Jared Leto Güzel İnsan
OYNADIĞI FİLMLERLE VE 30 SECONDS TO MARS İLE DÜNYAYI GÜZELLEŞTİREN ADAMLARDAN BİRİ JARED LETO. BELKİ DE “GÜZEL İNSAN”LARIN EN GÜZELİ...
Son zamanlarda “güzel insan” tabiri çok yaygınlaştı. Mutlaka karşılaşmışsınızdır. En başta öyle anlaşılsa da bu tabir sadece dış görünüşle ilgili değil. Mevcut estetik anlayışlarla oluşan dar bir çerçevenin, sığ bir algının ürünü değil yani. Bu anlayışa göre; kaşı ortada birleşmiş, iri yarı kaba saba görünmüş, fark etmez. Dünyayı ülke sınırlarıyla, insanları cinsiyetleri, ırkları, dinleri ve dilleriyle ayırmıyorsa, safsatalara değil halkları mutlu edecek ütopyalara inanıyorsa, ne olursa olsun hümanizmden vazgeçmiyorsa, sadece kendisini değil insanları düşünerek hareket ediyorsa, dürüstse, yardımseverse, kibarsa... İşte orada “güzel insan”dan söz ediyoruz. Ninelerimiz, dedelerimiz “İnsanın içi, dışına vurur.” derlerdi, rasyonel bir fikir olmasa da hep buna inanmışımdır. İyi düşünceler insanın gözlerine yansır. Hâli hazırda güzelse daha güzel bir ışıltı gelir üzerine. Kötü düşünceler de aynı şekilde... Ne kadar “güzel” görünürse görünsün; hırsın, kibrin, nefretin kölesi olmuş insanlar bir anda çirkinleşirler. İşte tüm bu düşünceler beni Jared Leto’ya götürüyor. Nedenini açıklayayım...
OSCAR KONUŞMASI
Sondan başlayalım isterseniz. Oscar’daki konuşmasını izlediniz mi? Sahneye çıkar çıkmaz, önce diğer aday oyunculara teşekkür etti. “Bu yolculuğu sizinle paylaşmaktan dolayı onur duyuyorum.” dedi. Sonra konuşmasına, bir öykü anlatırmış edasıyla şöyle devam etti; “1971’ de Boger City, Louisiana’da ergen bir kız vardı. İkinci çocuğuna hamile kalmıştı. Lise terkti, duldu. Ama o hayatını çocuklarının daha iyi bir hayata sahip olmasına adadı. Onlara çok çalışmaları, yaratıcı olmaları ve özel bir şeyler yapmaları için cesaret verdi. Bu kız benim annemdi ve o şu an bizimle. Seni seviyorum anne, bana hayal kurmasını öğrettiğin için teşekkürler.” Böylesine güzel bir anlatımla, herkesten önce annesine teşekkür etmesi Jared’ın Oscar Töreni’ne dam- gasını vurması için yeterliydi ama Jared devam etti. Abisi ve 30 STM yoldaşı Shannon’a teşekkür etti. Bunlar dokunaklı anlardı ama Jared sosyal mesaj vermekten de geri kalmadı. “Dünyadaki tüm hayalperestlere, özellikle Ukrayna ve Venezüella’daki insanlara... Biz buradayız ve hayallerinizi imkânsızlıkları yaşarken gerçekleştirmeye çalışan sizlere şükran duyuyoruz.” diyerek Oscar gecesinde sosyal duyarlılık gösteren tek tük insanlardan biri oldu. Konuşmasını “Bu ödül, AIDS yüzünden hayatını kaybeden 36 milyon insana ve kim olduğunuz veya kimi sevdiğiniz yüzünden adaletsizlikle karşılaşan insanlara... Ben şu an sizin karşınızda, yanınızda ve sizin için buradayım.” diyerek bitirdi. Bilmem, bu konuşmadaki güzelliği anlatmama gerek var mı?
Bazıları tanrıya inanır. Bense müziğe inanırım. Bazıları dua eder. Bense radyonun sesini açarım.
O BİR SANAT AŞIĞI
Şimdi başa dönelim, Jared Joseph Bryant’ın lise terk annesi Constance ve abisi Shannon’la yaşadığı çocukluğuna dönelim. “Annem bir hippiydi ve bir kamyonda yaşıyorduk. Oyuncaklarımız da, televizyonumuz da yoktu. Ama bongolarımız ve gitarımız vardı.” diye anlatıyor o yılları Jared. Annesinin çok fazla sayıda sanatçı arkadaşı vardı, Jared’ın çocukluğu hep tiyatrolarda, galerilerde geçti. Tüm yoksunluklarına rağmen Candice, çocuklarını sanat okullarında okutmayı başardı. Türkiye’de bizler sürekli anne-babamızdan “Aman çocuğum, sanata bulaşacaksın da ne olacak? Tamam, seviyorsan yine yap ama hobi olarak yap.” laflarını duyarken Jared’ın annesine bakın siz:) E böyle bir anne arkanızdaysa elbette bir gün dünyanın zirvesine çıkarsınız...
O zirve yolculuğunun ilk durağı 1994’teki “My So-Called Life” isimli dizi. Sonra filmler geliyor. “Girl, Interrupted”, “Black and White”, “Dönüşüm”, “Prefontaine” gibi filmlerde roller alıyor. Fakat Jared sadece oyunculukla içindeki sanat aşkını doyuramıyor. “Bazıları tanrıya inanır. Bense müziğe inanırım. Bazıları dua eder. Bense radyonun sesini açarım.” diyebilecek kadar büyük bir müzik âşığından bahsediyoruz sonuçta. Bu hayalinin peşinden gitme amacıyla 1998’de abisiyle 30 Seconds to Mars’ı kurdu. Jared bu hayaline inandı, herkese inat onu büyüttü ve geldiğimiz noktada 10 milyonun üzerinde albüm satmış, defalarca sold-out turnelere çıkmış bir grup görüyoruz. Bundan da ötesi, tüm bu başarıya karşın hayranlarıyla arasına mesafe koymayan, özel bir gruptan söz ediyoruz. Şarkılarında hayranlarına koro yaptıran, 2000 hayranının profil fotoğrafını “This Is War” albümünün kapağı yapan bir grup 30 STM. Düşünsenize kendi fotoğrafınızı en sevdiğiniz grubun albümün kapağı olarak gördüğünüzü?! Leto insanları mutlu etmeyi ve onları bir araya getirmeyi kendine misyon edinmiş bir lider gibi. Bilmem, bu mücadelesindeki güzelliği anlatmama gerek var mı?
GÜZEL HAREKETLER
Hep güzel filmlerde oynadı Jared. Bağımlılıkların zararlarını anlatan “Requiem for a Dream”den insanları sapığa çeviren tüketim toplumuna dokunduran “Amerikan Sapığı”na, varoluş üzerine kafa patlatan felsefi bilimkurgu “Mr. Nobody”den dünyayı savaş alanına çeviren silah tüccarlarını deşif- re eden “Lord of War”a, fanatizmin doğurduğu kötülüğü vurgulayan “Chapter 27”dan, eşcinsellere ve transseksüellere gösterilen önyargıyı hicvedip ilaç endüstrisinin AIDS konusundaki hatalarını irdeleyen “Sınırsızlar Kulübü”ne kadar filmografisi dünyaya dair bir itirazı olan, anlamlı filmlerle dolu.
Jared, 30 Seconds to Mars’la da sadece eğlendirici rock yapmaktansa dinleyenlerine bir şeyler katmayı hedefledi. Antarktika’da çektikleri ‘A Beautiful Lie’ın klibinde olduğu gibi küresel ısınmaya dikkat çekti. Hayranlarına sürekli “Hayallerinize inanın!” mesajı verdi, onlara hayat mücadelesinde özgüven aşılayan şarkılar yazdı. Herkesin eşit olduğunu, birbirimizden farklı olmadığımızı söyledi. ‘Kings and Queens’te farklı kesimlerden gençleri bir araya getirdi, birlikten kuvvet doğar dedi. Bitmedi. Geçtiğimiz ay savaş alanına dönen Ukrayna'daki konserini iptal etmedi. "Diğer grupların konserlerini iptal etmesini anlıyorum ama hiçbir şey 30 Seconds'ın bu konseri iptal etmesine neden olamaz." diyen Leto konserden sonra Kiev'den ayrılmadı, şehir meydanındaki anma noktalarını gezdi!
Hâlâ onun güzelliğinden şüphe duyan var mı? Varsa, çok özel bir bilgi sunalım. Geçtiğimiz yaz 30 STM ülkemizde konser verecekti fakat Gezi olaylarından dolayı İstanbul Calling festivali kapsamındaki neredeyse tüm etkinliklerle birlikte o konser de iptal edilmişti. Duyduğumuza göre konseri iptal edilen grupların / müzisyenlerin çoğu organizasyon firmasından tazminat istemiş. E bir yandan haklılar, başka bir yerde konser verip para kazanabilecekken, turnede o günü boş bırakıyorlar, zarara uğruyorlar. Fakat 30 Seconds to Mars tazminat istememiş. Hatta çok anlamlı bir mesajla direnişi desteklemiş. Umarım bir gün bu konser gerçekleşir ve Türkiye’nin güzel insanlarıyla bu güzel insanı izleme şansı elde ederiz. Bilmem, o konserdeki güzelliği anlatmaya gerek olur mu?