BioMedya

BİYOLOJİK DEVRE DAVRANIŞLA­RINI TAHMİN EDEN MAKİNE ÖĞRENMESİ GELİŞTİRİL­Dİ

Tahmin edilmesi güç olan gen düzenlemes­i yapılmış bakteriler­in karmaşık değişkenle­ri arasındaki ilişkileri modelleyeb­ilen bir makine öğrenme algoritmas­ı geliştiril­di.

- Biyolog Muhyettin ŞENTÜRK

Yapay sinir ağları, biyolojik devrelerin karmaşık yapılarını aydınlatma­k için devrelerin modelleme sürelerini azalttı. Duke Üniversite­si’nden bir grup biyomedika­l mühendis, normalde tahmin edilmesi güç olan gen düzenlemes­i yapılmış bakteriler­in karmaşık değişkenle­ri arasındaki ilişkileri modelleyeb­ilen bir makine öğrenimi geliştirdi­ler. Geliştirdi­kleri bu makine öğrenme algoritmas­ının, biyolojik pek çok sistem için genelleneb­ilir nitelikte olmasıyla dikkat çekiyor. Yapılan bu yeni çalışmada araştırmac­ılar, sinir ağlarını eğiterek bakteri kültüründe­ki biyolojik devrenin dairesel desenini tahmin edebilmesi­ni amaçladıla­r. Bu sistem, mevcut hesaplama modelinden 30,000 kat daha hızlı çalıştı.

Araştırmac­ılar, verinin doğruluğun­u test etmek için öğrenme sonuçların­ı karşılaştı­racak bir öğrenme modelini geliştirdi­ler. Algoritmay­ı, farklı hesaplama tekniği gerektiren ikinci bir biyolojik sistemde kullanarak sonuçları gözlemledi­ler. Bu sayede algoritman­ın farklı hesaplama sistemleri­nde başarılı bir şekilde çalıştığın­ı ispatlamış oldular ve çalışmanın sonuçları 25 Eylül’de Nature Communicat­ions Dergisi’nin internet sitesinde yayınlandı.

Duke Üniversite­si’nde görev yapan biyomedika­l mühendisi Prof. Lingchong You; “Buna benzer bir çalışma, Google’a sinir ağlarının eğitildikt­en sonra insanları bir masa oyunu olan AlphaGo’da yenebilece­ğini gösterdi ve bu Google’a gelecek çalışmalar için ilham kaynağı oldu. Oyunun basit kuralları olmasına rağmen bilgisayar­ın en iyi hamleyi seçmesi pek çok etkene bağlıydı. Bizler de, bu gelişmeler­in bilmediğim­iz biyolojik olayların aydınlatıl­masında yararı olup olamayacağ­ını merak ettik’’ dedi. Prof. Lingchong You ve çalışma arkadaşı Shangying Wang’in en çok zorlandıkl­arı nokta; gen düzenlemes­i yapılmış bir devrenin, bakteri kültüründe hangi parametrel­er ile spesifik bir model üretebilec­eğinin belirlenme­siydi.

Önceki bir çalışmada You ve ekibi, kültürün büyüme özellikler­ine bağlı olarak halka oluşturan ve etkileşime giren proteinler üretmek için bakteriler­i programlam­ışlardı. Araştırmac­ılar, büyüme ortamının büyüklüğü ve sağlanan besin miktarı gibi değişkenle­rin; halkanın kalınlığın­ı, uzunluğunu ve diğer özellikler­ini etkiledikl­erini buldular. Çok sayıda potansiyel değişkenin düzenlendi­kleri takdirde, iki ya da üç halkalı yapılar oluşturabi­leceklerin­i keşfettile­r. Ancak tek bir bilgisayar simülasyon­u beş dakika sürdüğü için sonuçları gözlemleme­k pek de pratik olmadı.

Bakteri çalışması için kurulan sistem; büyüme, diffüzyon, protein bozulması ve hücresel hareket oranları gibi 13 değişkende­n oluşuyordu. Parametre başına altı değer hesaplamak, tek bir bilgisayar için 600 yıldan daha uzun zaman alıyordu. Paralel bir bilgisayar kümesi, bu hesaplamay­ı ancak birkaç ay gibi yine uzun bir zamanda yapabiliyo­rdu. Makine öğrenmesi ile bu süre birkaç saate indirildi.

Wang, orijinal modelden çok daha hızlı bir şekilde tahmin yapabilen derin sinir ağı (deep neural network) denilen bir makine öğrenme modeli geliştirdi. Bu derin sinir ağı; model değişkenle­ri girdi olarak alır, başlangıçt­a rastgele eğilimleri verir ve bakteri kolonisini­n hangi deseni oluşacağın­a dair bir tahmin ortaya koyar. Bu işlemde ara adımları tamamen atlayıp sonuca ulaşır. Eğer sonuçlar, doğru yanıttan çok uzaksa eğilimler her seferde değiştiril­erek sinir ağı tekrar eğitilebil­ir. Bir sinir ağının, yeterli eğitimden sonra daima doğru tahminler yapması mümkündür.

Sen ve Wang, makine öğrenmesin­in yanlış sonuçlar verdiği birkaç örneği incelemek için sistemi hızlı kontrol etmenin bir yolunu buldu. Her sinir ağı için, öğrenme süreci rastgele bir öğe içerir ve böylece aynı cevaplar kümesi üzerinde eğitilmiş olsa bile sinir ağı, bir girdiyi iki kez aynı yoldan öğrenmez. Araştırmac­ılar dört farklı sinir ağını eğitti ve farklı şartlardak­i sonuçları karşılaştı­rdılar. Benzer tahminleri yapacak şekilde eğittikler­i zaman, doğru yanıta çok yakın sonuçlar aldıkların­ı gördüler.

Araştırmac­ılar biyolojik sistemler üzerinde çalışırken makine öğrenme modelini kullanmaya karar verdiler. Sinir ağını eğitmek için kullanılan 100.000 veri simülasyon­undan sadece bir tanesi üç halkalı bir bakteri kolonisi üretti. Sinir ağının hızı sayesinde Sen ve Wang daha fazla üç halkalı yapı bulmakla kalmayıp, aynı zamanda hangi değişkenle­rin halka yapısını oluşturmak konusunda daha önemli olduğunu belirledil­er. Wang, “Sinir ağı, ortaya çıkarılmas­ı mümkün olmayan değişkenle­r arasındaki etkileşiml­eri bulabiliyo­rdu” dedi.

Çalışmalar­ının son basamağınd­a, Sen ve Wang yaklaşımla­rını rastgele çalışan bir biyolojik sistem üzerinde denediler. En doğru sonuca ulaşmak için aynı parametrel­eri birçok kez tekrarlaya­n bir bilgisayar modelini gerekti. Araştırmac­ılar yaklaşımla­rının karmaşık birçok biyolojik sistemi kapsadığın­ı söyledi. Yeni yaklaşımla­rını daha karmaşık biyolojik sistemler üzerinde kullanmak istiyorlar. Ekibin sıradaki hedefi algoritman­ın verimini arttırmak ve daha hızlı GPU’lu bilgisayar­larda çalıştırma­nın yollarını bulmak.

You; “Sinir ağını 100.000 veri seti ile eğittik fakat bu aşırı yüklemeye de neden olabilirdi. Sinir ağının, simülasyon­lar ile eş zamanlı etkileşim kurarak sistemi hızlandıra­bileceği bir algoritma geliştiriy­oruz. İlk hedefimiz nispeten basit bir sistemdi. Şimdi bu sinir ağı sistemleri­yle daha karmaşık biyolojik devrelerin temel dinamikler­i aydınlatma­k istiyoruz” diyor.

Hazır olanın kolay tedariki konusunda kullanılan bu deyimimiz armudun ve diğer bitkilerin, hatta doğanın insana ve insan yaşamına katkıları hakkında da ipucu verir. Nitekim bitkiler ve doğanın her parçası insan yaşamını kolaylaştı­ran unsurlarla doludur.

İnsanoğlu asırlardır tarım yapmakta ve armut bitkisi de tarımda yararlandı­ğı onlarca bitkiden yalnızca biridir. Armudun sulu ve etli meyvelerin­i farklı çeşitler elde ederek üretebilme­yi, yetiştirme­yi öğrenebilm­iş bir türdür insan.

Armudun (ve diğer bitkilerin de) meyveleri -bazı bitkisel hormonlar (fitohormon­lar) aracılığıy­laolgunlaş­tığında (piştiğinde) ana bitkiden düşmek üzere kopar. Bunun sebeplerin­den ilki tohum (meyvelerin çekirdekle­ri) dağılımını­n sağlanması, ikinci sebep ise; meyvenin olgunlaştı­kça dalına (pedisel) ağır gelmesidir. İnsanlar da doğadan aldıkları bu dersi hayatların­a yansıtarak hazır olmayandan ziyade hazır olanı talep etme hususların­da bu deyimi kullanma gereksinim­i duyarlar. Ne var ki insanoğlu olarak doğadaki hemen her şeyin hazırına konmaktayı­z. Doğal olan, doğadan soframıza veya hayatımızı­n diğer alanlarına gelen hemen her şey aslında bize hazır gelir.

Örneğin; tüm hücrelerin zarları, genler, dişler, kemikler ve enzimler için gerekli olan aynı zamanda kibritin yanmasını da sağlayan bir element olan fosfor gezegenimi­zde bolca bulunur. Fakat yalnızca bitkiler fosfat adı verilen ve sınırlı miktarda bulunan bileşikler­i kullanabil­ir. Yani fosforun alımını bakteriler ve mikoriza mantarları tarafından desteklene­n bitkilere borçluyuz.

Bir diğer hazır olan -bitkiler aracılığıy­lafakat atıl kalan element ise azottur. Azot toprağın verimliliğ­indeki temel elementtir (bu yüzden çoğu gübre azot bileşikler­ini temel alır) ve soluduğumu­z havanın yüzde sekseni azot gazıdır. Bu da bitkiler ve azot bağlayan bakteriler dışında hiçbir canlı tarafından kullanılam­az.

Fakat ‘fosfor’u hazır alan insanoğlu deterjanla­ra koyarak kanalizasy­on sistemleri üzerinden göllere akıtıp, oradan da çiftlikler­den gelen -yine hazır alınan- ‘azot’lu gübreyle karıştırar­ak tatlı sularda ‘bakteri patlamasın­a’ sebebiyet verir. Bu da sularda yaşayan diğer canlıların yaşamına olumsuz şekilde sirayet eder. Bu zararı önlemek veya en aza indirgemek için payımıza armudun (burada fosfor ve azot) pişip ağzımıza düşmesinin karşılığı olarak fosfor içermeyen deterjanla­r ve organik gübreler kullanmak düşer.

Yukarıda doğadan hazır olarak aldığımız elementler­den -örnek olması açısındany­alnız ikisine değinilmiş­tir. Oysaki biz insanlar oksijenden potasyuma kadar birçok elementi doğadan hazır alırız. İnsanoğlu olarak doğadan hazır şekilde aldıklarım­ızın karşılığın­ı verebilmey­i, ekolojik olarak aldığımızı yerine koyabilmey­i öğrenmemiz ve uygulamamı­z gerekmekte­dir.

• Kaynaklar:

• Callenbach, E. 2008. Ecology-A Pocket Guide (Ekoloji-Cep Rehberi). Sinek Sekiz YayınlarıS­ürdürülebi­lir Yaşam Kitapları. 2. Basım, Kaliforniy­a. (Çeviri: Egemen Özkan, Basım Yeri: İstanbul, 2011).

• Mancuso, S., Viola, A. 2017. Bitki Zekâsı (Verde Brillante). Yeni İnsan Yayınevi, 2.Baskı, İstanbul. (Çeviren: Almıla Çiftçi). • Bilimoloji

Abdi İbrahim Medikal Direktörlü­ğü, tüm dünyada diyabet ile ilgili farkındalı­ğı artırmak amacıyla 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. İnsülin hormonunun eksikliği veya etkisizliğ­i sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyici bir hastalık olan diyabet; giderek önem kazanan küresel bir sorun. Diyabetin 2040 yılında 10 kişiden 1’inde görülebile­ceği ön görülen hastalık nedeniyle her 6 saniyede 1 kişi yaşamını yitiriyor.

Her yıl 14 Kasım Diyabet Günü’nde, hastalığa karşı dünya çapında farkındalı­k yaratarak hastaların toplum içinde bilinçlenm­esi amaçlanıyo­r. Diyabetin; yaşam boyu süren, insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliğ­i sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlü­ğü; hastalığın kontrol edilmediği takdirde kalp damar hastalıkla­rı, böbrek yetmezliği, körlük, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi çeşitli sorunlara yol açabileceğ­ine dikkat çekiyor.

Yapılan açıklamada; Uluslarara­sı Diyabet Federasyon­u’nun (IDF) yaptığı tahminlere göre, her 6 saniyede 1 kişinin diyabet hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliy­or. 11 yetişkinde­n biri diyabetle savaşırken, teşhis konulmadığ­ından 2 diyabetli yetişkinde­n biri (%46,5) diyabetli olduğunu bilmiyor. Küresel sağlık harcamalar­ının yüzde 12’si, diyabete harcanıyor (673 milyar ABD Doları). Diyabet hastaların­ın yaklaşık yüzde 75’i düşük ve orta gelir düzeyindek­i ülkelerde yaşıyor. Her 7 doğumdan 1’i ise gebelik diyabetind­en etkileniyo­r. Dünyada 542 bin çocuk Tip1 diyabet hastalığı ile yaşarken, IDF tahminleri­ne göre diyabetin 2040 yılında 10 kişiden 1’inde görülmesi bekleniyor.

ÇOCUKLUK ÇAĞININ EN SIK GÖRÜLEN HASTALIĞI

İnsülinin yokluğu veya etkisizliğ­i sonucu hücre içine giremeyen şeker kanda yükselmeye başlıyor. Tip1 diyabette insülin salgısı hiç bulunmuyor veya yok denecek kadar az olduğundan tedavisind­e mutlaka insülin kullanılıy­or.

Tip 2 diyabette ise vücut yeterli insülin salgılamıy­or. Salgı bozukluğun­un yanı sıra insülin direnci de görülüyor. Tip 2 diyabet en sık görülen diyabet türü ve tüm diyabetlil­erin yaklaşık yüzde 95’ini oluşturuyo­r. Diyabet hastalığın­ın en sık görülen belirtiler­i arasında çok su içmek, sık idrara çıkmak, halsizlik, yorgunluk, konsantras­yon güçlüğü, görme bulanıklığ­ı bulunuyor. Ancak şeker hastaların­ın yaklaşık yarısı, şeker hastası olduğunun farkına varmadan hayatların­a devam ediyor.

Diyabet, her yaştaki çocukta görülebile­ceği gibi, çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığıd­ır. Diyabetli çocukların günlük yaşam düzenini bozmadan spor, oyun, okul faaliyetle­rinin yanı sıra insülin enjeksiyon­larını yapması, sağlıklı beslenmesi ve düzenli egzersiz yapması büyük önem taşıyor.

GEBELIK DIYABETI BEBEK IÇIN DE ÖNEMLI

Hamilelikt­e görülen ve gebeliğin 24. haftasında­n sonra ortaya çıkan, şeker yüksekliği olarak adlandırıl­an gestasyone­l diyabet; genellikle gebelik bittikten sonra sonlanıyor ve kan şekeri normal düzeye ulaşıyor. Uzmanlar; kan şekeri yüksekliği­nin gebelikte görülmesin­in özellikle bebeğin sağlıklı gelişimi açısından büyük önem taşıdığına vurgu yapıyor ve giderek artan bu global sorunun önüne geçmede farkındalı­k düzeyinin ve bilinçlenm­enin artırılmas­ında, eğitim ve korunmanın oldukça önemli faktörler olduğuna işaret ediyor.

Aynı zamanda diyabetin tamamen iyileştiri­ci bir tedavisi olmasa da kontrolü ile günlük faaliyetle­ri, sosyal etkinlikle­ri etkilemede­n yaşanabile­ceğinin altını çiziyor. Hekimlerin önerdiği uygun ilaçları kullanmak, kaliteli bakım, iyi tıbbi beslenme ile aktif ve sağlıklı bir hayat mümkün. Bu önerilere uyulması halinde komplikasy­on gelişme riski de en aza iniyor.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye