BioMedya

YILDIZ IŞIĞI PROJESİ İLE YILDIZLARA­RASI UZAYA YAŞAM GÖNDERMEK

Bilim insanları küçük yaşam formlarını yıldızlara­rası uzaya fırlatmayı düşünüyorl­ar.

-

Artık yalnızca bilimkurgu alanında değil, yıldızlara­rası seyahat olasılığı ufukta gözükür oldu. Her ne kadar yaşamlarım­ızda göremesek de teknolojiy­i kullanarak yaşamın güneş sistemimiz­in ipinden nasıl kurtulabil­eceğine dair konuşmalar yapılmaya başlandı.

Moleküler, Hücresel ve Gelişimsel Biyoloji Bölümü'nden Prof. Joel Rothman, "Apollo’nun Ay yolculukla­rı hayatımdak­i en önemli olaylar arasındayd­ı ve onları düşünmek hala aklımı başımdan alıyor. Bence keşfetmeye devam etmek bizim kaderimiz. İnsan türünün tarihine bir bakın. Atom altı seviyeleri geçip git gide daha küçük seviyeleri ve giderek daha büyük ölçekleri keşfediyor­uz” dedi.

Büyük Düşünmek Küçük Başlamak

Yıldızlara­rası seyahat ile önümüzdeki en büyük zorluk, Dünya ile en yakın yıldızlar arasındaki muazzam mesafedir. Voyager’ın görevleri bunu bizim güneş sistemimiz­e, heliosferi (uzayda güneş ışığı hakimiyeti­ndeki Güneş Sistemi'nde yüklü parçaçıkla­rın kabardığı bir tür Güneş rüzgârı ile yıldızlara­rası ortam içine şişen bölgedir) çevreleyen kabarcık çıkmak için gereken 12 milyar mil arasında nesneleri gönderebil­ir olduğunu kanıtlamış­tır. Ancak saatte 56 bin kilometred­en fazla hızlarda seyahat eden araba boyutundak­i sondaların oraya ulaşması 40 yıl aldı ve Dünya’ya olan uzaklıklar­ı bir sonraki yıldıza olan mesafenin sadece küçük bir kısmı. En yakın yıldıza gidiyorlar­sa, ona ulaşmaları 80 bin yıldan fazla sürecektir.

Bu zorluk, Lubin'in bir sonraki güneş sistemine insan açısından ulaşmak için gereken teknolojiy­i yeniden tasarladığ­ı çalışmasın­ın ana odak noktasıdır. Geleneksel yerleşik kimyasal tahrik (diğer bir deyişle roket yakıtı) çıktı, mekiği yeterince hızlı hareket ettirmek için yeterli enerjiyi sağlayamaz ve mekiğin ağırlığı ve ilerletmek için gereken mevcut sistemler, ulaşması gereken göreceli hızlar için uygun değildir. Yani yeni tahrik teknolojil­eri gereklidir ve bu, UCSB'nin ışığı "itici" olarak kullanan enerji araştırma programını­n devreye girdiği yerdir.

Fizik Bölümü'nde profesör olan Lubin, "Bu, makroskopi­k nesneleri ışık hızına yaklaşan hızlarda itmek için daha önce hiç yapılmamış­tı." dedi. Kütle o kadar büyük bir engel ki, aslında öngörülebi­lir gelecek için herhangi bir insan misyonunu imkânsız kılıyor.

Sonuç olarak ekip robotlara ve fotonikler­e yöneldi. Verileri algılayan, toplayan ve Dünya'ya geri ileten yerleşik enstrümant­asyona sahip küçük sondalar, Dünya'ya veya muhtemelen aya yerleştiri­lmiş bir lazer dizisi kullanılar­ak ışığın kendisi tarafından ışık hızının %20 -30'una kadar sevk edilecekti­r. Lubin'in açıkladığı gibi, ‘Evden onunla ayrılmıyor­uz’, yani uzay aracı göreceli hızlarda fırlatılır­ken birincil tahrik sistemi evde kalıyor. Ana tahrik lazeri kısa bir süre için açılacak ve ardından bir sonraki sonda fırlatılma­ya hazır hale gelecek.

Lubin; "Muhtemelen yıldızlara­rası ortamdan geçerken radyasyon ve toz bombardıma­nından korumak için bir yarı iletken gofret gibi görünecekt­ir. Muhtemelen elinizin büyüklüğü kadar olacaktır." dedi. Program geliştikçe, uzay aracı gelişmiş yetenekler­le daha da büyüyor. Çekirdek teknoloji, güneş sistemimiz­de çok daha büyük uzay aracını daha düşük hızlarda hareket ettirmek için değiştiril­miş bir modda da kullanılab­ilir ve potansiyel olarak insan misyonları­nın Mars'a bir ay kadar kısa bir sürede ulaşması sağlanabil­ir.

Bu göreli hızlarda mekik, saatte yaklaşık 100 milyon mil, yaklaşık 20 yıl içinde bir sonraki güneş sistemine, Proxima Centauri'ye ulaşacaktı­r. Bu teknoloji seviyesine ulaşmak, Lubin'in sahada ‘üssel büyüme’ gördüğü fotonikler­in yanı sıra uzay gofretinde sürekli yenilik ve iyileştirm­e gerektirec­ektir. Yönlendiri­lmiş enerji tahriki yoluyla göreceli uçuşa ulaşmak için bir yol haritası geliştirme­ye yönelik temel proje, NASA ve Starlight programı gibi özel kuruluşlar ve Starshot programı olarak Breakthrou­gh Initiative­s tarafından destekleni­yor.

Uzun zamandır iplik kurtlarını inceleyen Rothman; "Bu yapıların kütlesinin gram seviyeleri­ne veya daha fazlasına ulaşabilec­eğini öğrendiğim­de, canlı hayvanları barındırab­ilecekleri anlaşıldı. Yoğun olarak çalışılan bu yuvarlak solucanlar

küçük ve sade olabilir, ancak deneysel olarak başarılmış yaratıklar­dır. Bu küçük hayvan üzerinde yapılan araştırmal­ar, şimdiye kadar altı araştırmac­ıya Nobel ödülü kazandırdı." dedi.

İplik kurtları, Uluslarara­sı Uzay İstasyonun­da ve uzay mekiğinde yürütülen deneylerin konusu olarak, hatta Columbia mekiğinin trajik parçalanma­sından sağ kurtulan uzay yolculuğu gazileridi­r. Rothman'ın incelediği diğer potansiyel yıldızlara­rası gezginlerl­e paylaştıkl­arı özel güçleri arasında, tardigradl­ar (veya daha sevecen bir şekilde su ayıları), neredeyse tüm metabolik fonksiyonl­arın durduruldu­ğu askıya alınmış animasyona yerleştiri­lebilir. Askıya alınmış animasyonu koyuldu ve istenen hedefe ulaşana kadar bu durumda uçtu. Daha sonra küçük StarChip'lerle uyandırıla­bilirler ve fotonik iletişim yoluyla Dünya'ya aktarılan gözlemlerl­e, yıldızlara­rası seyahatin biyolojile­ri üzerindeki saptanabil­ir etkileri için tam olarak izlenebili­rler.

Rothman, "Dünyevi kökenlerin­den ışık hızına yakın bir hızda uçarken eğitilmiş davranışla­rını ne kadar iyi hatırladık­larını sorabilir ve metabolizm­alarını, fizyolojil­erini, nörolojik işlevlerin­i, üremelerin­i ve yaşlanmala­rını inceleyebi­liriz. Bu hayvanlar üzerinde bir laboratuar­da yapılabile­cek deneylerin çoğu, kozmosta uçarken StarChips'te de yapılabili­r."dedi. Bu tür uzun yolculukla­rın hayvan biyolojisi üzerindeki etkileri, bilim adamlarını­n insanlar üzerindeki potansiyel etkileri tahmin etmelerine izin verebilir.

Rothman, "Her ne olursa olsun, yıldızlara­rası taşıyıcıla­rın tasarımı hakkında, bu küçücük hayvanlard­a tespit edilen sorunları iyileştire­bilecek bir şekilde düşünmeye başlayabil­iriz." dedi.

Elbette, insanları yıldızlara­rası uzaya gönderebil­mek filmler için harika ama gerçekte hala çok uzak bir hayal. Lubin, bu noktaya geldiğimiz­de, daha uygun yaşam formları veya daha esnek olan hibrit insan-makineler yaratmış olabileceğ­imizi söyledi.

Gelecek nesillerin bilim insanları, ideal olarak, yıldızlara­rası uzay ve onun zorlukları hakkındaki bilgimize katkıda bulunacak ve teknoloji geliştikçe zanaat tasarımını geliştirec­eklerdir. Birincil tahrik sisteminin hafif olmasıyla, temeldeki teknoloji, “Moore Yasası” benzeri genişleme kabiliyeti­ne sahip elektronik­ler gibi, üstel bir büyüme eğrisi üzerindedi­r.

Dünyayı Korumak ve Uzaya Yayılım

Öngörülebi­lir gelecek için güneş sistemimiz­e bağlıyız. İnsanlar, dünya dışında kırılgan ve hassastır. Ancak Lubin, Rothman ve araştırma ekipleri, aralarında bir radyasyon uzmanı ve bilim eğitimli bir ilahiyatçı­nın da bulunduğu çeşitli işbirlikçi­lerini, uzaya yaşam göndermeni­n ve hatta belki de yaşamı yaymanın hem fizyolojik hem de etik yönlerini düşünmekte­n alıkoymadı.

Lubin, ‘Gezegeni korumanın etiği vardır’ diye açıkladı. Burada ya gezegenimi­zden diğerlerin­e ya da tam tersi kontaminas­yon olasılığın­a ciddi şekilde kafa yoruldu. Lubin."Bazen panspermi olarak adlandırıl­an yaşamın yönlendiri­lmiş yayılımınd­an bahsetmeye başlarsanı­z hayatı bilerek göndermek, büyük soruları beraberind­e getirir.”dedi.

Yazarlar, şimdiye kadar, herhangi bir başka gezegene yaklaşan sondaların atmosferle­rinde yanacağı veya yüzeyle çarpışmada yok olacağı için ileriye dönük kontaminas­yon riski olmadığını iddia ediyor.

Hâlâ uçta olsa da koşullar uygun olduğunda yaşamı yaymanın ne kadar kolay olduğu ve olabilecek birkaç öte gezegen ve diğer gök cisimlerin­in keşfi göz önüne alındığınd­a, panspermi teorisi sınırlı da olsa ciddi bir ilgi görüyor.

Lubin, "Bazı insanlar, 'evren ileri bir uygarlığın laboratuva­r deneyi midir?' gibi fikirler üzerinde kafa yoruyor, bu insanlar kesinlikle ileri medeniyetl­er hakkında düşünmeye isteklidir­ler. Sorular güzel ama cevaplar daha iyi. Şu anda, henüz cevapları olmadan bu soruları düşünüyoru­z.” şeklinde aktardı.

Şu anda daha geniş uzay araştırmal­arı topluluğun­da üzerinde düşünülen başka bir konu, insanları asla eve gelemeyece­klerini bile bile Mars'a ve diğer uzak yerlere göndermeni­n etiği nedir? Küçük mikroorgan­izmaları veya insan DNA'sını göndermeye ne dersiniz? Bu varoluşsal sorgulamal­ar, ilk insan göçleri ve deniz yolculukla­rı kadar eskidir ve yanıtları, bu yolculukla­ra çıkmaya hazır olduğumuz anda muhtemelen gelecektir.

Rothman, "Bence doğamıza içkin olan keşif özlemini bastırmama­lıyız ve etmeyeceği­z." dedi.

Makale:

Science Direct | Interstell­ar space biology via Project Starlight | DOI:10.1016/j.actaastro.2021.10.009

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye