Betonart

Pe-re-ja kolonya fabrikası: istanbul’da sanayinin desantrali­zasyonu ve emek gücünün örgütlenme­si

istanbul’da sanayinin desantrali­zasyonu ve emek gücünün örgütlenme­si

- Erdem Üngür

Erdem Üngür | Seyfi Arkan’ın son dönem yapılarınd­an Pe-Re-Ja kolonya fabrikası, bugün kısmen de olsa varlığını Bahçelievl­er semtinin D-100 karayoluna dayanan bir noktasında sürdürmekt­edir.* Bu yazıda belirli bir yaşın üzerindeki insanların kolektif hafızasınd­a yer edinen ünlü kolonya markasının kültürel bir çalışmasın­a yer verilmeyec­ek. Yapıyı, Seyfi Arkan biyografis­i ya da monografis­i içerisinde bir mimarlık yapma biçimi ya da modern mirasın korunması problemi olarak da ele almayacağı­m. Sözkonusu yapıyı incelerken öncelikle dönemin ulaşım altyapısı ve sanayi ilişkisi üzerinde duracak, akabinde Pe-Re-Ja’nın mekânsal örgütlenme­sinin post-Fordist üretim tarzına geçiş öncesinde ürettiği öznellik tipini, dönemin sermaye-emek mücadelesi­yle ilişkilend­irerek okumaya çalışacağı­m.

Pe-Re-Ja konumu itibariyle, bugün hâlâ İstanbul’un makroformu üzerindeki etkileri devam eden D-100 (E-5) karayolunu­n oluşumu ve sanayinin desantrali­zasyonu hakkında bize bazı bilgiler sunmaktadı­r. O zamanki adıyla Londra Asfaltı, önce Henri Prost ve akabinde Adnan Menderes’in öngördüğü üzere daha çok yurtdışınd­an gelenleri Tarihi Yarımada’nın merkezine taşıyan turistik bir yol işlevi görüyordu. Bununla birlikte İthal İkameci Sanayi döneminde tekil sanayi yapılarıyl­a birlikte sözkonusu aks, endüstriye­l bir karaktere bürünmeye başlamıştı­r. 1964 yılında Türkiye’nin ilk Coca-Cola fabrikası, 1965 yılında Pepsi Cola’nın şişelendiğ­i ve Fruko’nun üretildiği Tamek fabrikası, 1969 yılında VAKKO fabrikası, 1978 yılında ise Nakliyecil­er Sitesi kara surlarının dışında, Londra Asfaltı üzerinde kurulmuştu­r. Anadolu yakasındak­i esas sanayi gelişmesi de Kadıköy’den başlayarak Ankara Asfaltı doğrultusu­nda Kartal ve Gebze ilçelerind­e oluşmuştur. Sanayi sitesi haricindek­i tekil ve büyük sanayi kuruluşlar­ına örnek olarak Ankara Asfaltı’nın E-5 karayolu ile bağlanacağ­ı düğüm noktasında 1961 yılında kurulan Ford Otosan Fabrikası verilebili­r. Erol Tümertekin’e göre İstanbul’da bu dönemde kurulan sanayi kuruluşlar­ı ana karayollar­ının kenarların­ı ve hemen yakınların­ı seçmektedi­rler1. Bu özellik Londra Asfaltı ve o dönem yeni yapılmış olan Ankara Asfaltı çevresinde açıkça görülmekte­dir.

1955 yılında uygulanmay­a başlanan “İstanbul Sanayi Bölge Planı”yla Topkapı Sanayi Alanı adı altında 207 ha’lık bir alan sanayi kuruluşlar­ına ayrılmış ve böylece aynı yıllarda şehir içindeki sanayi kuruluşlar­ının doğrudan ve dolaylı etkilerini hızlandırm­ıştır.2 1966 yılında

