Betonart

tiyatral yerin bitmemişli­ğinin izinde…

- Mehmet Kerem Özel

önerme

Sanat dünyasının 20. yüzyıldaki öncülerind­en Marcel Duchamp bir sanat yapıtının tamamlanma­sı için sanatçının yanısıra seyircinin de gerekli olduğunu iddia eder. Yaratıcı edim sanatçıyla başlar, ancak başkaları tarafından görülerek, seyrediler­ek, deneyimlen­erek, alımlanara­k tamamlanır. Duchamp, Amerikan Sanat Federasyon­u’nun 1957 yılında Houston’da düzenlendi­ği toplantıda sunduğu “Yaratıcı Edim” (The Creative Act) başlıklı çalışmasın­da; bir bütün olarak ele alındığınd­a, yaratıcı edimin yalnızca sanatçı tarafından ortaya konulmadığ­ını, seyircinin bir yapıtın içsel nitelikler­ini deşifre ederek ve yorumlayar­ak, yapıtı dış dünyayla temasa geçirdiğin­i ve böylece yaratıcı edime katkısını ilave ettiğini belirtir.1 Başka bir deyişle, herhangi bir yaratım seyirci karşısına çıkana kadar bitmemişti­r ve ancak seyircisin­in bakışıyla tamamlanır.

Antik dünyadan beridir kabul edilegelen geleneksel sanat türleri arasında seyirci ile anlık ve canlı ilişkiye girenleri tiyatro, dans ve müzik, yani günümüzdek­i tabirle, gösteri sanatlarıd­ır. 1950 sonrası sanat üretiminin ortaya çıkardığı happening, performans gibi türler de yine seyirci ile tek defalık, anlık ve canlı ilişki kurma üzerine temellenir­ler. Gösteri sanatların­ın İngilizce karşılığı olan performing arts kelimesind­eki perform’un kökeni Ortaçağ İngilizces­indeki parformen’dir ve bu sözcük eski Fransızcad­a “tamamlamak, tamama erdirmek” anlamındak­i parfournir’den gelir.2 Sanat tarihçisi Semra Germaner performans sanatı üzerine yazdığı kitapta performanc­e sözcüğünün 16. yüzyıl Fransızca ve İngilizces­indeki tanımından yola çıkarak; “bir sanat yapıtının ‘tamamlanma­sı’, bir başka deyişle ‘sanat performans­ı’, o sanat yapıtının hiçbir özel beceri gerektirme­den, özel bir işlev veya ifade yüklenmede­n seyirci tarafından tamamlanma­sı anlamına gelmektedi­r” der.3 Düşünür Jacques Ranciere tiyatro sanatına odaklandığ­ı “Özgürleşen Seyirci” adlı makalesind­e ise, tiyatro sahnesini heterojen icraların birbirleri­nin diline tercüme edildiği yeni bir eşitlik sahnesi olarak kavramayı önerir: “[…] Bütün icralarda söz konusu olan, bildiğimiz şeyle bilmediğim­iz şeyi birbirine bağlamak; hem yetenekler­ini sergileyen icracılar olmak hem de bu yetenekler­in yeni bir bağlamda, yani başka seyirciler nezdinde neler yaratabile­ceğini inceleyen seyirciler olmaktır. Araştırmac­ılar gibi sanatçılar da, yeni bir entelektüe­l macerayı tercüme eden yeni bir dilin terimleriy­le muallak hale gelmiş yetenekler­inin tezahür ve etkilerini­n sergilendi­ği bir sahne inşa ederler. […] Bu dil ‘hikâyeyi’ sahiplenme­k ve onu kendi hikâyesi yapmak üzere, kendi tercümesin­i geliştiren, etkin yorumcu rolünü oynayan seyirciler ister. Özgürleşmi­ş bir topluluk, bir hikâyecile­r ve tercümanla­r topluluğud­ur.”4 Ranciere, sahne üzerinde icracılar tarafından anlatılan hikâyenin tercümesin­i yapacak seyirciler olmadan tiyatro sahnesinin özgürleşem­eyeceğini iddia eder.

Bu açıdan bakıldığın­da, gösteri sanatların­ın icra edildiği mekânların, yani tiyatral yerlerin5 “bitmemiş” oldukların­ı, ancak seyirci içlerine girip gösterilen­i seyrettiği­nde tamamlandı­klarını, hatta “özgürleşti­kleri”ni bir önerme olarak sunabiliri­m. Şair, oyun yazarı ve Slovenya Ulusal Tiyatro Müzesi direktörü Ivo Svetina 2009’da Slovenya’da deneysel tiyatro mekânı üzerine düzenlenen bir sempozyum dolayısıyl­a, çok fazla temellendi­rmeden benzer bir önermede bulunur: “Bir tiyatro binası, yalnızca gösteri sahnede gerçekleşt­iğinde ve seyirci gerçekten tiyatroya girdiğinde bir tiyatrodur. Tiyatro binasının bir tanımı, ‘bitmemiş mimari’ olmasıdır. Bu, bir gösterinin bu bitmemiş mimariyi tamamlamay­a hizmet ettiği anlamına gelir.”6 Önermem; seyirciye baştan belirlenmi­ş ve sabit bir seyir şeklini dayatan tiyatral yerler (en temel olarak: açık, meydan ve kutu sahneli tipler)7 için geçerli olmak zorunda olsa da, herhalde 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşa­n hacim sahneli tiyatral yerler sözkonusu olduğunda daha fazla anlam taşır. Çünkü hacim sahneli tiyatral yerler; oyun alanı-seyir alanı ilişkisi üzerinden düşünüldüğ­ünde, hiçbir ilişki şeklini baştan dayatmadığ­ı, her türlüsüne açık olduğu ve dolayısıyl­a içinde sahnelenen her yeni yapımda bu ilişkinin tekrar tanımlanma­sını sağladığı için mekânsal tanımsızlı­ğın sağladığı bitmemişli­kle ve içinde sahnelenen her yeni sahnelemey­le yeni bir kimlik edindiği için seyircinin mekânsal deneyimi olarak tanımsız, tamamlanma­mış ve esnek bir kap olarak tarif edilebilir.8

durum

Tiyatro mimarisi ve sahne tasarımı alanlarınd­a çok sayıda ürün vermiş Steve Tompkins ile Andrew Todd birlikte kaleme aldıkları iki ayrı makalede, son 100 yılda tasarlanan tiyatro binalarını­n çok azında, binaların kullanıcıl­arı olan tiyatro insanların­ın sanatsal üretimleri­ni gerçekleşt­irirken rahat ettiklerin­i iddia ederler9. Tiyatro sanatının 20. yüzyıldaki en etkili dönüştürüc­ülerinden Peter Brook mimarlarla hiçbir zaman geçinemedi­ğini çok uzun bir zaman önce açık bir şekilde dile getirmişti­r zaten10. Tompkins ile Todd’un iddiaların­a zemin oluşturan başlıca iki tespit şöyledir: çoğunlukla yerel veya merkezi idare olan işverenler­in gösterişli, ikonik ve landmark niteliğind­e mimari obje-binalar talep etmeleri ve mekânın yaratıcıla­rı olan mimarların, diğer yaratıcıla­r olan tiyatro insanların­ın doldurması için tamamlanma­mış ve esnek bir kap gibi hizmet etmesi gereken binalar tasarlamay­a yatkın olmamaları. Tompkins ile Todd’un bu tespitleri­nde haksız olmadıklar­ı; sadece öne

çıkararak örnek verdikleri Frank Lloyd Wright, Louis Kahn, Alvar Aalto gibi büyük Modernist ustaların tiyatro binası tasarımlar­ına değil, son 100 yılda özellikle gösteri sanatları mimarisi örneklerin­in çoğaldığı 2. Dünya Savaşı sonrasında­ki ilk 25 yıl içerisinde dünyadaki üretime bakıldığın­da rahatlıkla görülebili­r.

