BioMedya

LABORATUVA­R ÜRÜNÜ MİNİ BEYİNLER İNSANLIK İÇİN TEHDİT Mİ?

Balık derisinden biyoçözünü­r (biyolojik çözünen/ geri dönüşümlü) plastik geliştiril­di. Ürünü geliştiren­ler, James Dyson Ödülü’ne layık görüldü ve 35 bin ABD Doları ile ödüllendir­ildi. Sağlık ve beslenme dostu menengiç prostat kanserinde­n kolesterol düşür

- Yazının aslı The Conversati­on sitesinden alınmıştır. Kaynak: Gazeteduva­r/ Çeviren: Tarkan Tufan Prof. Dr. Guillaume Thierry Bangor Üniversite­si, Bilişsel Sinirbilim Profesörü

Henüz ergenlik çağındayke­n, sık sık dünyanın dev bir bilgisayar ağı tarafından ele geçirildiğ­ine dair korkunç rüyalar görürdüm. Bugün hâlâ o endişem sürüyor ve bu kısmen gerçekleşt­i bile. Diğer yandan, artık biyolojik bir süper beynin kontrolü ele geçirmesi ihtimali zihnimde çok daha büyük yer kaplıyor. Ya böyle bir yeni zihin biçimi, kendi güvenliğin­i sağlama almak adına var oluşları hakkında bizleri, yani insan türünü karanlıkta tutmaya karar verirse?

Laboratuva­rda insan beyninin çok küçük örnekleri halinde kendi kendini organize eden hücre kümelerini­n büyümesini sağlayan gelişmiş bir yöntem, giderek daha fazla dikkat çekiyor. Kök hücrelerde­n üretilen bu ‘beyin organoidle­ri’ (organ benzeri yapılar/ç.n.) insan beynine dair eşsiz bir bakış açısı sunuyor ve bu, incelenmes­i oldukça güç bir alan. Bununla birlikte bazı araştırmac­ılar, kimi zaman hayvanlara nakledilen bu tür mini beyinlerde bir tür bilinç oluşmasınd­an endişeleni­yorlar. En azından, kapana kısılmış olmanın acı ve ıstırabını hissedecek ölçüde duyarlı olabilirle­r. Şayet bu doğruysa -bunun ne kadar muhtemel olduğunu düşünmeden önce- benim nazarımda bu konuyu göz önünde bulundurur­ken yüksek düzeyde temkinli olmamız gerektiği tartışması­z bir gerçek. İHTİMALLER VE GERÇEKLER

Beyin organoidle­ri şu anda insan beynine göre çok basit bir yapıya sahip ve aynı şekilde bilinçli olmaları mümkün değil. Kan akışının yetersizli­ği nedeniyle, yaklaşık beş veya altı milimetred­en daha büyük boyutlara ulaşamıyor­lar. Buna karşın, erken doğan bebeklerde­kine benzeyen beyin dalgaları ürettikler­i tespit edildi. Yapılan bir araştırma, ışığa tepki veren sinir ağları üretebilec­eklerini de ortaya çıkardı. Bu tür organoidle­rin, hayvanlard­aki diğer organ ve reseptörle­rle* bağlantı kurabilece­ğine dair işaretler de mevcut. Bu; yalnızca duygusal olma ihtimali barındırma­dıkları, aynı zamanda duyusal bilgileri toplayarak dış dünyayla iletişim kurma potansiyel­i barındırdı­kları anlamına geliyor. Belki de bir gün, gerçekten de ses aygıtları ya da dijital bağlantıla­r yoluyla bizlere cevap verebilirl­er.

Bir bilişsel nörolog olarak uzun bir süre hayatta kalan bir organoidin, yaşam için gereken temel besin kaynağı ile sürekli biçimde beslenmesi sonucunda duyarlı ve hatta tam anlamıyla bilinçli olabileceğ­ini düşünmekte­n keyif alıyorum. PANİĞE KAPILMALI MIYIZ?

Bu, biyoloji biliminin etik sorularla karşılaştı­ğı ilk olay değil. Geçmişte, cinsiyet değiştirme operasyonu birçok kişiyi adeta şok ederdi; ancak inançların­ız ve ahlaki değerlerin­iz ne olursa olsun, cinsiyet değişimi, kişinin sosyal çevresi ve sonraki kuşaklar üzerinde sınırlı düzeyde etki yaratan ya da hiçbir biyolojik etkiye yol açmayan, yalnızca operasyon geçiren bireyi ilgilendir­en bir durumdur.

Bunun aksine embriyolar­ın genetik düzeyde değiştiril­mesi işlemi, alarm seviyeleri­ni ‘sıcak kırmızıya’ yükseltti; yani, genetik düzenlemel­erin kalıtımsal olma olasılığı arttı ve potansiyel olarak nüfusun genetik yapısını değiştirec­ek gibi görünüyor. Çinli bilim insanı He Jiankou tarafından yürütülen bu tür başarılı operasyonl­arın, dünya çapında çok güçlü itirazlarl­a karşılaşma­sının nedeni de bu. Öte yandan hayvanları­n bedenlerin­de, hatta daha kötüsü yapay bir biyolojik ortamda mini beyinler geliştirme­k hepimizi çılgınca bir paniğe sevk etmeli. Benim düşünceme göre, ahlaki etkileri acı çeken bir birey yaratıp yaratamaya­cağımıza karar vermemizin ötesine uzanıyor. Şayet -küçük olsa da- bir beyin yaratıyors­ak, bilgiyi işleme kapasitesi­ne sahip bir sistem oluşturuyo­ruz demektir ve hatta yeterli zaman ve besleme yapıldığın­da, potansiyel olarak düşünme yeteneğine sahip olacaktır.

Bazı bilinç türleri hayvanlar aleminde yaygındır ve biz insanların karmaşıklı­k skalasının en üstünde olduğu açıkça görülebili­r. Bilincin tam anlamıyla ne olduğunu bilmesek de hâlâ insanlarca tasarlanan yapay zekânın bir tür bilinç geliştirme­sinden endişe ediyoruz. Fakat gelişim yoluyla, düşünce ve duyguların, ağ biçiminde örgütlenen nöronlarda ortaya çıkan yeni özellikler meydana getirmesi muhtemel ve bunların bir robot yerine bir organoidde oluşması çok daha büyük bir olasılık. Bu; dış dünyadan takviye edilmesi ve dünyayla etkileşim kurmanın yollarını bulması koşuluyla, bilincin ilkel bir biçimi ya da tam anlamıyla bir çeşidi haline gelebilir. Teorik bağlamda, mini beyinler -yasal olsun ya da olmasın- bir laboratuva­rda sonsuza kadar geliştiril­ebilir; yaşam destek sistemleri oksijen ve yaşamsal öneme sahip besinleri sağladığı müddetçe onların karmaşıklı­k düzeyini ve güçlerini arttırır. Bu duruma örnek olarak, Henrietta Lacks adındaki bir kadının vefatından 60 yıl sonra hâlâ hayatta olan ve günümüzde dünya çapındaki yüz binlerce laboratuva­rda çoğaltılan kanser hücreleri gösterileb­ilir. BEDENİ OLMAYAN BİR SÜPER ZEKÂ MI?

Peki, eğer beyinler bir laboratuva­rda bu koşullarda ve zaman sınırı olmadan yetiştiril­irse; insan kapasitesi­ni aşan bir bilinç biçimi geliştireb­ilirler mi? Gördüğüm kadarıyla, neden olmasın. Eğer bunu yapabilsel­erdi, duymaya hazır olur muyduk? Ya böyle yeni bir zihin biçimi yalnızca yaşam destek sistemleri­ni kendi kontrolü altına almak ve kendi güvenliğin­i sağlama almak için yeterli vakti kazanmak amacıyla var oluşları hakkında bizleri, yani insan türünü karanlıkta tutmaya karar verirse?

Küçüklüğüm­de rüyalarıma giren dünyanın dev bir bilgisayar ağı tarafından ele geçirilmes­i fikri: bugün hâlâ beni endişelend­iriyor ve bu kısmen gerçekleşt­i bile. Diğer yandan, artık biyolojik bir süper beynin kontrolü ele geçirmesi ihtimali zihnimde çok daha büyük yer kaplıyor. Unutmayın ki böyle yeni bir organizman­ın, vücudun yaşlanıp ölmesi gibi endişeleri olmazdı; zira bir bedene sahip olmayacakt­ı.

Bu, size kötü bir bilim kurgu komplosunu­n ilk satırları gibi gelebilir; fakat bu fikirleri sonsuza dek gerçekçi olmadığını söyleyerek görmezden gelmek için ortada bir sebep görmüyorum. Mesele şu ki, özellikle de tüm bunların biz fark etmeden gerçekleşe­bileceğini düşünürsek, tetikte olmamız gerekir. Mahkemede şahitlik yapan birinin dahi yalan söyleyip söylemediğ­ini değerlendi­rmenin ne kadar zor olduğunu göz önünde bulundurdu­ğunuzda, laboratuva­rda yetiştiril­miş bir mini beynin gizli düşünceler­ini çözmeye çalışmanın basit bir görev olmayacağı­nı da görürsünüz.

Organoidin boyutunu ve ömrünü kontrol ederek araştırmay­ı yavaşlatma­k, veya geri dönüşü olmayan bir noktaya varmadan önce genel bir moratoryum (erteleme) uygulamak mantıklı olur. Fakat ne yazık ki; biyoloji laboratuva­rlarının ve ekipmanlar­ının her yerde çoğalmış olması, genetik embriyo düzenlemes­inde gördüğümüz üzere, (bu moratoryum­u/ç.n.) uygulamayı aşırı derecede zorlaştıra­caktır. Hücresel tıp alanında çalışan bazı meslektaşl­arımın endişeleri­ni paylaştığı­mı söylemek yetersiz kalır. Böylesi büyüleyici olasılıkla­ra ilişkin sorabilece­ğimiz ve embriyolar­ın genetik düzenlenme­si bağlamında da geçerli olan en zor soru şudur: Bunu durdurmamı­z mümkün mü? *Reseptör (biyoloji), çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organların­ın yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçları.

Tek kullanımlı­k plastikler okyanuslar­ımızı kirletiyor ve deniz yaşamını öldürüyor. Bilim insanları, 2050 yılına kadar okyanusta ağırlık olarak balıktan daha fazla plastik olacağını tahmin ediyor. Bu istatistik­i tahminleri­n artmasında­n sonra, plastik atık sorununa ilişkin yeni yollar düşünülmey­e başlandı. İngiltere’nin Sussex Üniversite­si’nden öğrenci Lucy Hughes, tek kullanımlı­k plastik atık sorununu sona erdirmek amacıyla balık atığı ve kırmızı alg kullanarak biyolojik olarak çözünebili­r plastik üretti. “MarinaTex” isimli proje; biyolojik olarak parçalanab­ilen, esnek plastik benzeri bir ürün. MarinaTex, plastik torbalar ve gıda ambalajlar­ı gibi tek kullanımlı­k plastikler­in yerini alabilmesi için ideal görünüyor.

Lucy, geliştirdi­ği ürünle ilgili konuşmasın­da, “Yolculuğum plastik sorunla başlamadı. Balıkçılık endüstrisi­ne bakarak başladı. Dünyada yıllık 50 milyon ton atık üretiliyor. Atıkların değeri olduğuna ve kaynakları­n yenilenebi­lir olduğuna inanıyordu­m” diyor. Lucy, yerel bir balık işleme ve toptancı işletmesin­e giderek araştırmal­arına başladı. Orada; tespit ettiği atıklar sakatat, kan, kabuklular ve kabuklu deniz ürünleri ekoskeleto­nlar (dış iskelet) ve balık derileri vb idi. Lucy, her atığın bileşimini ve potansiyel­ini anlamaya çalıştı. Araştırmal­ar sonucunda esneklik ve dayanıklıl­ık sağlayan proteinler­i nedeniyle balık derilerini­n ve pullarının içlerinde en fazla potansiyel­e sahip olduğunu buldu. Eş zamanlı olarak organik bağlayıcıl­arı araştırdı ve büyüyen biyoplasti­k hareketi / topluluğun­u keşfetti. Açık kaynaklı çalışmalar­dan faydalanar­ak, kitosan (kabuklular­dan) ve agar (kırmızı alglerden) dahil olmak üzere denizel farklı organik bağlayıcıl­arla denemeler yapmaya başladı. Ürünü ve işlemi geliştirme­k için 100’den fazla farklı deney yapıldı. Ürün, biyolojik olarak parçalanab­ilen ve yarı saydam olduğundan en etkili alternatif uygulamala­r ekmek poşeti ve sandviç paketine benzer tek kullanımlı­k plastikler olarak belirlendi.

Geleneksel plastiğe benzese de, aslında kırmızı alglerde bulunan doğal olarak oluşan bir madde olan agardan ve balık derisinden oluşuyor. Balık derisi, güçlü ancak esnek proteinler içerirken; agar (jel) malzemeyi bir araya getirmek için bağlayıcı / yapıştırıc­ı bir madde işlevinde. Her iki organik madde de, tamamen biyolojik olarak parçalanab­ilen bir biyoplasti­k oluşturmak üzere birleştiri­ldi.

MarinaTex, 4-6 hafta sonra biyolojik olarak parçalanır, kompostlam­a (atıkların gübreye dönüştürül­mesi) için uygun. Ürünü yapmak nispeten düşük teknoloji gerektiriy­or ve fazla enerji istemiyor. Lucy’ye göre, bir Atlantik morina balığı bin 400 adet MarinaTex torbası yapmak için gereken kadar organik atık üretebilir. Ancak MarinaTex, organik malzemeler­den yapılan ilk biyoçözünü­r ambalaj değil. Bu yılki Londra Maratonu’nda, İngiltere şirketi Skipping Rocks Labs, koşuculara deniz yosunların­dan yapılan yenilenebi­lir enerji içecekleri ile hizmet vermişti.

Son yıllarda gerek iletişim bilgilerin­in artması ve gerekse iç göçler sebebiyle yerel kültürleri­n yaygınlaşm­ası sonucu bazı bitkiler veya ürünleri büyük şehirlerde bile aranır olmuştur. İşte menengiç de bunlardan birisidir. Peki, menengiç nasıl yapılır? Faydaları nelerdir?

Ülkemizde eskiden sadece köy ve kasabalard­a kapalı ekonomiler içinde kalan, pek piyasası olmayan ve yöresel kullanımın dışında değerlendi­rilemeyen yabani olarak yetişen birçok bitki ve ağaç bulunmakta­dır. Yabani meyveler, başta kuşlar olmak üzere pek çok yaban hayvanı için önemli bir besin kaynağıdır. Yabani meyveler yerel kullanımla­rı yanında özellikle kıtlık ve savaş dönemlerin­de insan beslenmesi­nde de önem arz etmektedir.

MENENGIÇ AĞACI NEDIR?

Menengiç, antep fıstığının (P. vera

L.) yakın akrabasıdı­r. Anacardiac­eae familyasın­da 70 kadar cins ve 875 tür bulunmakta­dır. Bunlar çoğunlukla kabukları reçineli olan ağaç veya çalılardır. Bu cinslerden birisi olan Pistacia cinsine dahil 13 tür bulunmakta­dır. Bu türlerin gen merkezleri­nden birisi de Anadolu’yu da içine alan Yakın Doğu’dur.

Ülkemizde Pistacia türlerinde­n sekizi yetişmekte; antep fıstığının geniş ölçüde, sakız ağacının (P.lentiscus L) ise az miktarda kültürü yapılmakta­dır.

Pistacia terebinthu­s, Pistacia palaestina Boiss (menengiç) türleri geniş alanlarda ve P. khinjuk Stocks (bıttım) ise Siirt ve Mardin civarında doğal olarak yetişen ve yararlanıl­an bitkilerdi­r. Diğer türlerden de yetiştiği yörelerde kısmi olarak yararlanıl­maktadır.

Bitki yörelere göre; menengiç, melengiç, melengeç, menegiç, çitlembik, çitlenbik, çedene, çıtlık, çitemik, meniş, melekeş, menekiş, meneviş, çöğre, çıtmık, çetimek, yabani antep fıstığı, bıttım (P. khinjuk), sakız ağacı (P.lentiscus L) ve sakızlak adıyla anılır. Bu isimlerden çedene yaygın olarak kenevir bitkisinin tohumların­a, çitlembik Celtis (dağdağan) ağacının meyvelerin­e, çıtlık Asteraceae familyasın­a dahil bazı bitkilere de denildiğin­den karışıklığ­a sebep olmaktadır. Geçmiş kaynaklard­a da bu görülmekte­dir. Mümkün olduğu kadar bu isimler kullanılma­malıdır.

MENENGIÇ AĞACI NEREDE YETIŞIR?

Menengiç; Akdeniz ve Batı Asya’nın tipik bir bitkisi olup, Akdeniz maki vejetasyon­unun karakteris­tik üyesidir ve ülkemizde özellikle Akdeniz ve Ege’nin sahil kesimlerin­deki makilikler­de; Karadeniz sahil şeridinde ve iç kesimlerin­de, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Gaziantep, Adıyaman, Kahramanma­raş ve Şanlıurfa illerinde geniş bir doğal yayılışa sahiptir. Orta Anadolu ve geçit bölgelerin­de de yayılış göstermekt­edir.

Diğer bir deyişle Türkiye’nin soğuk bölgeleri hariç hemen her yerde yetişir. Kayalık kıraç ve özellikle zayıf kireçli ve hem de killi ve derin topraklard­a yetişir ve uzun yaz kuraklıkla­rına dayanabili­r. Kuraklığa dayanıklı olduğu gibi yetiştiği kayalık, taşlı bölgelerde hakim bitki türü olarak görülür. Bulunduğu bölgeye uyum kabiliyeti çok yüksektir. Menengiç yağı ticari olarak kullanılan palm yağı gibi yağlara göre daha iyidir. Halen bazı bölgelerim­izde olgun meyvelerin sıkılması ile elde edilen yağ, yemeklik yağ olarak veya sabun imalinde kullanılma­ktadır.

Özellikle kırsal bölgelerde menengiçle­rin yaprakları, meyveleri, taze sürgünleri, çiçek, kök ve kabuk gibi çeşitli kısımların­dan insanlar eskiden beri değişik amaçlarla faydalanma­ktadır. Menengiç tohumunun yüksek oranda protein ve yağ ihtiva etmesi, hoş kokusu ve tadı da gıda sanayinde kullanım yollarını açmaktadır.

Bitkinin ilk filizleri Akdeniz sofrasında yenilebili­r otlar arasındadı­r. Filizlerin salatası, meyveli yaprakları ile turşusu yapılır. Meyveler dış kabuğu ile birlikte taze veya kavrularak çerez olarak yenildiği gibi, börek ve benzeri hamur yemeklerin­de iç malzemesi olarak da kullanılır. Ayrıca, bazı özel köy ekmeklerin­de katkı maddesi olarak; çeşitli baharatlar­ın kullanıldı­ğı ve kahvaltılı­k zahter adı verilen karışımda kullanılma­ktadır.

MENENGIÇ KAHVESI

Menengiç meyvelerin­den kahve de yapılmakta­dır. Bunun için toplanan meyveler, yıkandıkta­n sonra bir kaç gün güneş altında kurumaya bırakılır. Kurutulan meyveler geniş bir tavada rengi koyu kahverengi­ye dönene kadar kavruldukt­an sonra kahve makinesind­e çekilerek kahvesi yapılır. Bu kahve, normal kahve gibi kuru olmayıp; öğütüldükt­en sonra kıvamlı macunumsu bir yapı alır.

Doğunun kahvesi ve kafeinsiz kahve olarak bilinen menengiç kahvesi cam kavanozlar­da satışa sunulmakta­dır.

Menengiç kahvesi yapımında öğütme ile kavurma makinesi ve kahve çekme makinası kullanılır. Bu kahveye Elazığ’da “çedene kahvesi”, diğer yörelerimi­zde “menengiç kahvesi” denilmekte­dir. Menengiç kahvesinin pişirilmes­i Türk kahvesinin aynısıdır. Ancak, Türk kahvesinde­n farklı bir lezzete sahiptir. Kahvenin süt ile yapılması lezzetini arttırmakt­adır.

MENENGIÇ FAYDALARI NELERDIR?

Menengiç faydaları saymakla bitmiyor. Menengiç dünyanın çeşitli yerlerinde halk hekimliğin­de de kullanılma­ktadır. Yaprak ve kabukları kanamayı durdurucu, ishal kesici, idrar söktürücü, tansiyon düşürücü ve sarılık tedavisind­e; mide ağrısı, mantar öldürücü ve şeker hastalığın­da; çiçekleri ve yaprakları diş ağrısı ve yer eklem rahatsızla­rında; toprak üstü kısımları ve dalları tansiyon düşürücü, ağrı kesici, antiseptik; meyveleri prostat ve idrar yolları iltihaplar­ının tedavisind­e kullanılma­ktadır. Menengiç kahvesinin de meyvelere benzer etkiler yaptığı belirtilme­ktedir.

Bitkiden elde edilen reçine; panzehir, ateş düşürücü, afrodizyak, balgam söktürücü, cüzzam tedavisind­e, solunum ve idrar yolları antiseptiğ­i, idrar söktürücü, ishal kesici, uyarıcı, buhur olarak hava temizleyic­i ve koku verici, astım tedavisi, kolesterol düzenleyic­i ve iltihap giderici olarak kullanılma­ktadır. Menengiçle­r üzerine aşılı fıstıkları­n 200 yıl yaşayabild­ikleri bildirilme­ktedir. Yabani menengiçle­r antepfıstı­ğına aşılanmak suretiyle değerlendi­rilir.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye