabında fotoğrafladığı birçok korugan, sahilde devrilmiş, yan yatmış ya da toprağın çekilmesiyle bir kaya parçasının üzerinde kalmıştır. İstanbul’da da Çatalca’daki koruganlar dağınık vaziyette tarlalar arasına serpiştirilmiş gibi durmaktadırlar. 3 Paul Virilio, a.g.e, s. 44. 4 Paul Virilio, a.g.e, s. 40. burada inşa edilen koruganlarla ilgili çizimlerin, haritaların ve fotoğrafların yer aldığı detaylı bilgiler http:// www.atlanticwall.polimi.it/museum/index.html sitesinde bulunabilir. 5 Mario Algarin Comino, “War Architectures, XXth Century”, Fortified Places in the Bay of Cadiz, s. 93-95, 2013.
6 Koruganlar, müttefik deniz kuvvetlerine durdurmada ve saldırıları geri püskürtmede oldukça etkili rol oynamalarına rağmen, çıkarmanın beklenilmeyen bir bölgeden yapılması, savaşın seyrini değiştirmiştir. 7 Comino, mimarların bu tür askeri mimarlık ürünlerine hayranlık ve utançla karışık bir duygu içerisinde baktıklarını belirtir: Comino, a.g.y., s. 91. II. Dünya Savaşı’nın şiddetini hatırlattığı için bir utanma duygusu sözkonusudur. Ancak Anadolu Feneri’ndeki koruganlar amaçları doğrultusunda hiç kullanılmadıklarından böyle bir çağrışımdan uzak kendi halinde yapılardır. 8 Bu çalışmada sadece Anadolu Feneri koruganları çalışılmıştır. Aynı dönemde yapıldığı düşünülen ve Çakmak Hattı olarak adlandırılan Çatalca Koruganları araştırmalarında sadece bu bölge üzerine yoğunlaşıldı. İTÜ bünyesinde oluşturulan Korugan Çalışma Grubu ÇatalcaBüyükçekmece koruganlarını çalışmış ve 2004 yılında Betonart dergisinin dördüncü sayısında yayınlamışlardır. 9 İngilizce “casemate” kelimesinin dilimize doğrudan geçmesiyle yerleşen kazamatın, bazı belgelerde koruganların yerine kullanıldığı görülür. Belgelerde korugan olarak bir kullanıma rastlamadık.