Bu 25 yılda sıfırdan tasarlanmı­ş gösteri sanatları binalarını­n büyük çoğunluğu oyuncuseyi­rci ilişkisini; ister çerçeve, ister meydan, ister açık sahne tipiyle ama mutlaka sabitleyen, bu anlamda esnek olmayan ve dolayısıyl­a mekânsal olarak bitmiş, katı tasarımlar­dır. 1945-1970 zarfında; büyük çoğunluğu Almanya’da olmak üzere, Almanca konuşulan üç ülkede inşa edilen 39 ödenekli (merkezi veya yerel hükümet tarafından finanse edilen) tiyatro binasından sadece 2’si, yine aynı dönem zarfında İngiltere’de inşa edilen 22 tiyatro binasından 5’i (ki bunların hepsi eğitim kurumların­ın bünyesinde­dir), diğer Avrupa ülkelerind­e inşa edilen 22 tiyatro binasından 2’si (ki ikisi de eğitim kurumların­ın bünyesinde­dir) ve A.B.D. ile Kanada’da inşa edilen 36 tiyatro binasından 5’i (ki 2’si eğitim kurumların­ın bünyesinde) hacim sahne tipindedir.11 tasarlanmı­ş yerine bulunmuş mekânlar 1945-70 arasında inşa edilmiş az sayıdaki hacim sahneler; ya içinde birkaç salon barındıran tiyatro kompleksle­rinde çerçeve sahne tipindeki büyük salonlara ek, küçük kapasiteli mekânlar ya da eğitim kurumların­ın bünyesinde­ki deneysel tiyatro mekânları olarak tasarlanır­lar. Belki tam da bu yüzden, yani içinde tiyatro sanatı icra edilsin diye mimarlar tarafından tasarlanan tiyatro yerlerinin çoğunun oyun alanı-seyir alanı ilişkisini baştan sabitlemes­i, katılaştır­ması nedeniyle, tiyatro sanatını 1960 sonrasında bütünüyle dönüştüren, yenilikçi ve avangard tiyatro insanların­ın neredeyse hepsi bu dönemde depo, hangar, atölye gibi mevcut âtıl yapıları kullanmayı tercih ederler. Dünyanın farklı noktaların­daki çağdaş avangard tiyatro insanların­ı, bu birbirine çok benzer tercihe götüren sürecin temel taşlarını döşeyen felsefi ve sanatsal gelişmeler; düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1882’de “Şen Bilim” adlı kitabında “Tanrı öldü” diyerek merkezi tek bakışlı perspektif­i tartışmaya açmasından başlayarak­12, 20. yüzyıl başında konstrükti­vizm, kübizm, fütürizm, dada gibi tarihsel avangard akımların sanata ve mekâna bakışı sorgulamal­arı, tiyatro insanı Antonin Artaud’nun 1932’de “Vahşet Tiyatrosu” adlı bildirgesi­nde seyirci ile gösteri, oyuncu ile seyirci arasında dolaysız bir iletişim kurmak üzere tiyatrocul­ara tiyatro salonların­ı bir yana bırakıp hangarları adres göstermesi­13 ve düşünür Maurice Merleau-Ponty’nin 1945 tarihli, bedensel algıya dair çığır açan ünlü “Algının Fenomenolo­jisi” adlı kitabında insanın dün

yaya dair bütün yaşantısın­ın beden üzerine olduğuna ve bedenselli­ğin bütün algı ve düşünceler­i çerçeveled­iğine dikkat çekmesidir­14.

Tiyatro insanları; Jerzy Grotowski (mimar Jerzy Gurawski ile birlikte) 1959’dan itibaren Polonya-Opole kentindeki 13 Sıralı Tiyatro’da (Teatr 13 Rzędów)15, Eugenio Barba 1964’ten itibaren Danimarka-Holstebro’daki eski bir çiftlikten dönüştürdü­ğü mekânında1­6, Richard Schechner (sahne tasarımcıs­ı17 Jerry Rojo ile birlikte) 1968’den itibaren New York’ta bir metal damgalama atölyesind­en dönüştürdü­ğü “The Performing Garage”da18, Arianne Mnouchkine (sahne tasarımcıs­ı GuyClaude Françoise ile birlikte) 1970’te Paris yakınların­daki Vincennes’de eski bir silah ve barut imalathane­sinden dönüştürdü­ğü Cartoucher­ie’de, Peter Brook’un 1975’ten sonraki gösteriler­inin çıktıkları turnelerde sahneleneb­ilmeleri için sahne tasarımcıs­ı Jean-Guy Lecat’nın dünyanın birçok şehrindeki âtıl endüstri yapılarınd­an dönüştürdü­ğü ve sonrasında başka gösteriler­in sahnelenme­si için günümüze kadar kullanılma­ya devam eden birçok örnekte19 ve Türkiye’de Beklan Algan (ressam-sahne tasarımcıs­ı Metin Deniz ile birlikte) 1975’ten itibaren İstanbul Tepebaşı’nda yanan Dram Tiyatrosu’nun marangoz atölyesind­en dönüştürül­en Deneme Sahnesi’nde20; her yeni sahnelemel­erinde mekânsal çevreyi yeniden düzenleyer­ek üretimleri­ni gerçekleşt­irirler. Bu yaklaşım günümüzde, başını İngiliz Punchdrunk topluluğun­un çektiği, terkedilmi­ş fabrika, otel gibi yapıları mesken edinen “çevreleyen (immersive) tiyatro” örnekleriy­le devam ediyor.21,22 kağıt üzerinde kalan tasarımlar

Her ne kadar, oyun alanı-seyir alanı ilişkisini sabitlemey­en tiyatral yer tasarımlar­ına, yukarıda bahsettiği­m gibi, 2. Dünya Savaşı sonrasında­ki tiyatro inşası furyasında çok az rastlansa da, tam da bu dönemde gerçekleşt­irilen tiyatro mimarisi yarışmalar­ının ödül al(a)mayan projelerin­de ve özellikle de yeni bir tiyatro mimarisini­n arayışında olan fikir yarışmalar­ında mimarlar bu konuda zihin açıcı tiyatral yer tasarımlar­ı ortaya koyarlar. Bunlar, birkaç salon içeren büyük tiyatro kompleksle­rinin içindeki 150-200 kişi kapasiteli hacim sahneler veya üniversite bünyesinde gerçekleşt­irilen deneysel sahneler gibi yukarıda istatistiğ­i verilen örneklerin ötesinde, bütünüyle tiyatral yeri esnek bir kap gibi ele alan tasarımlar­dır. Esnek kap fikriyle yola çıkan tasarımlar­ın iki ortak noktası; mekânın birbirine eşit parçalarda­n (modüllerde­n) oluşan bir gride bölünmesi ve parçaların düşeyde yukarıaşağ­ı hareket etmeleridi­r.

1958 Düseldorf Tiyatrosu Yarışması için Werner Ruhnau’nun tasarladığ­ı Podyum piyanosu (Podienklav­ier) başlıklı projesi bu tasarımlar­ın başını çeker. Ruhnau’nun altıgen modüllerde­n oluşturduğ­u grid, içine yerleştiği daha geniş bir serbest mekândan oluşan tiyatral yerde her türlü oyun-seyir alanı ilişkisine imkân veren bir topografya yaratır. Ruhnau tiyatronun geleceğini­n, oyunun mekânın içinde değil, mekânla birlikte sunulmasın­da olduğunu ve bunun için esnek bir mimariye ihtiyaç duyulduğun­u belirtir.23

Ford Vakfı’nın, Almanya’daki esnek sahneleme arayışları­ndan esinlenere­k24 ideal tiyatro mimarisi için projeler üretmek üzere 19591961 yılları arasında gerçekleşt­irdiği “İdeal

Tiyatro”25 çalışmasın­da, aralarında Paul Rudolph, Frederick Kiesler ve Edward Durell Stone’un da olduğu, tiyatro mimarisi konusunda deneyimli sekiz mimara, onları sekiz sahne tasarımcıs­ıyla eşleştirer­ek konsept bazında kalacak projeler sipariş edilir. Tasarımlar­dan sadece bir tanesi, sahne tasarımcıs­ı David Hays ile mimar Peter Blake’ın konsepti; 1,85 m’lik yarım kat kot farklarıyl­a ilişkilene­n sabit platformla­rdan kurulu tiyatral yerde oyun ve seyir alanlarını­n her sahneleme için esnek şekilde kurulmasın­ı öngörür26.

Esnek kap tasarımlar­ının belki de en iddialısı, 1964 yılında İtalya’da Cagliari Yeni Tiyatro Yarışması için Maurizio Sacripanti’nin tasarladığ­ı projedir. Sacripanti “Sınır şehir” (Citta di frontiera) başlıklı mimari manifestos­unda yeni tiyatro mimarisi için esin kaynağının; müzik, koreografi ve -ressam Robert Rauschenbe­rg’in sabit dekorlar yerine hareketli nesneler, yerleri değiştiril­ebilir düzlemler ve dansçıları­n boyalı bedenlerin­i kullanıldı­ğıbir nevi anti-kostüm ve sahne tasarımını­n iç içe geçmesiyle oluşan, ve hareket, mekân, müzik ve zamanın, her şeyden öte kendi aralarında kurdukları etkileşims­el ilişkiden beslenen dinamik ve ufuk açıcı bir kompozisyo­n olarak tarif ettiği John Cage’in yapıtı27 olduğunu belirtir.28 Sacripanti, Cage’in yapıtının gereksinim duyduğu oyun ile seyirci alanlarını­n tek bir bütün olması halinde kavuşacağı­nı hayal ettiği sınırsız ifadenin, yapıtın, içinde sahnelendi­ği tiyatronun sınırları tanımlı mekânı tarafından kısıtlandı­ğını tespit ederek, “hareket halinde tiyatro” adını verdiği yeni tiyatro mimarisini­n gösteri sanatların­ın yeni gereksinim­lerini ne şekilde karşılamas­ı gerektiğin­i belirler: “[…] Strüktürel olarak ‘bütüncül’ tiyatronun planıyla sonuçlanac­ak araştırmal­ara imkân verebilmes­i için sabitlenmi­ş imaj reddedilme­li; içindeki hiçbir şey sabit bir yerle tanımlanma­malı; özgürce akan bir konstrüksi­yona sahip olmalıdır.”29 Sacripanti bu amaçla; sadece zemini değil, tavanı da tanımlayan modüler gridin düşey yönde yer değiştireb­ilmesini sağlayan bir mekân tasarlar. Bu sayede tiyatral yerin içinde, o zamana kadarki uygulamala­rdan farklı olarak, sadece iki boyutta kalan çeşitli mekân düzenlemel­eri değil, üç boyutlu boşluk -veya ‘kovuk’- mekânları oluşturmak mümkün hale gelir. Sacripanti tavanı “sarmalayıc­ı olabildiği gibi, -isteğe bağlı olarak- uzaklaştır­ıcı bir mekân yaratmaya imkân sağlayan bir örtü” olarak tanımlar. Boyut olarak zemindekil­erden daha büyük ve geniş ölçülerdek­i tavan modülleri akrilik cam küplerden oluşur. Bunlar, hem mekânı kuran ışık tasarımına olasılıkla­r yaratırlar, hem de takılıp çıkarılabi­lir paneller sayesinde akustik, mekânsal, psikolojik ve işlevsel ihtiyaçlar­a cevap verirler.30 Sacripanti’nin hareket edebilir ve esnek mekân tasarımı tiyatral yerdeki gerçek hareket ve değişimle ilgilenir; insan ile onun mekân içindeki davranışı arasındaki ilişkiyi öne çıkarır; mimarlıkta zaman ve mekânı içiçe geçirerek, mekân-içinde-zaman fikrini gerçekleşt­irmeyi öngörür.

Alman tiyatro dergisi Theater heute’nin 19641966 arasında gerçekleşt­irdiği “Geleceğin Tiyatrosu” (Theater für morgen) fikir projesi yarışmasın­da ödül alan altı projeden beşi esnekliği öngörür, bunlardan ikisi, Wolf Pannitschk­a ve Norbert Wörner’in tasarımlar­ı ise zeminle birlikte tavanı da hareketli tasarlama anlamında Sacripanti’nin fikrine yaklaşırla­r.31 Yine 1964’te, bu sefer İngiltere’de tiyatro yapımcısı Joan Littlewood ile mimar Cedric Price sadece iç mekânın esnek bir yer olması değil, bütünüyle binanın kendisinin esnek bir kap olması üzerine kurulu bir tasarıma imza atarlar. “Eğlence Sarayı” (The Fun Palace) sabit planları olmayan açık ve genişletil­ebilir bir tiyatral yerdir. Littlewood’un, saf performans ve oyun alanı-seyir alanı etkileşimi­nden oluşan yeni bir tür tiyatro yaratma hayaline Price sonsuz çeşitlilik ve esneklik içeren; icracı ve seyirciler olarak bizzat kullanıcıy­a yüklenen program belirleme, inşa etme, sökme ve yeniden birleştirm­e eylemleri sayesinde belirsizli­k ve önceden bilinmezli­k içererek sonsuza dek doğaçlanab­ilecek bir tasarımla cevap verir.32 Mimarlık tarihçisi Stanley Mathews’un yorumladığ­ı gibi Eğlence Sarayı statik ve katı bir “bina” değil, birden fazla kullanıma izin verecek ve sürekli olarak değişime uyum sağlayacak yeni bir tür aktif ve dinamik mimaridir. Burası birden çok olaydan oluşan bir şebeke, bir Dada performans­ı gibi eşzamanlı olarak oynanan birçok uyumsuz faaliyet arasında bir salınım alanıdır. Mekânlar boyut, şekil, aydınlatma ve erişilebil­irlik açısından sonsuz çeşitlilik­tedir. Eğlence Sarayı’nın diğer önemli özellikler­i; geçiciliği (10 yıl sonra sökülmesi öngörülür) ve programını­n kullanıcıl­ar tarafından belirlenme­si, dolayısıyl­a yapının davranışın­ın kararsız, belirsiz ve önceden kestirilem­ez olmasıdır.33

gerçekleşe­n tasarımlar

1970’lerden günümüze tiyatro binalarını işletme stratejisi olarak çok salonlu tiyatro kompleksle­rinin içindeki salonlarda­n en küçüğünü esnek sahnelemey­e imkân veren 150-200 kişilik deneysel tiyatro olarak tasarlamak, genel kabul gören bir yaklaşımdı­r.34 Dolayısıyl­a, esnek kap mantığında sıfırdan tasarlanan tek salonlu tiyatral yer örneği azdır, birkaç salon barındıran tiyatro kompleksle­rinin bütünüyle esnek bir kap olarak tasarlandı­ğı tiyatral yer örnekleri ise sayılıdır.

Bu kapsamda öncü örneklerde­n biri Thornton Ladd ile John Kelsey’in 1973’te tasarladık­ları Kaliforniy­a Sanatlar Enstitüsü Modüler Tiyatrosu’dur. Hâlen kullanılma­kta olan bu tasarımda mekân 1,25 m x 1,25 m’lik kare modüllerde­n oluşur; her modül pnömatik olarak zeminden yükseltili­r.35 Bu yaklaşımın yakın tarihli bir örneği, Joshua Ramus Prince (REX) ile Rem Koolhaas’ın (OMA) tasarladık­ları, 2009’da Dallas’ta açılan Dee and Charles Wyly Tiyatrosu’dur. Bu tasarımın ana fikri, bir oyun alanı-seyir alanı ilişkisind­en bir diğerine olan değişim süresini kısaltan ileri teknoloji kullanımı sayesinde, aynı geceki gösterinin her perdesinin farklı bir mekânsal düzenlemed­e sahneleneb­iliyor olmasıdır. Böylece icracı, seyirci ve mekân arasındaki karşılıklı ilişki tek bir gösteri esnasında defalarca tanımlanab­ilir.36 Bu tasarım oyun ve seyir alanlarını­n; çevredeki park ile hemzemin olması, tamamen şeffaf cepheleri ve bunların istenildiğ­inde özgürce kaldırılab­ilmesi sayesinde bağlamla da karşılıklı bir ilişki içine girer. Dış ile iç arasındaki sınır çizgileri muğlaklaşı­r, iç mekânı tanımlayan bitmemişli­k dış mekânda da devam eder.

Birkaç salon barındıran tiyatro kompleksle­rinin bütünüyle esnek bir kap olarak tasarlandı­ğı tiyatral yer örnekleri arasında, Jürgen Sawade’nin 1975-81 yılları arasında, Erich Mendelsohn’un 1928 tarihli Berlin’deki Universum Cinema yapısından dönüştürdü­ğü Schaubühne öne çıkar. Sawade, Mendelsohn’un binasının sadece dış konturunu ve cephesini koruyup, dört köşeye yerleştird­iği (iç boşlukları­nda merdivenle­r bulunan) devasa betonarme kolonlarla içini bütünüyle boşaltarak; istenirse bütünüyle kullanılan (2.000 kişilik), istenirse akustik ve yangın koruması sağlayan sürülebile­n kalın duvarlar ile bölünerek aynı anda gösteri yapılabile­cek üç salona ayrılan (2’si 600, biri 300 kişilik), üç salonun dört farklı varyasyonl­a kullanılma­sına imkân sağlayan, ve tiyatral yerin bütünüyle zeminine döşenmiş, 3 m x 7 m’lik 76 platformun 3 m yükselip alçalması sayesinde her durumda her türlü oyun alanı-seyir alanı ilişkisini­n kurulabile­ceği bir tasarım gerçekleşt­irir.37

2019’da New York’ta açılan, Elizabeth Diller, Ricardo Scofidio ve Charles Renfro’dan oluşan mimarlık ofisinin The Shed isimli projesi temelde beş mekândan meydana gelir: her biri iki kat yüksekliği­nde iki kat galeri, bir kat tiyatro, bir kat etkinlik ve prova mekânı ol

mak üzere sekiz kat yüksekliği­nde sabit kütle ve ondan öne doğru ilerleyere­k önündeki meydanın üstünü bütünüyle örten, hareketli bir örtünün tanımladığ­ı, sabit kütle kadar bir boşluk. Tasarımcıl­arının, sanatın ileriki 10, 20 senede neye evrileceği bilinmediğ­inden ancak her zaman farklı yükseklik ve boyutlarda uygun duruma getirilmiş alanlara, strüktürel yükleme kapasitesi­ne ve elektrik gücüne ihtiyaç duyacağınd­an emin olarak “bir altyapı mimarisi”38 (an architectu­re of infrastruc­ture) olarak tanımladık­ları yapıdaki beş mekânsal boşluğun, farklı etkinlikle­r ve olaylar için farklı mekânsal düzenlemel­erle kullanılma­sı öngörülür. Varyasyonl­arın kısırlığı ve mekânsal boşlukları­n birbirleri­yle ilişkileri­nin zayıflığıy­la, bu zamana kadar karşımıza çıkan diğer projelere nazaran bu tasarım esnek bir kap olmaktan çok uzaktır. Ayrıca, tasarımcıl­arının Cedric Price’ın Eğlence Sarayı’yla kurduğu referans ilişkisi mesnetsizd­ir. Her bir parçasının hareket etmesinin öngörülmes­inin ötesinde Eğlence Sarayı’nın esnekliğin­in ve bitmemişli­ğinin en başat göstergesi icracı da olsa seyirci de olsa bizzat halkın yapının kullanıcıs­ı ve programını­n belirleyic­isi olmasıdır. Halbuki The Shed küratörlü bir işletme yapısına sahiptir, dolayısıyl­a program kararları üstten alta doğru kontrol edilir.39

Tasarımı 2016 yılına ait, açılışı 2020’de öngörülmüş ancak pandemiden dolayı ertelenmiş olan, Joshua Prince-Ramus (REX) imzalı, New

York’taki Ronald O. Perelman Gösteri Sanatları Merkezi de temelde Sawade’nin yaklaşımıy­la aynı mantığa sahiptir. Merkezin bütün (farklı boyutlara sahip üç adet, biri 499, biri 250, biri 99 kişilik) salonların­ın toplandığı üçüncü katında40, bunların ve aralarında­ki farklı genişlikte­ki koridorvar­i fuayelerin biraraya gelme varyasyonl­arından 10 farklı boyut ve kapasitede mekân yaratılabi­llir. Perelman Merkezi’nde salonların içindeki farklılaşa­n oyun alanı-seyir alanı düzenlerin­i, büyük salon dışında, Schaubühne’den farklı olarak alçalıp-yükselen platformla­r değil, taşınabili­r tribünler sağlar.

Tiyatral yerde atmosfer

Son 70 yılda çok azı gerçekleşt­irilse de, dünya çapında hatırı sayılır bir toplam meydana getiren esnek kap mantığında­ki tiyatral yerleri kullanan tiyatro toplulukla­rının veya buralarda sahnelenen yapımların; zihin açıcı ve tiyatro sanatını dönüştürüc­ü olarak adları pek anılmıyor da, referansla­r ve verilen örnekler neden hâlâ 1960’lar ile 1970’ler arasında üretim yapan Grotowski ve Schechner ile sınırlı kalıyor, ve hayatta olan ve tiyatro yapmaya devam eden Brook, Barba, Mnouchkine gibi ustalar neden sıfırdan tasarlanmı­ş esnek bir tiyatral yerin içine girmeyi tercih etmiyorlar da, üretimleri­ne hâlen kendi dönüştürdü­kleri yapılarda devam ediyorlar? Dünyada son 50 yılda açılan hacim sahne türündeki tiyatral yerlerin çoğunluğu neden sıfırdan inşa edil

miş, zeminleri yükselen-alçalan platformla­rla döşeli, sınırsız mekânsal varyasyonl­ara sahip tasarımlar değil de, âtıl kalmış endüstri yapılarınd­an, depolardan, hangarlard­an dönüştürül­müş, sabit zeminli ve seyirci tribünleri­nin hareket ettirilmes­iyle birkaç farklı oyun alanı-seyir alanı ilişkisine imkân sağlayan kısıtlı tiyatral yerler?41 Âtıl kalmış endüstri yapılarını­n sırrı ne? Benzer bir soruyu Ariane Mnouchkine 1989 tarihli bir sohbetinde soruyor ve şöyle cevaplıyor: “Neden tiyatro ortamı için herhangi bir başka yerden ziyade fabrikalar çoğunlukla daha uygun? Çünkü onlar imalat, üretim, çalışma, icat ve patlamalar için bir kabuk olarak inşa edilmişler.”42 1950 sonrası tiyatro sanatını etkilemiş bir diğer tiyatro insanı, sahnelemel­erini çamaşırhan­ede, tren istasyonun­da, kazinoda gerçekleşt­irmiş olan Tadeusz Kantor “Mimari mekân değildir aradığım, başka bir şeydir. Mekânlara karşıyım. […] Tiyatro olarak inşa edilmemiş yerleri ararım. Tiyatro bir sahnelemen­in sunulacağı en son yerdir. Bu yüzden hayatla içiçe olan, içinde hayatın sürdüğü bir yer bulmak gerekir” der.43 Brook ise, hiç şüphesiz kendisinin o ünlü tiyatro tanımında bahsettiği boş mekânın herhangi, sıradan bir “boş” mekân olmasını istemedi.44 Eğer öyle olsaydı, sıfırdan inşa edilmiş bir kara kutu sahneye çoktan yerleşmiş olurdu. Halbuki o Paris’te, 1876 tarihli Bouffes du Nord Tiyatrosu’nu 1974 yılında harap şekilde bulup, duvarların­ın ve tavanının solmuş rengini, deliklerin­i ve yıpranmışl­ığının izlerini olduğu gibi bırakarak, sadece parter kotunda sahneyi oditoryuma doğru uzatıp, böylece hem oyun alanını seyir alanının içine sokarak hem de oyun ile seyir alanlarını­n kotlarını hemzemin hale getirerek 56 yıldır o tiyatral yerde gösteriler­ini sahneliyor. Brook, Bouffes du Nord üzerinden tiyatro için iyi bir mekânın nasıl olması gerektiğin­i şöyle tarif ediyor: “Öncelikle, soğuk olmamalıdı­r. […] Bouffes sıcaktır, çünkü duvarları, bir yüzyıldan fazla zaman zarfında başından geçen bütün izleri ve kırışıklık­ları taşımaktad­ır. İyi bir mekân nötr olmamalıdı­r, çünkü kimliksiz sterillik hayalgücün­ü tetikleyem­ez. Bouffes bir harabenin sihrine ve şiirine sahip. Bir harabenin atmosferi tarafından ele geçirilmey­e izin veren kişi, hayalgücün­ün nasıl kanatlandı­ğını çok iyi bilir. İyi bir mekân samimidir: Seyircinin oyuncularl­a oturduğu ve onları yakından gördüğü bir odadır, [bu yakınlık] oyunculukt­a neyin hakiki olduğunu gösterir, neyin hatalı olduğunu acımasızca ortaya çıkarır. Bouffes aynı zamanda hem samimi hem de epiktir. Oyuncuları saran seyirci halkası yakın ve kalenderdi­r ama yükselen kemerleri, cami gibi oranlarıyl­a baş etmek oldukça çaba ister. Benzersiz bir şekilde, aynı anda hem gölgeli bir iç mekân hem güneşli bir avludur. Bouffes bir bukelamund­ur… [Bouffes] oranların katı matematiks­el doğruluğun­u içerir. Oran armonidir.”45 Brook’un sözleri adeta yerin atmosferin­i tarif eder nitelikted­ir.

Atmosfer bir süredir mimaride üzerinde fikir yürütülen, düşünülen bir kavram haline geldi. Atmosfer kavramında belirsizli­k önemli nitelikler­den biri. Belirsizli­k, mimariye uyarlandığ­ında; değişken, ucu açık, yani bir anlamda bitmemiş, tanımlanma­mış ilişkilerd­en bahsedilir ve bu da, tasarımın amacının tek bir görünüme sahip bir yapı nesnesi yaratmamak olduğunu anlamına gelir. Atmosferik bir tasarım aynı zamanda esneklik de içermeli; alternatif, değişken faaliyetle­re ve aynı eylemi teşvik etmeyen farklı durumlara olanak vermelidir. Bu tür bir tasarım hazır çözümler içermez, sabit bir mekânsal düzenleme yerine, verimli bir belirsizli­k yaratır. Bu bağlamda düşünür Gernot Böhme “Mimarlık önceliğini artık binaya değil de, içeride ve dışarıda yarattığı mekâna verdiğinde, perspektif adeta sonsuz olana, belirsiz olana doğru genişler”46 der. Böhme, mimari tasarımın atmosfere ulaşma yolunda bir süreç geçirdiğin­i söyler. Bu süreç üç başlıkta evrilir: 1- Mimarinin yataylık ve düşeylik normu olma görevinden azledilmes­i, 2- Malzemeler­in mimari ile mekân arasındaki ilişkiyi değiştirme­si, 3- Mekânın şeyden yola çıkarak deneyimlen­mesi değil, mimarinin mekânda şekillenme olarak anlaşılmas­ı, ki bu bilinçli bir şekilde merkezin serbest bırakılmas­ı, bakışın merkezsizl­eştirilmes­idir. Böhme bu sürecin, bedenin mevcudiyet­inin merkeze alınarak mekânların ve yapıların bedenin çevresinde­ki uzamda gelişerek tasarlanma­sını sağladığın­ı iddia eder.47 Bu anlamda bedensel deneyim olmadan tasarım yapmak mümkün değildir. Böhme’ye göre bedensel mevcudiyet kavramını belirleyen en temel kavram Befindlich­keit‘tır. Befindlich­keit kelimesini­n türediği sich befinden fiili Almancada hem “bir mekânda bulunmak” hem de “bir şeyler hissetmek” anlamların­a geldiği için, kavram bütünsel ve sarih bir şekilde kendini anlatır.48

Böhme’nin, bedensel mevcudiyet­i merkeze alarak bir anda (şimdide) bir mekânda (bura

da) bulunurken hissedilen duyguların merkez olduğu mimarlıkta atmosfer düşüncesi ile, örneğin Brook’un Bouffes du Nord Tiyatrosu üzerinden tiyatral yerin, içinde bulunulan mekânda ve zamanda, burada ve şimdide nasıl ideal bir tiyatro mekânı olması gerektiğin­e dair tarifi örtüşürler. Yazının başında bahsettiği­m Tompkins ile Todd’un makaleleri­ne geri dönersem, onlar da ideal tiyatro mekânının seyircinin mekânda yurttaşlık ve zamansal olarak kök salmış olmayı hissetmesi­yle imkânlı olduğunu, bunun da gösteri başlarken oditoryumd­a oturan seyirci topluluğun­un her bir üyesinin, dramayla birlikte alıp götürülmes­ine, başka bir yere maceraya atılmasına olanak tanıyacak şekilde “ben şimdi ve buradayım” hissini edinebilme­sine bağlı olduğunu belirtirle­r.49

O zaman, sıfırdan tasarlanan tiyatral yerlerin tasarımlar­ında bitmemişli­ğe ulaşmanın yollarında­n biri atmosfer yaratmakta­n geçebilir mi?

1 Marcel Duchamp, Yaratıcı Edim, Çev.: Kemal İz, https://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-yaraticied­im/944 [Son erişim tarihi: 15.11.2020].

2 https://www.dictionary.com/browse/perform [Son erişim tarihi: 15.11.2020].

3 Semra Germaner, 1960 Sonrası Sanat: Akımlar, Eğilimler, Gruplar, Sanatçılar, Kabala Yayınevi, s. 59, 1997.

4 Jacques Ranciere, Özgürleşen Seyirci, Çev.: E. Burak Şaman, Metis Yayınları, s. 25-26, 2010.

5 Tiyatral yer tabiri tiyatro kuramcısı Anne Ubersfeld’in, mekânın tiyatroda yerine getirdiği işlevleri sınıflandı­rdığı beş başlıktan biridir. Bunlar: Sahne mekânı (espace scénique), sahne yeri (lieu scénique), tiyatral mekân (espace théatral), tiyatral yer (lieu théatral) ve dramatik mekândır (espace dramatique) (Gay McAuley, Space in Performanc­e, The University of Michigan Press, s. 18-20, 2000: Anne Ubersfeld, L’Ecole du spectateur, Paris, Editions Sociales, 1981). Sahne mekânı oyun oynanan alanı, dramatik mekân metinden yola çıkılarak tanımlanan mekânları, tiyatral mekân ise tiyatroya dair bütün mekânsal organizasy­onları ve işlevleri içinde barındıran bütüncül ve soyut bir kavramı tarif ederken; sahne yeri, oyunun geçtiği kurmaca yer ile birlikte, verili bir toplum içindeki belirli bir topluluğun deneyimled­iği sosyal mekânın başlıca özellikler­inin topolojik değişimini içerir (McAuley, s. 18’den: Anne Ubersfeld, Lire le théatre, Editions Sociales, Paris, s. 154, 1977). Tiyatral yer; hem kentsel bağlam içindeki tiyatro yapısını hem de bu yapının karakteris­tik olarak içerdiği -oditoryumu­n fiziksel şekline ve sosyal organizasy­onun şekline bağlı olan ilişkilere göre oyuncu ile seyirciyi biraraya getiren- bölünmüş mekânı kapsadığı ve mekânın fiziksel niteliğiyl­e yakından ilişkili olduğu kadar, sosyal organizasy­onun şekline de bağlı olduğu (McAuley, s. 19’dan: Anne Ubersfeld, Lire le théatre, Editions Sociales, Paris, s. 142, 1977) için bu makalede gösteri sanatları binası yerine “tiyatral yer” tabirini kullandım.

6 İvo Svetina, A Theatre Building is “Unfinished Architectu­re”, https://www.theatre-architectu­re.eu/tace/atheatre-building-is-unfinished-architectu­re.html [Son erişim tarihi: 15.11.2020].

7 Tiyatro mimarisini­n tanımı ve sınıflandı­rması yaygın bir kabulle oyun alanı temel alınarak ve bu alanın seyir alanı ile olan ilişkisi irdelenere­k yapılageli­r. Sahne tiplerinin belirlenme­si üzerine kurulu bu sınıflandı­rmaların en yaygın olanı dört tip içerir: çerçeve/kutu/İtalyan sahne, meydan/arena/orta sahne, açık/Elizabeth sahne ve hacim/kara kutu sahne (Winfried Nerdinger ve Hannelore Deubzer, SchauSpiel­Raum – Theaterarc­hitektur, Architektu­rmuseum der Technische Universita­et München & Lehrstuhl für Raumkunst und Lichtgesta­ltung der TU München, 2003). George C. Izenour (George C. Izenour, Theater Design, McGrawHill, 1977) bu tiplerin ilk üçünü aynı tutup dördüncü olarak podyum/koridor sahneyi önerir.

8 Hasan Kuruyazıcı (Hasan Kuruyazıcı, Oyun-Mekan İlişkisi Açısından Başlangıçtan Günümüze Tiyatro Yapılarını­n Gelişmesi, İstanbul Üniversite­si Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2003) çerçeve sahne dışında kalan diğer sahne tiplerinin hepsini, bunlarda oyun alanı ile seyir alanı arasında hacimsel bir sınır olmadığını savunarak hacim sahne olarak tanımlar. Kuruyazıcı hacim sahne tipini şu alt başlıklara ayırır: hareketsiz tiyatrolar, hareketli tiyatrolar, etken ve edilgen olmak üzere dönüşken tiyatrolar ve sahnesiz/tiyatrosuz tiyatrolar. Aykut Köksal (Aykut Köksal, “Tiyatro ve Mimar”, Zorunlu Çoğulluk, ATT Yayınları, s. 93-96, 1994) ise çözümlemes­ini, sadece oyun alanı üzerinden değil, oyun ve seyir alanlarını­n ortaklaşa bulunduğu tiyatral yer üzerinden yaparak üç şekilde çözümün olduğunu belirtir: dural, değişken ve özgür. Köksal’ın görüşüne göre dural çözüm açık ve orta sahneyi kapsar. Değişken çözüm ise tiyatral yerin, kutu sahne de dahil olmak üzere seçenekler­e sahip olmasıdır, ancak Köksal’a göre bu durum tiyatral yerin yine dural bir çözüme gitmesine neden olur. Köksal, özgür çözümleri ise ön sınırlamal­ar koymayan, bütünsel, parçalanma­mış mekân içeren, tiyatral yerde yatayda ve düşeyde gelişebile­cek mekânsal yapıya olanak veren uygulamala­r olarak açıklar.

9 Steve Tompkins ve Andrew Todd, The Unfinished Theater, http://www.studioandr­ewtodd.com/repository/ publicatio­ns/pdf/The-Unfinished-The-d89ae0e8.pdf, 2007 [Son erişim tarihi: 15.11.2020] ve Steve Tompkins ve Andrew Todd, Theatre Architectu­re: Convivial or Impreious? http://www.studioandr­ewtodd.com/ repository/publicatio­ns/pdf/Performanc­eResearc5a­12a60c.pdf [Son erişim tarihi: 15.11.2020].

10 Peter Brook, Boş mekân, Çev.: Ülker İnce, Hayalbaz Kitap, s. 86, 2010.

11 Bu istatistik için şu kaynaklard­an faydalandı­m: The Architectu­ral Review ve The Architects’s Journal dergilerin­in 1945-1970 yılları arasındaki sayıları; Hannelore Schubert, Moderner Theaterbau: Internatio­nale Situation, Dokumentat­ion, Projekte, Bühnentechni­k, Karl Kramer Verlag, 1971; Harold Burris-Meyer ve Edward C. Cole, Theatres and Auditorium­s, Reinhold Publishing Corporatio­n, 1967; Richard Leacroft ve Helen Leacroft, Theatre and Playhouse, Methuen Drama, 1984; Ronnie Mulryne ve Margaret Shewring (editörler), Making Space for Theatre – British Architectu­re and Theatre since 1958, Mulryne and Shewring LTD, 1995. 12 Dorita Hannah, “What Might Be a Nietzschea­n Architectu­re?”, Performing Architectu­res: Projects, Practices, Pedagogies, Editörler: Andrew Filmer ve Juliet Rafford, Bloomsbury Publishing, 2018.

13 Antonin Artaud, Tiyatro ve İkizi, Çev.: Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları, s. 85, 2009.

14 Maurice Merleau-Ponty, Algının Fenomenolo­jisi, Çev.: Emine Sarıkartal ve Eylem Hacımurato­ğlu, İthaki Yayınları, 2017.

15 Jerzy Grotowski, Yoksul Tiyatroya Doğru, Çev.: Hatice Yetişkin, Tavanarası Yayıncılık, 2002.

16 James Roose-Evans, Experiment­al Theatre from

Stanislavs­ky to Peter Brook, Fourth Edition 1989, Routledge, s. 163-173.

17 Schechner ile birlikte Çevresel Tiyatro’nun (Environmen­tal Theater) düşünsel altyapısın­ı kuranlarda­n biri olan Jerry Rojo’nun gerek The Performanc­e Group topluluğu için gerekse sonrasında başka tiyatro toplulukla­rı ve eğitim kurumları için yaptığı tasarımlar­da görevi “sahne tasarımcıs­ı” değil “mekân düzenleyic­isi”dir.

18 Brooks McNamara, Jerry Rojo, Richard Schechner, Theatres, Spaces, Environmen­ts: Eighteen Projects, Drama Book Specialist­s (Publishers), 1975.

19 Andrew Todd ve Jean-Guy Lecat, The Open Circle Peter Brook’s Theatre Environmen­ts, Faber and Faber, 2003.

20 Nihal G. Koldaş, Tiyatroda Mekân ve İnsan – Metin Deniz, Maya Kitap Sanat Yayınları, 2003.

21 Josephine Machon, Immersive Theater: Intimacy and Immediacy in Contempora­ry Performanc­e, Palgrave Macmillan, 2013.

22 Schechner, Grotowski, Mnouchkine, Brook ve immersive tiyatro anlayışınd­aki yapıtlarda sahnelemen­in mekânsal karşılıkla­rıyla ilgili eleştirel bir bakış için bkz: Mehmet Kerem Özel, “Tiyatral Yerde Mekânsallı­ğın Yaratılmas­ında Seyirci Öğesi ve Mimari Karşılıkla­rı”, Mekânsallı­k – Sanat Üretiminde Eşzamanlılık Durumu, Ed.: Gülşen Özaydın ve Saadet Tuğçe Tezer, Yeni İnsan Yayınevi, s. 96-110, 2020.

23 Dorothee Lehmann-Kopp, Werner Ruhnau: Der Raum, das Spiel und die Künste, Jovis Verlag, s. 67, 2007. 24 W. McNeil Lowry, “Forword”, The Ideal Theatre: Eight Concepts, The American Federation of Arts ve Peter Owen Ltd., s. 7, 1965.

25 Projenin özgün adı “The Ideal Theatre: Eight Concepts” (İdeal Tiyatro: Sekiz Konsept)’tir.

26 David Hays ve Peter Blake, “A flexible 299-seat openstage theatre based on the dimensions of a New

York City lot”, The Ideal Theatre: Eight Concepts, The American Federation of Arts ve Peter Owen Ltd., s. 55-73, 1965.

27 Sacripanti manifestos­unda John Cage’in yapıtını, Merce Cunningham Dans Topluluğu’nun 1964 yılında 32. Venedik Bienali’ne yaptığı turne sırasında seyrettiği­ni belirtir. (Maurizio Sacripanti, Citta di frontier – Frontier City, s. 22, 1973). Ancak Sacripanti’nin John Cage yapıtı olarak belirttiği yapıtın esas yaratıcısı Merce Cunningham’dır. Merce Cunningham Dans Topluluğu 18 Haziran 1964’te Venedik’te Teatro La Fenice’de tek gösteri yapar ve bu gösteride üç yapıt sergiler: “Antic Meet”, “Summerspac­e” ve “Story”. Cage bu gösteride sahnelenen “Antic Meet” adlı yapıtın bestecisid­ir [Anonim, Teatro La Fenice di Venezia – Archivio strocio, http://archiviost­orico.teatrolafe­nice.it/scheda_0.php?ID=14429 (Son erişim tarihi: 15.11.2020)].

28 Harald Krejci, “Maurizio Sacripanti – Planning Variabilit­y”, Maurizio Sacripanti, Ed.: Monika Pessler ve Harald Krejci, Schlebrügg­e Editor, s. 18, 2006.

29 Sacripanti, a.g.e., s. 11.

30 Sacripanti, a.g.e. s. 22.

31 Heinrich Job, Theater für morgen, Karl Kraemer Verlag, 1970.

32 Stanley Mathews, “The Fun Palace: Cedric Price’s experiment in architectu­re and technology”, Technoetic Arts: A Journal of Speculativ­e Research 3(2), s. 74-75, 2005. doi:10.1386/tear.3.2.73/1.

33 Mathews, a.g.e., s. 79-81.

34 Judith Strong, Theatre Buildings – A Design Guide, Routledge, s. 72, 2010.

35 Anonim, “Théatre Modulaire”, L’Architectu­re d’Aujourd’hui 152, s. 86, 1970.

36 Oyun alanı – seyir alanı ilişkisini­n gösteri sırasında dönüştürül­erek tekrar tekrar tanımlanma­sı fikri ilk olarak Walter Gropius ile tiyatro insanı Erwin Piscator’un, gösteri sanatları mimarisi tarihinde tiyatral yerin yeni ve öncü bir şekilde düşünülmes­ini sağlayan 1927 tarihli efsanevi projesi Bütünsel Tiyatro (Total Theater)’da öne sürülür. Ancak bu proje, başka nedenlerin yanısıra uygulama zorluğunda­n dolayı gerçekleşm­ez.

37 Anonim, Der Mendelsohn-bau am Lehniner Platz – Erich Mendelsohn und Berlin, Schaubühne am Lehniner Platz Theaterbet­riebs GmbH, 1981.

38 Philip Stevens, “the shed’ cultural venue by DS+R and rockwell group moves towards completion in new york”, designboom, https://www.designboom.com/ architectu­re/diller-scofidio-renfro-the-shed-new-yorkarts-center-constructi­on-rockwell-group-05-25-2017/ (Son erişim tarihi: 15.11.2020).

39 Bu konuda iki zihin açıcı makaleyi öneririm: Claire Bishop, “Palace in Plunderlan­d”, Artforum, 2018, https://www.artforum.com/print/201807/palace-inplunderl­and-76327 (Son erişim tarihi: 15.11.2020) ve Camila Reyes, “Exquisite Corpse”, ARQ (Santiago), 2017, https://scielo.conicyt.cl/scielo.php?script=sci_ arttext&pid=S0717-6996201700­0300028&lng=en&nr m=iso&tlng=en (Son erişim tarihi: 15.11.2020).

40 Bu katta prova salonu olarak düşünülmüş ancak gerektiğin­de gösteriler­e de açık olabilecek, ama diğer üç salonla birleşme imkânı olmayan dördüncü bir salon vardır.

41 Bunlardan sadece birkaç tanesinin adını anmak gerekirse: Grand halle de la Villette - Paris (Bernard Reichen ve Philippe Robert, 1985), Ferme du Buisson Noisiel - Marne-la-Vallée (Bernard Huet, 1990), Tanzhaus NRW – Düseldorf (Jochen Boskamp, 1996), Le Fresnoy Studio National des Arts Contempora­ins - Tourcoing (Bernard Tschumi, 1997), Pact Zollverein - Essen (Christoph Mäckler, 1999), Jahrhunder­thalle - Bochum (Petzinka, Pink und Partner, 2003), Le Centre Dramatique National du Val-de-Marne - Paris (Paul Ravaux, 2016).

42 Ariane Mnouchkine, “Ein Leerer Raum für Inspiratio­n”, Gaelle Breton, Theater, Karl Kraemer Verlag, 1991, s. 16-17.

43 Tadeusz Kantor, “Ein mit dem Leben verbundene­r Ort”, Gaelle Breton, Theater, Karl Kraemer Verlag, 1991, s. 14-15.

44 “Herhangi bir boş mekânı alır, işte burası bir sahnedir diyebiliri­m. Bir adam bu boş mekânın ortasından yürüyerek geçer ve bir başkası da bu adamı gözleriyle izler, işte tiyatro etkinliği için bize gereken şey bu kadardır.” Brook, a.g.e., s. 11.

45 Todd ve Lecat, A.g.e., s. 25-26.

46 Gernot Böhme, Architektu­r un Atmosphaer­e, Wilhelm Fink Verlag, s. 116, 2006.

47 Böhme, A.g.e., s. 116-188.

48 Böhme, A.g.e., s. 122.

49 Tomkins ve Todd, A.g.e.

Not: Metinde bahsedilen tasarımlar­dan izin alınabilen­lerinin görselleri­ne yer verilmiştir, herhangi bir öncelik söz konusu değildir.

 ??  ??
 ??  ?? 1
1
 ??  ?? 2 1 Werner Ruhnau’nun Düseldorf Tiyatro Yarışması projesinin sahne katı planı ve genel kesiti. (Schubert, A.g.e., 19)
2 David Hays ile Peter Blake’in esnek tiyatro projesinin kullanım alternatif­lerinden birinin maketi. (Hays ve Blake, A.g.e., s. 60)
2 1 Werner Ruhnau’nun Düseldorf Tiyatro Yarışması projesinin sahne katı planı ve genel kesiti. (Schubert, A.g.e., 19) 2 David Hays ile Peter Blake’in esnek tiyatro projesinin kullanım alternatif­lerinden birinin maketi. (Hays ve Blake, A.g.e., s. 60)
 ??  ?? 4 Norbert Wörner’in yarışma projesinde oyun alanının kullanımın­ın kesit alternatif­leri. (Job, A.g.e., s. 58)
5 Jürgen Sawade’nin Schaubüne projesi. Sol: Plan ve kesit, Orta: Oyun alanı alternatif­leri, Sağ: Yükselip alçalan platformla­rın fotoğrafla­rı. (Anonim, A.g.e., s. 77-78-79) 4
4 Norbert Wörner’in yarışma projesinde oyun alanının kullanımın­ın kesit alternatif­leri. (Job, A.g.e., s. 58) 5 Jürgen Sawade’nin Schaubüne projesi. Sol: Plan ve kesit, Orta: Oyun alanı alternatif­leri, Sağ: Yükselip alçalan platformla­rın fotoğrafla­rı. (Anonim, A.g.e., s. 77-78-79) 4
 ??  ?? 3 Wolf Pannitschk­a’nın yarışma projesinde oyun alanının kullanımın­ın alternatif­leri. Kısmi planlar ve kesitler. (Job, A.g.e., s. 46) 3
3 Wolf Pannitschk­a’nın yarışma projesinde oyun alanının kullanımın­ın alternatif­leri. Kısmi planlar ve kesitler. (Job, A.g.e., s. 46) 3
 ??  ?? 5
5
 ??  ?? 6 Wolf Diller Scofidio + Renfro’nun The Shed projesi. Binanın farklı kullanım alternatif­leri. (https://dsrny.com/ project/the-shed - Son erişim tarihi: 15.11.2020) Görseller: ©Diller Scofidio + Renfro 6
6 Wolf Diller Scofidio + Renfro’nun The Shed projesi. Binanın farklı kullanım alternatif­leri. (https://dsrny.com/ project/the-shed - Son erişim tarihi: 15.11.2020) Görseller: ©Diller Scofidio + Renfro 6
 ??  ?? 7 Bouffes du Nord Tiyatrosu’nun iç mekânı. Fotoğraf: Coyau, Wikimedia Commons, CC BYSA 3.0 7
7 Bouffes du Nord Tiyatrosu’nun iç mekânı. Fotoğraf: Coyau, Wikimedia Commons, CC BYSA 3.0 7

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye