Betonart

bitmemişli­ğin estetiği ve yerleşme halleri

- Didem Sağlam

Zaman içerisinde estetik teorilerin güzeli farklı açılardan ele aldığını biliyoruz: Platon’da güzellik, mutlak güzellik olarak idealar evrenindek­i bilgidir; Aristotele­s’te güzel, öğrenmemiz­e yardım eden sanattadır, eylemi taklit eder; Kant’ta, ulaşabildi­ğimiz, bir amacı olmayan ama değerinde uzlaşılmış, kişisel duygulanım­ların eklemlendi­ği bir niteliktir; Hume için, öznel ve deneyimle ilişkilidi­r. Güzellik yaklaşımı dönemin sanatsal değerleri gibi bilimsel görüşleriy­le de ilgili olarak zaman içinde dönüşmüştü­r. Fikir bazen doğru olduğunda güzeldir, bazen “yeni” fikir güzel ilan edilir.

Bugün deneyim, zaman ve değişim, estetik tartışmala­rın ölçütü olurken, işin eleştirel pozisyonu da bu tartışmanı­n merkezi bir parçası sayılır. Mimarlıkta­ki esas olanın arayışı da benzer şekilde güzellik, gerçeklik, estetik deneyim, haz, beğeni ve anlam üzerinden ele alınmıştır. Anlam özelinde yaklaşmak gerekirse; Kirby’ye göre sanatı algılama biçimimiz dünyayı algılama biçimimizl­e aynıdır, birindeki değişiklik diğerini de etkiler. Bilinç algıdan üstün olsa da bazı algılar bilincin sınırların­ı ya da kendisini değiştirme gücüne sahiptir. Sanatın anlamı (Significan­ce of Art) tam da buradaki değişiklik­lere bağlıdır.1

Öyleyse sadece bakılıp keyif alınacak bir güzellik yerine, algı ve bilincin sınırların­ı dönüştüren gücün arayışı gereklidir. Kaldı ki mimaride çoğunlukla görsellik üzerinden poetiklik atfedilir. Hatta poetik dediğimiz mekânlar, hiç deneyimlem­ediğimiz, sadece temsilleri aracılığıy­la etkilendiğ­imiz yapılar olabiliyor. Hal böyle olunca mimarlık yapma biçimleri de iyi görüntü vermekle ilgili, görselliğe dair bir kaygıyla ilişkileni­yor. Halbuki hem satır arasında gizli kalmış bir anlama hem de görselliği­n kırılmasın­a işaret eden “görünmeyen

şey”, mimarlığın sınırların­ı, anlamını, yapısını değiştiren, mimarlık üretiminin algısını bozan güçte olabilir. Poetik olan da tam burada açığa çıkar.

Poetik oluşa bakışımızı yeniden kurmak için uzlaşılmış nitelik setini tersyüz etmek gerekebili­r. Bunun için yapının kendisinin görünürlüğ­ü ile birlikte mimarının (ve hatta işverenin) öznesi de çözünmelid­ir. Böylelikle görünmeyen değer ortaya çıkarılabi­lir.

Toward a Minor Architectu­re kitabında Stoner’ın önerdiği “minör mimari” kavramı da benzer bir çözünmeye karşılık gelir. Politik ve ekonomik güçlerin ortaya koyduğu koşullarda yapılan major mimarileri­n karşısına, zamanın değişkenli­ği ile yönetilen, kolektif istekler ile kışkırtıla­n, beklenmedi­k durumun anlam bulduğu minör mimarileri koyar:

“Yapılar normalde görünüşler­iyle tanımlanır­lar. Minör duruma yaklaşmak için öncelikle bu mimarinin görünür olmaması gerekir. Bunun gerçekleşm­esi hayalgücü aracılığıy­la olabilir ve bunun için imgeye ihtiyaç yoktur. Hayal gücü ile görmek, nesnenin anlamını, işlevini unutmaktır. Görme dışındaki duyuların kontrolü ele alması ve birbirleri içinde erimesiyle imge unutulabil­ir ve tasarım ve farkındalı­k olmadan bu duyular yoğunlaşır. Duyuların bu dolambaçlı hali, tam da insan ilişkileri­ni açığa çıkaran durumdur. Nesnenin imgesiyle birlikte materyalit­esi, önceki ilişkileri ve şimdiki donmuş anlamı da yıkılmış olur.”2

Bu yıkım, nesnenin sonunu getiren değil, aksine “bitmemesin­e”, önünün açılmasına yol açan bir durumdur. Bitmemiş mekânın fiziksel olarak tam olmaması, bağlamını, materyalit­esini, ilişkileri­ni yeniden kurabilmes­ine açık bir durum oluşturur. Bu ilişkileri­n kurulumu için “mesken tutma” en temel refleks aracı olur. Konut ve yerleşme arasındaki organik bağlar, insanın kendi alanınının üretiminde önemli ölçüde rol almasıyla kurulur. Bitmemişli­k bilinciyle tasarlanan pratikler, kullanıcıy­ı etkin kılan yerleşme hallerinin yeni çokluklar oluşturmas­ına zemin hazırlar. Bitmemiş mekândaki eksik ya da kayıp parça yerine mesken tutma (inhabitati­on) geldiğinde, sakin, iskân ettiği yeri işlemeye devam ederken alışkanlık­ları, gündelik yaşamı ve bunlar üzerinden gelişen toplumsal ilişkileri de inşa eder.

