“okudum bitti?”: kurmaca ve mekân üzerine notlar
Sonra son sayfa okunmuş, kitap bitmiş olurdu. Gözlerin ve sadece derin bir iç çekişte nefeslenmek için durarak gözleri sessizce takip eden sesin tutkulu koşusunu durdurmak gerekirdi. O zaman, içimde çok çok uzun zamandan beri zincirlerinden boşanmış olan kargaşaya, yatışabilsin diye idare edeceği başka hareketler vermek amacıyla, yerimden kalkar, yatağım boyunca ileri geri yürümeye başlardım, bu sırada gözlerim hala, odada ya da dışarıda boşu boşuna aranan belli bir noktaya sabitlenmiş olurdu, bu noktanın beyhude aranmasının sebebi sadece bir ruh mesafesinde yer alıyor olmasıydı, hani şu diğerleri gibi metrelerle ya da millerle ölçülmeyen uzaklıklardan biriydi ve “başka bir şey” düşünenlerin “uzak” gözlerine baktığımızda onu diğer uzaklıklarla karıştırmak zaten olanaksızdır. Peki neydi? Bu kitap, sadece bundan mı ibaretti?1
Umberto Eco Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti isimli deneme kitabında kurmaca anlatıda her şeyin anlatılmadığını, kurmacanın boşluklar içerdiğini ve okurun da bu boşlukları doldurarak ilerlemesi gerektiğini söyler. Aynı zamanda her şeyin anlatıldığı bir kurmacanın sonsuza kadar ilerleyebileceğini ekler.2 Okurun kurmaca ile iç içeliğini sağlayan bu boşlukları doldurma hevesi çetrefilli bir yolculuktur. Sayfaların çevrilmesi, kaldığın yeri bulmak, yeniden başladığında daha önce tam anlamıyla neler olduğunu hatırlamamak, aklında kalanlara güvenmek, işaret parmağını kaldığın yerin arasına koyup kitabı uzaklaştırıp bakmak, gözle ölçüp biçerek kitabın kaçta kaçının kaldığına karar vermek, kitaba geri dönmek, nerede kaldığını bilmene rağmen nereden geldiğin hususunda bir türlü emin olamamak... Çoğaltılabilecek bu eylemlerin hepsi okumaya tutunmayı sağlar ve her okumayı başka bir deneyime çevirme potansiyeline sahiptir. Aynı zamanda okumanın kişiselleşmeye açık halini ortaya koyar.
Okumak kimsenin bilmediği bir sahne yaratımı, istenildiği zaman içinden çıkılacak istenildiği zaman devam edilebilecek bir eylem olarak değerlendirilebilir.3 Aynı zamanda kendi dünyamızın süzgecinden geçirme işlemini de barındırır. Okuma sırasında “özyoğunlaşma anı” olarak ifade edilebilecek zaman dilimlerinde, gündelik hayatımıza dahil olan küçük detaylar büyüyerek açığa çıkma imkânına sahip olur. Çocukluktan bir koku, herkesin izlediği bir televizyon programı bu anlara örnek olarak verilebilir.4
Okuma eylemi ile beraber kurmaca her hayatın biricikliğinden ötürü çoğalır. Barthes’ın “okurun doğuşunu, yazarın ölümü pahasına” istemesinin nedeni biraz da bundandır. Barthes’ın düşüncesi bir metni yazarı ile ön plana çıkarmanın o metnin sınırlarını kapatacağı, modern yazıcının metinle eşzamanlı olarak doğmasının gerekliliği, metnin hep şimdiki zamana yaslanarak yazıldığı yönündedir.5 Bu düşünce, üzerine yüzlerce makale yazılmış bir eserin yeniden yorumlanabilmesine, sınırlarından arınmasına, yazının her daim taze tutulmasına olanak tanır.
Okurun perspektifinden metnin doğasına döndüğümüzde ise modern sonrasında metne bakışın değiştiği farkedilir. Artık kurmaca sadece gerçekliği yeniden şekillendiren bir yapıya sahip değildir, aynı zamanda kendisini nasıl ortaya koyduğunu da ifade eder. Böylelikle kurmacanın dışında bir üst-kurmacanın oluştuğunu söylemek mümkün hale gelir. Kurmacanın içerisinde özneler bulanıklaşır ve metnin dokusuna uyum gösteren bir olur.6 Postmodern kurmacanın metne getirdiği belirsiz bir yapılanma mevcuttur; hem dil ile kurmacanın nasıl üretildiği, hem de dilin metinde çağrışımlı bir şekilde yayılımı ön plandadır.7
Bu anlamda Derrida metnin anlamına yaklaşabilmek adına yapı-söküm kavramını
öne sürer. Derrida, Saussure’ün gösterge ile alakalı görüşlerini8 kabul etmez. Ona göre göstergenin anlamını üreten durum sadece içinde barındırdığı sesler değildir; içinde olmayan seslerdir. Yazıya geçen ses ise bilinçten aktarılanı tamamıyla veremez ve artık yazan kişinin kontrolünde değildir. Derrida Saussure’ün gösteren ve gösterilen ilişkisindeki tekil bağlantıyı kırar. Artık bir gösteren başka bir gösterene rahatlıkla bağlanabilir. Yine yaklaşım içerisinde yer alan “erteleme” de (difference) bu ilişkilerle bağlantılıdır.9 Metinde “erteleme” okuma biçimindeki farklılaşma ile anlaşılır. Burada metnin en az iki kere okunması önerilir. Metnin ilk okumasında metinde yer alan ana izlekler, argümanlar ve baskın olarak görünen yorumlamalar incelenir. İkinci okumada ise
metinde ilk bakışta görünmeyen, metin dışı, üstü kapalı yorumlar takip edilir. Bu iki okumada açığa çıkan bağlantılar, ilk okumada karşımıza çıkanlardan daha önemli bir yere sahiptir.10
Yazın bir nokta konulmaksızın okumalarla ve diğer başka yazılarla devinip durur. Romanlar, öyküler bir kapağa ve bir son yazısına sahip olsa da sürekli virgüllüdür. Kurmacanın mekânı da bu virgüllü olma halinden payını alır. Eco’nun bahsettiği boşluklara o da sahiptir, okurun kendi dünyası ile kuvvetli bir ilişkisi vardır. Hayali bir mekân olabilir, okurun daha önce görmüş olduğu bir yer olabilir, asla görmeyeceği bir yer de olabilir. Yazılıp, çizilip bitmiş gibi görünen mekâna bir görünmeyenler paydası ekler. Okurun zihni ile yazarın zihni arasında kentler, evler, odalar, saraylar, aslında olmayan yerler, olmasını umduğumuz yerler salınır. Bu yerlerin peşine başka metinler, metnin kurgulanma biçimleri takılır. Okurun kurmacaya ve kurmacanın mekânına ilişkin algısı kimi zaman belleğiyle sınanır, kimi zaman başka metinlerle yeniden şekillenir. İri kalın puntolarla yazılmış “Fin”, “End”, “Son” bize bir eylemin bitişini hatırlatır, daha fazlasını veremez.
“son”lar ve “virgül”ler üzerine çeşitlemeler
Chris Ware’in grafik romanı Building Stories’de çizili dolayısıyla somutlaşmaya ve tamamlanmışlığa yakın olarak düşünebileceğimiz kurmaca mekânları, kitabı bir kutu içerisinde pek çok farklı formatta saçılı bir halde (broşür, gazete gibi on dört ayrı formatta parçalı hikâye) satın alan okurun kararlarına göre yeniden şekillenir ve yeniden kurgulanır.11 Dolayısıyla mekânın anlatı dizimi de sürekli değişebilir bir hal alır. Ware bu yolla eşi olmayan bir olasılıklar kümesi ortaya koymuş olur. Aynı zamanda kente ilişkin montaj parçaları olarak da değerlendirilebilecek olan Building Stories arı, insan, bina gibi çeşitli ölçeklerdeki farklı zaman aralıklarını farklı anlatı biçimleri ve parçacıklı bir yaklaşımla açar. Böylelikle kente ilişkin yeni kolaj anlatılar üretme olanağı tanır. Bu sayede anlatı içerisindeki olayların dalgalı bir hale gelmesine olanak tanır.12
Veya Ali Teoman’ın Konstantiniyye Üçlemesi’nde tasvir edilen İstanbul’da geçmiş, şimdi ve gelecek biraradadır. İnsanlar bir yandan Osmanlı dönemindeymiş gibi hareket ederken (sarık takma, gaz lambasıyla etrafı aydınlatma eylemi gibi) diğer taraftan telefon, floresan gibi günümüz teknolojisine ait ürünlerle de karşılaşılır.13 Ali Teoman’a göreyse üç romanın Konstantiniyye Üçlemesi14 olarak adlandırılması tüm zamanların iç içe geçtiği bir İstanbul düşüncesinden kaynaklanmaktadır. İstanbul tüm zamanların üst üste geldiği evrensel bir anlatı misyonuna sahiptir; aynı zamanda tam Bizanslı veya tam Türk olmayan bir yerdir.15 Üçlemenin ilkini oluşturan Uykuda Çocuk Ölümleri kırk bölümden oluşmaktadır. Numaralı sıralanmaktadır ancak son bölüm “0” olarak numaralandırılmıştır. Son bölümün sıfır olarak ifade edilmesi okuru romanın başına itekler ve kurguyu çizgisel olmaktan çıkarır. Diğer taraftan bölümler arasında anlatım biçimleri birinci tekil ile üçüncü tekil arasında gelgitli bir biçimde değişir. Ali Teoman anlatı perspektifindeki bu devinimi, bir kamera taşımaya benzetir ve objektifin kimi zaman romandaki karakterin omzundan kimi zamansa karakterin zihninden işlediğini ifade eder. İkili anlatımdaki niyetinin birinci tekil şahıs ile birlikte anlatıyı canlı kılmak, aynı zamanda okurda bir tür şizofreni yaratmaktır.16 Kurguda ve anlatım biçimlerinde yapılan oyunlarla kararsızlıklar üreterek ilerleyen metin; İlahi Komedya, Arzın Merkezine Seyahat gibi eserlere görünen veya görünmeyen göndermeler yapar. Metin böylelikle çoğalır, başka kurmacaları ve onların mekânlarını da girift biçimde barındırmaya başlar.
Veya Mark Z. Danielewski’nin kült romanı Yapraklar Evi’nin ikinci kısmında sayfalarca mimarlık tarihinde yer edinmiş önemli yapılar listelenir.17 Bu uzun dipnotta yapıların listelenmesinin nedeni yapıların “Yapraklar Evi”ne herhangi bir şekilde benzemediğini ifade etmektir. Aynı zamanda ikinci kısım mimarlık adına çeşitli kaynakları içeren bir bibliyografya ile sonlanır.18 Okurun ufukta gözüken pek çok seçeneğinin bir kısmı: Dipnottaki külliyatı Yapraklar Evi’ni daha iyi anlayabilmek için tarayabilir (bu belki de kitabı okumaktan daha uzun sürecektir), tararken sıkılıp yarıda bırakabilir, mimarlığa ilgi duymaya başlayabilir, listelenen yapılarla farklı ilişki ağları üretebilir, listedeki hiçbir mekâna benzememesinden ötürü kurmaca
mekânı okur gözünde özgürleşebilir ya da tam tersine yapıları incelemekten ötürü bir tutsaklığa mahkûm olabilir.
Veya Kara Kitap’ta Galip’in Celal Salik’i bulmak için çıktığı Bab-ı Ali Yokuşu o dönem içinde Milliyet gazetesinin bulunduğu yerdir. Yazar daha sonrasında Celal Salik’in köşe yazıları için Milliyet gazetesinin daha uygun bir seçim olduğunu, bu seçimde Çetin Altan’ın ve bir dönem etkin bir isim olup suikast sonucu ölen Abdi İpekçi’nin de etkisinin barındığını söyler.19 Kurmacanın yanına bu sefer gerçeğin anlatısı yazar tarafından eklenir. Bir başka öznenin hayaleti kurmaca mekânın içerisinde dolanmaya başlar.
Veya Michael Ende “Her gerçek öykü bitmeyecek öyküdür” der.20
Veya,
SON.
Bu yazı Doç. Dr. Funda Uz danışmanlığında yazılmış olan “Topoğrafyanın Anlatısı, Anlatının Topoğrafyası” isimli tezden yola çıkılarak hazırlanmıştır. Merve Eflatun, Topoğrafyanın Anlatısı, Anlatının Topoğrafyası, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2020.
1 Marcel Proust, Okuma Günleri, Çev.: Murat Erşen, Aylak Adam, s. 23, 2014.
2 Umberto Eco, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti: Deneme, Çev.: Kemal Atakay, Can Yayınları, s. 9, 1995.
3 Michel De Certeau, Gündelik Hayatın Keşfi, Çev.: Lale Arslan Özcan, Dost Yayınları, s. 286, 2008.
4 Rita Felski, Edebiyat Ne İşe Yarar, Çev.: Emine Ayhan, Metis, 2010.
5 Roland Barthes, “Yazarın Ölümü”, https://oggito.com/ icerikler/yazarin-olumu/8913 [Son erişim: 28.10.2020].
6 Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodern Açılımlar, İletişim, s. 68-71, 2008.
7 Nil Yüzbaşıoğlu, Postmodern Romanlarda Dil, Doktora Tezi, Celal Bayar Üniversitesi, s. 178, 2016.
8 Saussure’ün dil kuramına göre dil gösteren ve gösterilenden meydana gelmektedir. Gerçeklik üretilen bir konumdadır ve ögeler gerçekliği yansıtan bir faktör olarak ele alınmamaktadır. Detay için bkz: Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Cem Yayınevi, s. 172, 1994.
9 Berna Moran, a.g.y., s. 183-185.
10 Lotar Rasiński, “The Idea of Discourse in Poststructuralism: Derrida, Lacan and Foucault”, Contemporary – Learning – Society, 1, s. 7-22.
11 B.S. Johnson’dan The Unfortunates, Marc Saporta’dan Composition No. 1, Robert Coover’dan Heart’s Suit gibi kitaplar okurun istediği yerden başlayabildiği, kronolojisi olmayan başka kurmacalara örnek verilebilir.
12 Jason Dittmer, “Narrating urban assemblages-Chris Ware and Building Stories”, Social & Cultural Geography, 15(5), s. 477-503.
13 Aykut Aksakal, “Uçölüm”, Kitapçı Dergisi, 12, s. 20-22.
14 Üçleme Uykuda Çocuk Ölümleri, Karadelik Güncesi, Gecenin Atları romanlarını barındırır.
15 Ali Teoman, Yazı Yazgı Yazmak, Yapı Kredi Yayınları, s. 90, 2019.
16 Ali Teoman, a.g.y., s. 117-118.
17 Mark Z. Danielewski, Yapraklar Evi, Çev.: Gökhan Sarı, MonoKL, s. 142-156.
18 Mark Z. Danielewski, a.g.y., s. 176.
19 “Şimdi o amcalara da hak veriyorum”, Milliyet, 26.04.2015: https://www.milliyet.com.tr/gundem/ simdi-oamcalara-da-hak-veriyorum-2049734 [Son erişim: 28.10.2020].
20 Michael Ende, Bitmeyecek Öykü, Çev.: Saadet Özkal, Kabalcı, 2013.