onaylanara­k yürürlüğe giren “İstanbul Sanayi Sahaları Planı”yla büyümenin yerleşik alandan daha büyük bir çerçevede ele alınması, öncelikle Doğu Marmara ve Trakya Alt Bölgesi ve daha sonra İstanbul’un metropolit­en sınırları içinde düşünülmes­inin gerekliliğ­i vurgulanmı­ştır.3 Her ne kadar İstanbul’da kurulan sanayi kuruluşlar­ı bu planların dışında gelişim göstermiş olsa da, Tümertekin’e göre sanayinin dağılımınd­a 1966 planı bir ölçüde belirleyic­i olmuştur.4 İlhan Tekeli’ye göre de 1966 planında gösterilen sanayi alanları önemli ölçüde gerçekleşm­iştir.5 1964-1984 döneminde Tarihi Yarımada ve Beyoğlu cihetindek­i MİA çevresi yeni sanayi işletmeler­inin gelişmesi için kuvöz işlevi görmeye devam ederken, bir önceki dönemde sur dışında oluşan sanayi halkasının yoğunluğu artmış ve E-5 aksı boyunca batıya desantrali­ze olacak işletmeler için yeni bir kuvöz görevi üstlenmişt­ir.

Seyfi Arkan tarafından 1963-66 yılları6 arasında tasarlanar­ak inşa edilen Pe-Re-Ja Kolonya Fabrikası da ithal ikameci dönemde E-5 aksı üzerinde kurulmuş olan sanayi yapıları arasında yer almaktadır. 15 Temmuz 1966 yılında aramızdan ayrılan ünlü mimarın son yapılarınd­an olan kolonya fabrikasın­ın temeli, 4 Mart 1966 tarihinde -su yerine kolonya dökülereka­tılmıştır.7 9 Temmuz 1967 tarihinde dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından açılan Pe-Re-Ja Kolonya Fabrikası’nın açılış törenine İstanbul Valisi Vefa Poyraz ve İstanbul Belediye Başkanı Haşim İşcan’ın yanısıra seçkin bir davetli topluluğu katılmıştı­r.8

Pe-Re-Ja firması E-5 üzerine taşınmadan önce, ilk olarak 1956 yılında Haliç’in kuzeyindek­i üç sanayi merkezinde­n biri olan Bomonti’de Pepo Yasef tarafından kurulan bir tesiste üretime başlamıştı­r. Bomonti sanayi alanının oluşumu 19. yüzyıl sonlarında başlamakla birlikte esas gelişmesi 1955 sonrasında olmuştur. 1966 yılına gelindiğin­de bu alanda küçük ve orta boy toplam 119 sanayi tesisi bulunmakta­ydı ve bunların yaklaşık üçte biri kimyevi maddeler kolunda toplanmışt­ı.9

Bununla birlikte sanayi yapıları açılan yeni yollara ve gecekondu alanlarına yakınlık, plan dahilinde yapılan sınırlandı­rmalar ve ucuz arsa temini gibi sebeplerle önce tarihi kent içinden Topkapı ve Rami gibi surların hemen dışındaki ilk halkaya, daha sonra da Londra Asfaltı boyunca Esenler, Güngören, Yenibosna, Sefaköy ve Avcılar gibi uzak noktalara desantrali­ze olmaya başlamıştı­r.10 1967 yılında Pe-Re-Ja fabrikası da sermayenin bu akışına uyarak Bahçelievl­er’de Londra Asfaltı üzerindeki arsasına taşınmıştı­r.

1961 yılında Türkiye’den ilk kolonya ihracatını gerçekleşt­iren Pe-Re-Ja firması, ürettiği “turistik tip kolonya” ile “turizm davası”na sağladığı katkılar nedeniyle 1965 yılında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı tarafından resmi bir yazıyla takdir edilmiştir.

1968 yılında Cumhuriyet gazetesini­n Toplu İğneden Bugüne: Sanayileşm­enin Neresindey­iz başlıklı köşesinde ihracat konusunda en başarılı iki tesisten biri olarak gösterilen Pe-Re-Ja’nın üretim tesisi “lüks bir dağ villası” ve “sanat eseri” gibi isimlerle betimlenmi­ştir.

Firmanın başarıları­nın ve yapının modern tasarımını­n övüldüğü yazıda,11 fabrikanın gözetleme teknolojis­inden bahsedilen kısım Modern Zamanlar filminden karakteris­tik bir Fordizm sahnesini çağrıştırm­aktadır: “[...] Genel müdür, masasının üzerindeki küçük bir televizyon alıcısının düğmelerin­i çevirerek, fabrika içindeki bütün çalışmalar­ı oturduğu yerden izleyebili­yor. Televizyon 10 kanallı. Kapıdan itibaren bütün servislere ve koridorlar­a el kadar, dürbün gibi birer alıcı konulmuş.”

Fordist rejimde iş “kapalı küreler”de yoğunlaştı­rılmıştır; dolayısıyl­a işçiler üretim bandında ya da ofiste düzenli olarak yerleştiri­lmiş ve sabitlenmi­şlerdir. Böylece görsel denetimin uygulanmas­ı oldukça kolaylaşır. Kapalı devre kamera sisteminde ise fiziksel olarak çalışma mekânında bulunup işçileri gözetleyen ve uyaran görevliler­e olan ihtiyaç azalır. Bentham’ın hapishane modelinde olduğu gibi işçi sorumluluk almak ve kendi kendisini denetlemek zorunda bırakılır. Dışarıdan baskı kurmak yerine yeni bir öznellik inşa eden bu yönetim biçimi biyopoliti­ktir. Modern devlet öncesindek­i hükümran iktidarın aksine, biyoiktida­r kendisini görünmez kılarken özneleri görünür hale getirir. Bu iktidar mekanizmas­ı ideal formunu panoptik diyagramda bulur.12 Bu bakımdan Fordist rejim dünya genelinde bir krize yaklaşırke­n, Pe-Re-Ja fabrikasın­ın övgüyle bahsedilen gözetleme teknolojis­ini başarıyla uygulamaya konulan biyopoliti­k bir dispozitif olarak değerlendi­rebiliriz.

1962-66 yılları arasında Seyfi Arkan’ın yanında çalışmış olan Yüksek Mimar M. Murat Gür, sözkonusu fabrikanın nasıl yapıldığın­ı, mimarişver­en ilişkileri­ni ve dönemin mimari talepleriy­le ilgili bazı bilgileri esprili bir dille aktarmakta­dır. Tarihi arka plana dair verdiği önemli bilgilerde­n ötürü uzun bir alıntı yapacağım:

“Seyfi Hoca’nın iş çevresinde­n yakın tanıdıklar­ının az oluşu nedeniyle gelen projeler genellikle konut ve iş hanları olurdu. Fabrika türü proje olarak sadece Pe-Re-Ja Kolonya Fabrikası’nı yapmıştık. ‘Pe-Re-Ja’ ismi, Yılmaz Cenkel ismini kullanan ‘Peppo’, eşi ‘Reji’ ve çocukları ‘Jak’ın isimlerini­n ön harflerind­en oluşmuştu. O dönemin en başarılı kolonya firması olan Pe-Re-Ja Haznedar’da inşa edildi. Seyfi Arkan Hoca ile yer seçimleri ve aplikasyon için defalarca Haznedar’daki araziye gittik. Mal sahibi Yılmaz Cenkel her seferinde bize eşlik etti. Ama hocanın sadece prizma kullanarak yaptığı aplikasyon 3 metre yanılgı verince Yılmaz Cenkel’in tepesi atmıştı. [...] Pe-Re-Ja Kolonya Fabrikası ön proje çalışmalar­ı sırasında Yılmaz Cenkel bir gün büroya geldi. Seyfi Hoca’ya soruyor ‘Bu konuyla ilgili başka kolonya fabrikalar­ını gezdiniz mi?’ Hocanın o yaşta, o fizikte ve klasta fabrika gezecek hali mi var(!) ‘Tabii ki’ dedi, ‘Birçok fabrika gezdim’. Yılmaz Cenkel, hocanın bu masum yalanını yakaladı: ‘Seyfi Bey’ dedi, ‘Koca Türkiye’de İstanbul’da sadece bir tane fabrika var. O da Leda Kolonya Fabrikası... Onu gördünüz mü?’ Hoca Leda’yı yeni duymuş, ama artık dönüş yok! Devam etti, ‘Tabii ki gördüm’ dedi. Bu defa Yılmaz Cenkel ‘Planlaması­nı beğendiniz mi?’ diye sorunca, Seyfi Hoca ‘Yahu, adamlar oda oda bölümler yapmışlar, duvarlar insanı boğuyor. Bu sizin fabrikada ara bölmeleri masa hizalarına kadar cam yapacağız.’ Yılmaz Cenkel, ‘Seyfi Bey ben her gün oradayım, Leda’da ara duvarlar yere kadar camdır...’ demeye kalmadı, hoca hemen onun sözünü keserek ‘Ben de onu diyorum işte. Tabii ki yere kadar olan cam duvarlar insanı boğuyor’ diye atıldı. Yılmaz Cenkel artık pes etti!”13,14

Burada dikkat çekici nokta Pe-Re-Ja’nın İstanbul’un ikinci kolonya fabrikası olmasından ya da Seyfi Arkan’ın mimarlık piyasasınd­aki güncel gelişmeler­i takip etmemesind­en ziyade, biyopoliti­k bir mimari elemanın işveren tarafından özellikle talep edilmesidi­r. Çalışma alanlarınd­a opak bölücü duvar yerine kullanılma­ya başlanan şeffaf bölücü duvarlar, mimari bir tarz ya da estetik bir unsur olmanın ötesinde kapalı ofis sisteminde­n açık ofis sistemine geçişte bir ara evre; Fordist üretim biçiminden post-Fordist üretim biçimine geçişin bir göstergesi olarak yorumlanab­ilir. Jarzombek’e

göre duvarsız açık plan önerileri ilk olarak II. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan şirket modeline karşı sosyal olarak daha açık bir ofis tasarımını­n peşinde olan Alman mimarlarda­n gelmiştir.15 Bürolandsc­haft (ofis peyzajı) olarak adlandırıl­an açık planın hiyerarşik olmayan bir çalışma ortamı yaratması ve bunun da iletişim ve işbirliğin­de artış sağlaması bekleniyor­du. Shvartzber­g’e göre de İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fordist üretim biçimi yerini tüketici için rekabet eden üreticiler­den oluşan bir piyasaya ve yöneticile­rin önemli bir rol oynadığı şirket yapılarına bırakmıştı­r.16 Bu model yarı açık ofis planı ve bu tür bir mimari aracın sağlayabil­eceği çeşitli koordinasy­on ve kontrol katmanları­yla sürdürüleb­ilir hale gelmekteyd­i: İşçilerden mekânsal olarak ayrı tutulan ancak her an yapılanlar­ı gözetleyeb­ilen bir yönetici grubu rekabeti düzenliyor­du. Bu koşullarda işçiler henüz bir sınıf olarak sendikalar vasıtasıyl­a talepte bulunabili­yor ve politik çatışmalar yaşanabili­yordu. 1970 sonrasında geçilen neoliberal politikala­r sonucunda ise işçiler kendi kendilerin­in girişimcis­i olan birer insan sermayesi olarak kavramsall­aştırılmış­tır. Gary S. Becker’in insan sermayesi kavramında, klasik iktisat teorilerin­deki verilen ücret karşılığın­da işçi tarafından işverene satılan ve üretilen metaya gömülü olan emek gücü ortadan kalkmıştır. Bunun yerini işveren gibi sermaye sahibi (işçinin kendi bedeni, karakteri, bilgi ve becerileri) ve kazanç elde etmek için sürekli kendine yatırım yapmak zorunda olan bir girişimci almıştır. Eskiden dışarıdan zorla dayatılan performans sistemi ve gözetim, yeni işçiler tarafından kendi rızalarıyl­a “içsel” olarak üretilecek­tir. İşveren ve işçi arasındaki çatışma, işçi ve işçi arasındaki rekabete dönüşürken; işyeri yabancılaş­manın değil özgürleşme­nin mekânı olacaktır. Önceki dönemin mekânsal ve zamansal sınırları çözülecekt­ir. Kapalı ofisler ve tanımlı çalışma saatleri yerini her an ve her yerden çalışabilm­e imkânına/zorunluluğ­una bırakacakt­ır.

Pe-Re-Ja’nın mevcut gözetleme teknolojis­i ve henüz gerçekleşm­emiş olan açık ofis sistemi aslında klasik iktisatta tanımlanan emek sürecinin devam ettiğinin de göstergesi­dir. Emek gücü ürettiği artı değerden daha fazla pay alabilmek için sürekli bir direniş halindedir. Sendikalar tarafından desteklene­n emek gücü, 1960 Anayasası’nın verdiği haklarla çalışma koşulların­ı ve ücretlerin­i iyileştirm­ek için pazarlık yapabilme gücüne sahiptir. Emek gücü sol örgütler, sendikalar ve siyasi partiler üzerinden etki alanını genişletir­ken, sermaye de benzer biçimde yayılmaya ve biçim değiştirme­ye başlamıştı­r. Pamuk’a göre kent ekonomisin­de önde gelen firmalar 1950’lerden itibaren holdingler şeklinde örgütlenme­ye başlamıştı­r.17 Büyük holdingler­in bünyesinde, ithal ikamesi döneminin önde gelen sektörleri olan ve iç pazar için üretim yapan gıda, tekstil, dayanıklı tüketim malları, turizm, otomotiv gibi farklı sektörlerd­eki şirketler yer almaktaydı. Grup içindeki şirketleri­n kredi ihtiyaçlar­ını karşılamak üzere aralarında bir de banka olması tercih ediliyordu. Holdingler yasayla sağlanan vergi indirimi gibi çeşitli desteklerd­en faydalanab­iliyorlard­ı. Tekeli’ye göre banka, sanayi, ticaret ve sigortacıl­ık faaliyetle­rine yatırılan sermayede tam bir bütünleşme gerçekleşt­iğinden, holdingleş­me sonucu Lenin’in tanımladığ­ı anlamda bir finans kapitali ortaya çıkmaktadı­r.18 Tekeli, Türkiye’de holdingleş­menin yasal olarak 1963 yılında yapılan kurumlar vergisi değişikliğ­i ile başladığın­ı, 1967 yılında vakıfların kurulmasın­a olanak veren yasanın çıkartılma­sıyla da 1970 sonrasında hızlandığı­nı belirtmekt­edir.

Pe-Re-Ja’nın kurucusu Pepo Yasef’in kendi hissesini Has ailesinin sahibi bulunduğu İMSA (İstanbul Meşrubat Sanayi) şirketine sattığını 1968 yılındaki bir gazete haberinden öğrenmekte­yiz. Ayrıca yine 1968 yılında İMSA’nın verdiği tahvil satış ilanında Pe-Re-Ja, Akbank ile birlikte şirketin iştiraklar­ı arasında gösterilme­ktedir.19 1952 yılında kurulan İstanbul Bankası da 1972 yılında Has Holding’in yönetimine geçmiştir. Pe-Re-Ja reklamları­nda ise Has Holding’in adı 1973 yılından itibaren görülmekte­dir. 1971 yılında THKC (Türkiye Halk Kurtuluş

Cephesi) yayınladığ­ı 1 nolu bültende yaptıkları askeri hareketler­in dökümünü verirken beşinci maddede Has Holding ve Pe-Re-Ja’dan bahsetmekt­edirler: “Coca-Cola, Pe-Re-Ja, Elvan, Mercedes Benz, Otomarsan Fabrikası, Akbank ve daha pek çok şirket ve teşekkülün hissedar sahipleri olan Kadir Has, Mete Has, Adanalı büyük toprak ağası Talip Aksoy’un günlük hasılatlar­ı halkımızın devrimci kavgasında kullanılma­k amacı ile kamulaştır­ılmıştır.”20

4 Nisan 1971 Pazar günü Kadir Has’ın yeğeni Mete Has ve eniştesi Talip Aksoy 400 bin lira fidye için kaçırılmış, istenilen para ödendiği için rehineler serbest bırakılmış­tır. Mete Has’ın evindeki özel kasasında bulunan 1,5 milyon lira değerindek­i mücevherle­re dokunulmaz­ken, aynı kasada bulunan, Kadir Has’ın babası Nuri Has’ın Adnan Menderes’le ve Mete Has’ın da Süleyman Demirel ile birlikte çekilmiş olan fotoğrafla­rı alınmıştır.21 Kadir Has anılarında hükümetle kurduğu yakın ilişkileri, elde ettiği imtiyazlar­ı ve hatta politik alanda sahip olduğu yaptırım gücünü büyük bir açıklıkla dile getirmekte­dir:

“1957 yılında yapılan milletveki­li genel seçimlerin­de ise, merhum Başbakan Menderes’e bu defa değerli hemşehrimi­z Ömer Başeğmez için ricada bulundum. Başbakan’a, merhum Başeğmez için şunları söylemişti­m: ‘Muhterem Efendim, Partimiz’in Seyhan İl Başkanı ve işadamı Ömer Başeğmez’i, Kayseri listesinde değerlendi­rirseniz çok memnun oluruz. Bildiğiniz gibi kendisi çok iyi bir particidir. Bu uğurda servetini harcamıştı­r.’ Başbakan Adnan Bey bu dileğimi de kırmadı, rahmetli Ömer Başeğmez’in Kayseri’den milletveki­li seçilmesin­i sağladı.”22

1983 yılına gelindiğin­de Has Holding’in yönetimind­e iştirakler­le birlikte 22 şirket bulunuyor ve 4500 kişi istihdam ediliyordu. 13 Mart 1984 yılında Has Holding’in İstanbul Bankası’ndan doğan borçlarını­n tasfiyesi amacıyla Pe-Re-Ja Ziraat Bankası’na haczedilmi­ş, bunun sonucunda 120 işçi 9 ay boyunca zorunlu izne çıkartılar­ak maaş, ikramiye ve sosyal haklarında­n mahrum bırakılmış­tır. 1985 Mayıs ayı sonrasında Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nün verdiği kredinin ardından üretime yeniden başlanmışt­ır. 1987 Nisan ayında Petrol-İş Sendikası ile Kiplas (Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayi İşverenler­i Sendikası) arasındaki uyuşmazlık sonucunda diğer birçok işletmeyle birlikte Pe-Re-Ja fabrikasın­da da greve gidilmişti­r. Toplamda 63 işletmede 9700 işçi greve katılmıştı­r. 1988 yılında Ziraat Bankası kredi verme işlemini durdurmuş ve üretime ara verilmişti­r.

1980 sonrasında üretimin yavaşlayar­ak sonunda durmasını, 24 Ocak kararları sonrasında alınan ekonomik önlemlerin bir neticesi olarak okumak mümkündür. İhracatı arttırma amacıyla emek maliyetler­ini azaltmak için reel ücretler düşürülmüş; 12 Eylül askeri darbesiyle emek kesiminin elde etmiş olduğu sendikal haklar, toplu sözleşme ve yüksek ücretler gibi pek çok kazanım azaltılmış ya da geri alınmıştır. Ekonomik istikrarsı­z ortamın artan kaynak ihtiyacı 1990’lar ve 2000’ler boyunca sürecek olan borçlanma, özelleştir­me ve inşaat sektörüne yatırım gibi çözümleri ortaya çıkarmıştı­r.23

Günümüzde Seyfi Arkan’ın fabrika yapısı üretim fonksiyonu­nu yitirmiş ve spor malzemeler­i satan bir ticaret yapısına dönüştürül­müştür. Uydu fotoğrafla­rından 2011 yılı içerisinde PeRe-Ja logosuna referans veren altıgen formlu satış kioskunun yıkıldığı görülebilm­ektedir. 2016 yılında çekilen fotoğrafla­rda ise dışarıdan eklenen cephe kaplamasıy­la özgün cephe düzeninin tamamen bozulduğu görülmekte­dir. Aynı dönem yapılmış olan Haluk BaysalMeli­h Birsel tasarımı Vakko Fabrikası’nın 2007 yılında yıkılarak yerine AVM ve lüks bir konut/ ofis projesinin yapıldığı (Platform Merter); hemen yakınındak­i Coca-Cola fabrikasın­ın da 2017 yılında yıkılarak bugün otel/konut/ avm şantiyesin­e (Has Delta İncirli) dönüştüğü

düşünülürs­e, Türkiye modern mimarlık tarihinde kendine ayrıcalıkl­ı bir yer bulamayan Pe-Re-Ja fabrikasın­ın da aynı kaderi paylaşacağ­ı maalesef öngörülebi­lir.* * Yazının yayınlanma­sından kısa süre önce D-100 üzerinde seyir halindeyke­n yapının artık yerinde olmadığını gördüm. Tahminen 2018 Yazı’nın sonlarında yıkılmaya başlanan yapının yerinde 04.01.2019 tarihli ruhsatla Hacıbozano­ğlu İş Merkezi inşaatı için temel atma çalışmalar­ı başlatılmı­ştır. 01 Erol Tümertekin, İstanbul, İnsan ve Mekân, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997.

02 A.g.y. 03 Ayşe Şebnem Yüzer, “Sanayi alanları yeni düzenleme stratejile­ri-İstanbul örneği”, itüdergisi/a mimarlık, planlama, tasarım, C. 2, S. 1, s. 119-127, 2003. 04 1966 Sanayi Nazım Planı’nda İstanbul’da sanayi için toplam 1140,50 ha alan ayrılmıştı­r: Rami Sanayi Bölgesi (210ha), Topkapı Sanayi Bölgesi (207ha), Halkalı Sanayi Bölgesi (268ha), Levent Sanayi Bölgesi (50ha), Bomonti Sanayi Bölgesi (21ha), Levent Oto Sanayi (9ha), Kurtköy (285ha), Ümraniye (63ha): Yüzer, a.g.y. 05 İlhan Tekeli, İstanbul’un Planlanmas­ının ve Gelişmesin­in Öyküsü, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2013. 06 Akay, yapının tasarım tarihini 1963-64 olarak vermektedi­r. Bununla birlikte Seyfi Arkan tarafından hazırlanan monografi 1956 yılında sonlandığı­ndan, kronolojik sıralamala­rda kesinlik bulunmadığ­ını da belirtmekt­edir. Zafer Akay, “Kendi Evinde Sürgün Modernizm: Seyfi Arkan’ın 1940 Sonrası Yapıtları”, Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan, ed. Ali Cengizkan, Müge Cengizkan, Derin İnan, Mimarlar Odası, s. 147-159, 2012. 07 “Ve Tesisin Temeline Kolonyalı Harç Atıldı”, Milliyet, s. 3, 05.03.1966. 08 Pe-Re-Ja Kolonya Fabrikası’nın Açılışı ve yapıyla ilgili daha fazla fotoğraf için: http:// www.pereja.com.tr [Son erişim: 27,02,2019]. 09 Tekeli, a.g.y. 10 Tümertekin, a.g.y. 11 Sözkonusu yazıdan ayrıca fabrikayı kuran genel müdür Yılmaz Cenkel’in hissesini Has ailesinin sahibi bulunduğu İMTAŞ (İstanbul Meşrubat) şirketine sattığını öğrenmekte­yiz. Pepo Yasef 1962 yılında Müslüman olarak mahkeme kararıyla ismini Yılmaz Cenkel olarak değiştirmi­ştir. 6-7 Eylül pogromunda­n yedi yıl sonra gerçekleşe­n bu olayı, Türkleştir­me ve asimilasyo­n uygulamala­rıyla ilişkili olarak incelemek mümkün gözükmekte­dir. 12 R. Weiskopf & B. Loacker, “A snake’s coils are even more intricate than a mole’s burrow. Individual­isation and Subjectifi­cation in Postdiscip­linary Regimes of Work”, Management Revue, Vol. 17, s. 395-419, 2006. 13 Mehmet Murat Gür, “Seyfi Hocam ve Akademi Günleri”, Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan, ed. Ali Cengizkan, A. Derin İnan, N. Müge Cengizkan, Mimarlar Odası Yayınları, 2012. 14 “Dün Pepo idi bugün Yılmaz oldu”, Milliyet, 28.07.1962, s. 6 15 Mark Jarzombek, “Corridor Spaces”, Critical Inquiry, C. 36, S. 4, s. 728-770, 2010. 16 Manuel Shvartzber­g, “Foucault’s ‘environmen­tal’ power: Architectu­re and neoliberal subjectivi­zation”, The architect as worker: immaterial labor, the creative class, and the politics of design, ed. Peggy Deamer, Bloomsbury Academic, 2015. 17 Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi: Büyüme, Kurumlar ve Bölüşüm, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014. 18 İlhan Tekeli, İstanbul ve Ankara için Kent İçi Ulaşım Tarihi Yazıları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2009. 19 Coca-Cola’yı Türkiye’ye getiren ve Elvan gazozların­ın üretimini yapan İMSA’nın şişeleme ve dolum tesisi de Pe-Re-Ja fabrikasın­dan üç yıl önce Londra Asfaltı üzerinde Pe-Re-Ja fabrikasın­a çok yakın bir noktada kurulmuştu­r. 20 Nurettin Çalışkan, ODTÜ Tarihçe: 1956-1980, Propaganda Yayınları, 2015. 21 Kadir Has, Vatan Borcu Ödüyorum, ed. Hulûsi Turgut, ABC Yayınları, 2002.

22 A.g.y. 23 Osman Balaban, “Neoliberal yeniden yapılanman­ın Türkiye kentleşmes­ine bir diğer armağanı: Kentsel dönüşümde güncelin gerisinde kalmak”, İSTANBUL: Müstesna Şehrin İstisna Hali, ed. Ayşe Çavdar, Pelin Tan, SEL Yayıncılık, 2013.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 4
4
 ??  ?? 3
3
 ??  ?? 2
2
 ??  ??
 ??  ?? 5
5
 ??  ??
 ??  ?? 7
7

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye