UYKU DÜZENİ VE ALZHEIMER
Alzheimer’a yakalanana dek ne kadar zamanınızın kaldığını bilseydiniz ne yapardınız? Umutsuzluğa kapılmayın. Berkeley, California Üniversitesinden yeni bir çalışma şu an herhangi bir tedavisi bulunmayan bu öldürücü demans türüne karşı etkili bir savunma sunuyor: Bol bol derin ve dinlendirici bir uyku çekmek.
UC Berkeley nörobilimcileri Matthew Walker ve Joseph Winer, belli bir kesinlik derecesi içinde bir insanın hayatının hangi zaman aralığında Alzheimer’a yakalanacağını tahmin etmenin bir yolunu buldular. UC Berkeley’de psikoloji ve nörobilim profesörü ve 3 Eylül’de Current Biology’de yayınlanan makalenin kıdemli yazarı Walker, “Şu an uyuduğunuz uyku adeta beyninizde ne zaman ve hangi hızla Alzheimer gelişeceğini gösteren sihirli bir küre gibi. Bunun umut verici yanı ise bu durum hakkında yapabilecek bir şeyimizin olması. Beyin derin bir uyku sırasında kendisini temizliyor ve hayatın erken aşamalarında daha fazla uyumanın kronometreyi geriye sarma ihtimali olabilir” dedi.
Walker ve meslektaşı diğer araştırmacılar, 32 sağlıklı ve orta yaşını geçmiş yetişkin bireyin; beyinde zararlı bir plak olarak bilinen ve hafıza yolaklarını yok edip beyinin diğer işlevlerini bozarak dünya üzerinde 40 milyondan fazla insanı etkileyen, Alzheimer hastalığının gelişiminde önemli rol oynayan “beta-amiloid plak” birikimiyle gece boyu uyku kalitelerini eşleştirdiler. Elde ettikleri bulgulara göre, çalışma boyunca katılımcılardan daha fazla parçalı uyumaya başlayıp daha az “hızlı olmayan göz hareketli“ (non-REM) yavaş-dalga uykusu uyumaya başlayanların beta-amiloid birikiminde artış görüldü.
Tüm katılımcılar çalışma boyunca sağlıklı kalsalar da beta-amiloid gelişim eğrileri uyku kaliteleriyle ilişkili olarak değişim gösterdi. Araştırmacılar Alzheimer’ın başlangıcına işaret ettiği düşünülen beta-amiloid plaklarındaki artışın gidişatını tahmin edebildiler.
Walker’ın UC Berkeley’deki İnsan Uyku Bilimi Merkezi’nde doktora öğrencisi ve çalışmanın başyazarı Winer, “Birisinin yıllar boyunca demans geliştirmesini beklemek yerine; uyku kalitesinin, çeşitli zaman aralıklarında beta-amiloid plaklarının nasıl değiştiğini tahmin etmede kullanılabileceğini gösterdik. Bunu yaparak, beyinde zaman içinde bu zararlı proteinin Alzheimer’ın başlangıcına işaret edecek şekilde ne hızla biriktiğini ölçebiliriz” diye söyledi.
Zamanı tahmin ederek Alzheimer’ın başlangıcını belirlemeye ek olarak, sonuçlar yetersiz uyku ile hastalık arasındaki ilişkiyi güçlendiriyor. Bu da 2. Dünya Savaşı sonrası artan doğurganlık döneminde doğan bebeklerin yaklaşmakta olan yaşlılıklarını düşününce hayati bir önem taşıyor.
Önceki çalışmalar uykunun beyindeki beta-amiloid birikimini temizlediğini ortaya koymuştu, bu yeni bulgular ise derin non-REM yavaş-dalga uykusunun bilişsel gerilemenin önüne geçebileceğini gösteriyor. Genetik testler kişinin Alzheimer’a doğuştan yatkınlığını tahmin ediyor, kan tahlilleri ise bir tanı aracı görevi görüyor olsa da araştırmacılar; ikisinin de uykunun sağladığı hayat tarzı düzeyindeki terapötik potansiyeli taşımadığını vurguluyor.
Winer “Derin, dinlendirici bir uyku hastalığı yavaşlatabiliyorsa bunu önceliğimiz haline getirmeliyiz. Ve doktorlar bu bağlantının farkında olurlarsa yaşlı hastalarının uyku kalitelerinin sorgulayıp uykuyu bir koruma tedbiri olarak önerebilirler” dedi.
Uyku çalışmasına katılan 60, 70 ve 80’li yaşlarındaki 32 sağlıklı katılımcı, UC Berkeley halk sağlığı profesörü ve çalışmanın ortak yazarı William Jagust tarafından yürütülen Berkeley Yaşlanma Grup Çalışması’na dâhildiler. Sağlıklı yaşlanma çalışması Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden aldığı hibeyle 2005 yılında başlamıştı.
Deney için her katılımcı Walker’ın laboratuvarında beyin dalgaları, kalp atış hızı, kandaki oksijen seviyeleri gibi uyku kalitesinin göstergesi diğer fizyolojik ölçümleri yapan polisomnografi cihazı eşliğinde sekiz saatlik bir gece uykusu geçirdi. Bu yıllardır süren çalışma boyunca araştırmacılar, katılımcıların beyinlerindeki beta-amiloid proteini birikimi artış hızını pozitron emisyon tomografisi (PET) aracılığıyla periyodik olarak takip ettiler ve her birinin uyku profilleriyle beta-amiloid seviyelerini karşılaştırdılar.
Araştırmacılar derin yavaş-dalga uykusu sırasındaki beyin aktivitesine odaklandılar. Ayrıca katılımcıların, yatakta uyumadan uzanmanın aksine uykuda geçirilen gerçek zaman olarak tanımlanan uyku verimliliğini de hesapladılar. Sonuçları uyku kalitesinin, bir biyobelirteç ve hastalığın geleceğine dair bir tahmin aracı olabileceğine dair hipotezlerini destekledi.
Winer, “İnsanların uyku kalitesiyle Alzheimer’da beyinde gerçekleşen olaylar arasında bir bağlantı olduğunu biliyoruz. Ama şu anki uykunuzun yıllar sonra size ne olacağını tahmin edip edemeyeceğine dair bir deney yapılmamıştı. Ve bizim cevap aradığımız soru da buydu” dedi. Cevaplarını da aldılar, Winer: “Uykuyu etkin biçimde ölçmek bize geleceğe doğru yolculuk yapma ve amiloid birikiminizin ne zaman gerçekleşeceğini tahmin etme fırsatını veriyor” diye söyledi.
Walker ve Winer sıradaki adım olarak, Alzheimer’a yakalanma açısından riskli olan katılımcılara uyku kalitelerini geliştirebilmek için ne tür yöntemler uygulayabileceklerini bulmaya çalışıyor.
Winer, “Bir şekilde müdahale ederek, uyku kalitelerini geliştirmemiz sayesinde üç dört yıl sonra şu an öngördüğümüz amiloid-beta birikiminin gerisinde olabilmelerini umuyoruz” diye ekledi.
Walker “Gerçekten de Alzheimer riskini uyku kalitesini geliştirerek geri çevirebilirsek bu çok değerli ve umut verici bir gelişme olur” diye sözlerini tamamladı.