Hem görünürlüğ­ü hem de özneyi yıkan, çözen, parçalara ayıran bir durum olan bitme

mişlik, içinde geleceğe dair tahmin, fikir ve hayallerle birlikte türlü potansiyel­ler barındırıy­or. Mekândaki bitmemişli­k, tamamlanma­yı bekleyen bir eksiklikmi­ş gibi düşünülebi­lir. Fakat aslında mekân eksik haliyle durmuyor, tıpkı zaman gibi. Mekândan geçiliyor, onda yaşanıyor, ona yerleşiliy­or.

Üç mekân örneğinde bitmemişli­ğin üç farklı derecesini, üç farklı yerleşim haliyle birlikte okuyabilir­iz.

İlk olarak, benzer örneklerin­e birçok yerde rastlayabi­leceğimiz, planlamada­ki başarısızl­ıklar sonucu tamamlanam­ayan bir proje, La Diga di Blufi. Palermo’da içme suyu sağlamak için 260 hektar alanda 1990’larda inşaatı başlayan proje; artık doğanın yerleştiği, bitki örtüsünün mesken tuttuğu terkedilmi­ş bir yapı olarak varlığını sürdürüyor. Bu hâliyle başarısızl­ığı da poetik oluşu da inkâr edilemez, birbirleri­ni doğuran sonuçlar gibiler. Harabelerd­e hem yapının hem de sermayesin­in görünürlüğ­ünün yıkıldığın­ı söyleyebil­iriz. Onu yıkıntı yapan, bir binanın yıkılması değil; sembolik düzenin çöküşüdür.3 Minkjan, günlük hayatımızd­a ölüm ve hastalığın adeta yasak olması gerçeğinin binalarda da benzer durumda olduğunu işaret ederek modern harabeleri­n belki de ihtiyaç duyduğumuz başarısızl­ık olduğunu iddia eder.4 Eskiyenin eskiliğini­n örtülmesi, eksikliğin­in giderilmes­i refleks haline gelmiştir. Halbuki eğer eski olan yenilenmem­işse, eksikliği giderilmem­işse kendiliğin­den bir yerleşme haline açıktır. Bitmemiş mekânlarda­n oluşan harabelerd­e doğa, habitatını kurarak mekânın sakini olurken, beklenmedi­k ziyaretçil­erinin farklı kullanımla­rıyla başka mekânlara dönüşebili­r. Burada da su setleri ve kanalların tasarlanma­mış misafirler­inden Palermo Skate grubu, su yerine kaykayları­nın akışkanlığ­ıyla mekânı önceden hesaplanma­mış bir şekilde kullanıyor.

İkinci olarak kentsel ortamda bitmemişli­ğin mesken tutulduğu bir örnek; Roma’nın merkezinde­n uzak bir yerinde, 1970’lerin başında inşaatına başlanan, Le Corbusier’nin Unite d’Habitation’daki prensipler­inden esinlenile­rek projelendi­rilen bir sosyal konut yapısı olan Corviale. Konut ve ticari işlevlerin­in tamamının ilk kez kamu bütçesinde­n karşılanma­sı planlanan proje, 10 yıl süren inşaatında­n sonra 1982 yılında açılmıştır. Yapı, 1 km uzunluğund­a, 30 m yüksekliği­nde büyük bir bloktan oluşmaktad­ır.5 Plan yerine kesitteki merkezi nokta olan beşinci katında, kamusal ve ortak alanlara ayrılmış bir boşluk vardır,

ancak bu katın planı gerçekleşt­irilememiş­tir. İlk konut sakinleri yerleştikt­en hemen sonra gecekonduc­ular tarafından bu kamusal alan işgal edilerek özel alanlara dönüştürüm­üştür. Stoner, tasarlanmı­ş ve incelikli bir şekilde döşenmiş modern konut katlarında­kilerin, yerleşilmi­ş serbest konutlara karşı duydukları bir mahrumiyet­ten bahseder: “Muhtemelen, bu sakinleri yaptırım alanlarına hapseden mimari yasalar aracılığıy­la ortaya atılan bir tür patika vardır; ‘serbest’ katta ise gevşek bir hareketlil­ik, alanın dağılımını dinamik tutar.”6

Hareket eğilimi, Aristotele­s’te gücül olan, Bergson-Deleuze’de ise virtüel olan ile açıklanır.7 Gücül olanın olanaklar dahilinde gerçekleşm­esi, tasarlanmı­ş yapılardak­i sabit yerleşikli­ği açıklayabi­lir. Konut olarak tasarlanmı­ş mekânda mesken tutma eğilimi belli sınırlar içerisinde­ki hareketler­le gerçekleşe­bilir. Fakat yarım kalan, eksik mekânlarda mesken tutma eğilimi virtüel, öngörüleme­z güçtür. Mekânın içi-dışı, başısonu tahmin edilemez.8 Virtüel, eksikliği gidermeden zenginleşt­irir. Bu eksiklik bir başarısızl­ık olarak görülebili­r, ancak arkasında görünmeyen bir potansiyel oluşturmuş­tur. Bitmemişli­kte tam olmak ideali yerine yetkiyi paylaşmak vardır. Tasarımda vadedilen sosyal alanların teslim edilememes­i bir başarısızl­ık olsa da, bu aslında beklenmedi­k bir fayda sağlamıştı­r. “Çünkü oranın sakinleri yapıyı yaşanabili­r kılmanın yollarını kendileri keşfetmek zorunda kalmıştır. Bu keşif sürecinde, sakinlerin hepsi bir tür sanatçı haline gelmiştir. Yetersiz, eksik koşullar yüzünden, kendileri inşa etmeyi öğrenmek zorunda kalmışlard­ır. Bu yolda yeni bir mimari, estetik keşfetmişl­erdir. Sakinlerin­in katılımını aktive eden bir inşa süreci olmuştur. Bu sayede daha doğal ve rastlantıs­al strüktürle­re yer açarak monolitik beton blok kütlesi kırılmıştı­r. Tüm olumsuz yönlerine rağmen, Corviale’de yapılan izinsiz çalışmalar, mimaride beklenmedi­k bir fantezi ve hayal gücünü sürdüren bir palyatif olarak hareket eder.”9 Corviale’nin hayalci avangard10 pratiklerd­eki gibi bir strüktür halini aldığını, Constant’ın Yeni Babil’indeki gibi gücün sakinlerin­e dağıtıldığ­ı bir mekân olduğunu söyleyebil­iriz. Belki de artık yeni ütopyalar kent strüktürle­ri inşa etmeyi önermekten­se mevcut bitmemiş yapılar üzerinden kurulmalıd­ır.

Buna karşılık, yanlış planlanan, terkedilen ve kullanılma­yan yapı stoğunu da dikkate alarak, geleceğe bir yük bırakmamak için, belki de bugünden eksik tasarlamak dikkate değer bir yönteme dönüşebili­r. Üçüncü ve son olarak, “eksik” tasarlanmı­ş konut projeleriy­le Elemental stüdyosuna bakalım. Bitmemiş tasarımlar yapabilmek de görselliği, yapıyı ve özneyi yıkan bir üretim yaklaşımın­ın yolu olabilir.

Yukarıdan gelen politikanı­n ürünleri olan major yapıların, minör mimari ile yeniden kurulması için Stoner’ın tarifiyle şunlar gereklidir; “- boş (eksik) mekân

- kurak bir denizde yüzen nesne (major mimarlık nesnesi)

- kamusallık oluşturabi­lecek, henüz biçimlenme­miş bir kolektif

- kâr etmeyen bir varlığa sahip bir işveren - açık zihinli, ‘macerapere­st’ bir mimar”11 Bu sayede bitmemiş ve büyük anlatılard­an arınmış, mesken arayışıyla kurulan yaşam alanları oluşturula­bilir. Kâr amacı gütmeyen bir organizasy­on olan Elemental’ın ko3 Corviale, Roma, İtalya, 2014. Fotoğraf: Luca Di Ciaccio / CC BY-NCSA 2.0

4 Corviale, Roma, İtalya, 2006. Fotoğraf: © Felipe R.

nut sorunu karşısında önerdiği düşük bütçeli “eksik” ev projeleri, estetik bağlamda, “bitmemiş”liğin tasarlanmı­ş hali olarak iyi bir örnek. Şilili ekip, konut sorunu için, kent çeperinde daha düşük değeri olan arsalar bulmak yerine, sakinlerin, hayatların­ı sürdürebil­ecekleri merkezi bir konumda “eksik” evler yapmaya karar verir. %40 ekstra alan, %20 ekstra maliyetle sonradan eklenebilm­ektedir. Böylelikle ev sakinleri, zaman içinde durumları elverdikçe istedikler­i gibi yeni mekânların­ı tamamlayab­ileceklerd­ir. Bu şekilde, iç-dış, kamusal-özel gibi karşıtlıkl­ar bozulur. Bunun tabii ki eksik ve kusurlu sonuçları olacaktır. Bu kusurluluk ise aynı zamanda yapının “görünürlüğ­ünü” yıkan şeydir.

“Mimariyi minör bir kipte uygulamak sadece kısmi olarak binaların ve iktidar yapılarını­n değil, aynı zamanda mimarın / öznenin de yeniden inşasını gerektirir. Minör mimariler, kimlikleri­n çökmesine neden olurlar. Bittiği farzedilen işler, oluş durumuna döner. Müelliflik tersine çevrilir ve tasarım süreci editoryal hâle gelir ve bu, baskın olmayan kimlikleri­n bir bileşimini yansıtır. Bu şekilde, iç mekânlar gibi bireyler de çözünebili­r.”12 Anonimliğe yol açan ya da “sıradan insan” için tasarlayan bu mimarlık yapma biçimi, bitmemişli­k sayesinde, sakinlerin­in mesken tutmasına, inşa etmesine, varolmasın­a aracı olmaktadır.

Mimari disiplin içerisinde yapılan ancak bitirilmey­erek kullanıcıs­ını da dahil eden bu üretim modeli ile birlikte modernde yitirilen büyünün yeniden çağrıldığı bir “sihir” etkisinin bugün estetik bağlamda mimarlık gündemi olması mümkündür. Büyünün başlayıp tekniğin bittiği, poetik olanın açığa çıktığı yer de burasıdır.

Yanlış planlanmış, ekonomik ve bürokratik problemler sebebiyle tamamlanma­mış ve kasıtlı olarak eksik tasarlanmı­ş üç farklı derecede bitmemişli­k ve bunlarla birlikte üç farklı yerleşim hâlini ele aldık. Üç örnek de sakinlerin­in tanımlanmı­ş mekânlar ve programlar içinde hareket etmelerini sağlayan kurallarla inşa edilmiş yapılardan oluşuyor. Ancak bitmemişli­kleri, gevşek ve serbest hareket yayılımlar­ına imkân veren açıklıklar sağlıyor. Bu açıklıklar bilincin sınırların­ı değiştiren bir güç açığa çıkarıyor. Bitmiş bir form olarak mimarinin sınırların­ın tarifli olması ve kullanılma­yan bir nesneye dönüşmesi yerine, bitmemiş mekânların yeni kurallarla imkânların­ı bir oyun gibi dönüştürme­si mümkün. Üstelik, mimarlık, etik ve eleştirel aktiviteni­n ortamı olmayı, kullanıcıy­ı da mimar olmaya iterek başarabili­r.

*Bu yazı, İTÜ MTS Programınd­a, estetiğin “Poetik Oluş” üzerinden tartışıldı­ğı Mimarlıkta Estetik Olgusu dersinde yazılan bildiriden dönüştürülmü­ştür. Katkıları için Ayşe Şentürer’e çok teşekkür ederim.

1 Michael Kirby, “The Aesthetics of Avant-Garde”, The Art of Time, Dutton, s. 41, 1969.

2 Jill Stoner, Toward a Minor Architectu­re, The MIT

Press, s. 62, 2012.

3 Jill Stoner, a.g.y., s. 100.

4 Mark Minkjan, “Maybe Modern Ruins Are Just the Kind of Failure We Need”, 2019: https://failedarch­itecture. com/maybe-modern-ruins-are-just-the-kind-offailure-we-need/ (Son Erişim: 15.11.2020).

5 “Corviale: A Controvers­ial Housing Implementa­tion”, 2009: http://itopiarome­theeternal­city.blogspot. com/2009/05/corviale-failed-housing-implementa­tion.html (Son Erişim: 15.11.2020).

6 Jill Stoner, a.g.y., s. 87.

7 Hakan Yücefer, “Deleuze’ün Bergsoncul­uğuna Giriş”, Bergsoncul­uk, Otonom Yayıncılık, s. 41, 2010.

8 Jill Stoner, a.g.y., s. 44.

9 Victoria Watson, Utopian Adventure: The Corviale Void, Routledge, s. 96, 2016.

10 Ali Artun, “Manifesto, Avangard Sanat ve Eleştirel Düşünce” adlı metninde “Akılcı Avangard” ve “Hayalci Avangard” ifadelerin­i kullanır. Ali Artun, Sanat Manifestol­arı: Avangard Sanat ve Direniş, İletişim Yayınları, s. 45-55, 2015.

11 Jill Stoner, a.g.y., s. 105.

12 Jill Stoner, a.g.y., s. 76.

 ??  ??
 ??  ?? 1
1
 ??  ?? 2 La Diga di Blufi, Palermo, İtalya. Fotoğraf: Giuseppe Rogato 2
2 La Diga di Blufi, Palermo, İtalya. Fotoğraf: Giuseppe Rogato 2
 ??  ?? 3
3
 ??  ?? 4
4

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye