HAREKETSİZ ÇOCUKLARDA DEPRESYON İHTİMALİ ARTIYOR
Londra Üniversitesi'nden (University College London - UCL) uzmanlarca yürütülen bir araştırma zamanlarının çoğunu oturarak geçiren çocukların 18 yaşına geldiğinde depresyona girme ihtimalinin daha yüksek olduğu sonucuna vardı.
Çalışmada 12 ve 16 yaş arasında 4 bin 257 çocuğun hareketlilik düzeyi incelendi. Bunlardan her gün bir saat kadar yürüme ya da hareketli bir iş yapanların, yetişkinliğe geçerken daha az depresif oldukları belirlendi. Çalışmada daha hareketli olmanın her yaştan insan için faydalı olduğu ve teşvik edilmesi gerektiği sonucuna varıldı.
Araştırmanın katılımcılarına 12, 14 ve 16 yaşlarında en az üçer gün üst üste günde en az 10 saat faaliyetlerini ölçen bir alet takıldı. Bu ölçümler katılımcıların hareketsiz bir şekilde oturduğunu ya da yürüme gibi hafif; koşma, bisiklet sürme gibi daha enerjik faaliyetlerin hangilerini yaptıklarını saptadı. Çocuklar ayrıca bu süreler içinde keyifsizlik, yaptıkları şeylerden zevk almama, dikkatini toplayamama gibi depresyon belirtileri yaşayıp yaşamadıklarını belirleyen anketler de doldurdu.
Çalışma genel olarak 12 ile 16 yaş arasında fiziksel hareketliliğin azaldığını ve daha hareketsiz geçirilen zamanların uzadığını gösteriyor. Araştırmaya katılan grubu esas alan araştırmacılar bu yaşlarda oturarak harcanan zamanın günde ortalama 7 saatten 8,5 saate çıktığını, hafif egzersizle geçirilen zamanın 5,5 saatten 4 saate indiğini, buna karşılık daha enerjik egzersizlere ayrılan zamanın değişmediğini saptadılar. Ayrıca bulgulara göre,
12, 14 ve 16 yaşlarındaki çocuklara bakıldığında oturarak harcanan her bir saat, depresyonu sırasıyla yüzde 11,1, yüzde 8 ve yüzde 10,7 artırıcı etki yapıyor. Her bir saatlik hafif egzersiz ise bu yaş gruplarında yine aynı sırayla yüzde 9,6, yüzde 7,8 ve yüzde 11,1 depresyonu azaltıcı etkide bulunuyor. 18 yaşına geldiklerinde grup içinde 747 depresyon vakasının görülebileceği ortaya çıktı.
'İnsanlar daha az oturmalı'
Raporu hazırlayan uzman ekibin başında bulunan Londra Üniversitesi psikiyatri bölümü doktora öğrencisi Aaron Kandola, "Zihin sağlığımız için sadece sıkı egzersizlerin değil, oturarak geçirdiğimiz süreyi azaltan her türlü fiziksel faaliyetin faydalı olduğunu bulduk. Her yaştan insanı daha az oturmaya ve daha çok hareket etmeye teşvik etmeliyiz. Bu hem fiziksel hem zihinsel sağlığımız için faydalı" diyor.
Kandola buna karşılık genç insanların hareketsiz geçirdiği sürelerin her yıl biraz daha arttığına dikkat çekiyor ve bunun zihin sağlığı üzerindeki etkileri konusunda nitelikli çok az araştırma yapıldığını söylüyor; "Depresyona giren gençlerin sayısının giderek arttığına ilişkin veriler var ve yaptığımız çalışma bu iki eğilim arasında bir bağlantı olabileceğini ortaya koyuyor"
Uzmanlar hafif egzersizin kolayca ve kaynağa ihtiyaç duyulmadan gençlerin hayatına eklemlenebileceğini ve bunda okulların önemli bir rol oynayabileceğini söylüyor. Londra Üniversitesi dışında King's College ve Maudsley Ulusal Sağlık Fonu'nun da katkıda bulunduğu araştırmanın bulguları Lancet Psikiyatri dergisinde yayımlandı.
Çocuğunuza bir boya kalemi aldığınızda sağ ve sol el kullanımı arasındaki geçişi, bir yetişkine göre çok daha rahat yaptığını görürsünüz. Ancak büyüdükçe işler değişiyor. İki elini de kullanabilen (ambidextrous) az sayıdaki insanın haricindeki bütün insanlar, günlük işlerinde tek ellerini (ve vücutlarının tek bir tarafını) baskın bir şekilde kullanarak yapıyor.
Zorunda kalmak
Bakıldığında insanların çoğu (yaklaşık yüzde 85 - 90’ı) sağ elini kullanıyor ve dünyanın hiçbir ülkesinde solaklar çoğunlukta değil. Bu düzensiz bölünme, solaklar için bazı tarihi olumsuzluklar yaratıyor. Mesela dünyadaki bütün insanlar sağlakmış gibi düşünülerek tasarlanmış makas, masa, bıçak ve defter kullanmak zorunda kalıyorlar.
İngiltere Kralı George VI gibi bazı ünlü isimler de dahil olmak üzere birçok solak, doğal eğilimlerine karşı sağ elleriyle yazmaya zorlandı; zorlanmaya da devam ediyor. Solakları tanımlamak için kullanılan dilde de ayrımcılık ve şüpheyle karşılanma söz konusu; İngilizcede “doğru” anlamına gelen “right” açıkça “doğru” anlamına geliyor. “Uğursuz” anlamına gelen “sinister” kelimesinin etimolojisi ise “sol” kelimesinin Latince karşılığına kadar uzanıyor. Türkiye’de de sol el kullanımı, “kötüye işaret” olarak nitelendirilerek çocukluktan itibaren çeşitli şekillerde engelleniyor. Solaklara karşı bu damgalama çoğu yerde kaybolurken bilim insanları halen sağ - sol ayrımı karşısında şaşkın. Bilim insanları; 2005’te Neuropsychologia dergisinde yayımlanan bir çalışmada fetusların, ana rahminde belirli bir elin başparmağını emerek bir el tercihi göstermesinin, doğduktan sonra da süren bir eğilim olduğunu belirtiyor.
Bilim insanları, sağ eli kullanmaya yönelik aşırı önyargımızın gelişmesine ve devam etmesine neden olan unsurları araştırdı. Genlerden, evrime hatta savaş hipotezine kadar ilginç bulgular...
500 bin yıllık
Max Planck Bilim Enstitüsü’nden Natalie Uomini, aletin nasıl tutulduğunu ve nasıl kullanıldığını bilerek ve aşınma izlerine bakarak o aletin sağlak veya solaklara göre yapıldığını anlayabileceklerini ifade ediyor. Uomini; sağ el hâkimiyetinin yaklaşık 500 bin yıla dayanan geçmişi olduğunu söylüyor. Nesli artık tükenmiş insan kuzenlerimiz Neandertaller de kesinlikle sağ ellerini baskın kullanıyordu. Bu durum, insanları hayvanlar arasında oldukça garip kılıyor. Çünkü diğer büyük maymunlar da dâhil olmak üzere farklı türlerde sağlaklık ve solaklık arasındaki bölünme dağılımı tipik olarak 50 - 50’ye yakın.
Bilim insanları burada şunu sorguluyor: Sağ eli kullanmaya yönelik aşırı önyargımızın gelişmesine ve devam etmesine neden olan nedir? Uomini; Live Science’a verdiği demeçte, evrimsel bir bakış açısına göre, sağ elini kullanan kişilerin bir avantajı olduğu için evrimleşmişse, solakların tamamen ortadan kalkmasını bekleyebileceğimizi söylüyor.
Burada solakların, iş kazalarını daha sık deneyimlemesi gibi bazı dezavantajlar yaşadığını da sözlerine ekliyor. Araştırmacılar ayrıca, sol el becerisini öğrenme engelleriyle ilişkilendiriyor.
Savaş hipotezi
Solakların niçin sürekli bir azınlık halinde olmasına karşın soylarının tükenmediği halen büyük bir soru. Burada öne atılan bir teori var: Savaş hipotezi! Max Planck Bilim Enstitüsü’nden Natalie Uomini; bu fikrin yumruk yumruğa ya da silahla mücadelede, solak olmanın evrimsel bir avantaja dayandığını belirtiyor. “Sol elini kullanıyorsan, çoğu insan sağ elleriyle savaşmaya alışkın olduğundan, sürpriz bir avantaja sahipsin.”