GLASTONBURY VE GREEN MAN
Malum, yaz mevsimleri tüm tarzlar için müziğin nefes aldığı zamanlar, ama indie’nin de yaz festivallerinde ağırlığı malum. Bir tanesi geçmiş, bir tanesi gelecek iki tane festivali öne çıkarmak istedim. Çiftlikteki çayır çimenin dinlenmesi için düzenlenmeyen yılları bir kenara bırakırsak, her yaz olduğu gibi Glastonbury Festivali mevsiminin en parlak yıldızı oldu. Festivalin son yıllardaki genişleme politikasının sonucu olarak headliner’lardan birisinin Metallica olması tartışılmıştı ama bakınca baba-kız Michael ve Emily Eavis’in bu vizyonlarının festivali 5-6 yıl önce tahmin edilemeyen bir noktaya getirdiği aşikâr. Jay Z ile başlayan “açılım süreci,” U2, The Rolling Stones, Beyonce gibi isimleri Glastonbury’nin anıtsal Pyramid Stage’ine getirdi ve bu yıl Metallica ile sürdü. Diğer iki günkü headliner’lar ise indie’nin bugününe dair net fikirler koydu ortaya. Arcade Fire gezegenin en dikkate değer gruplarından birisi olduğunu bugüne dek çıktıkları en büyük sahnede ispatlarken, Kasabian pazar günü devleşerek kendileriyle ilgili tüm şüphelerimi yok etti. Hiç şüphesiz bugüne kadar gördüğüm en büyük festival performanslarından birisiydi. Hep bir ağızdan söylenen marşlar, birlikte dans etmeler, zıplamalar, delirmeler, hatta tribün misali yanan meşaleler, Kasabian’ın artık Britanya’nın en büyüklerinden olduğunun belgesi oldu. The Black Keys de hit üzerine hit çaldı ama şanssızlıkları, Kasabian’dan önce çıkmalarıydı. St. Vincent da aynı saatlerde bir başka sahne olan The Park’ı yakıp kavurdu. Disclosure ve James Blake, elektronik müziğin iki zıt kutbu olarak etkileyiciydi. Gençlerden ise Royal Blood klas çaldı. Festivalin kazananı ise bir indie’ci değil, bir country yıldızı Dolly Parton’dı! Bütün bunları bilgisayar başından izlememiz de nefisti. ARO BBC!
GREEN MAN: YEŞİLMİŞİK
Blue Jean yazarları olarak her sene mümkün mertebe rotamızı belirleyip bir yerlere kapağı atmaya çalışıyoruz bildiğiniz gibi. Yani festival gezmek jeaner’lığın fıtratında var. Herkes kendi meşrebince bir şeyler kovalıyor, benim bu yıl gözüme kestirdiğim festival ise Galler’de yapılan butik bir festival olan Green Man. Butik dediğime bakmayın, 15,000 kişiyi çeken bu festival bizimkilerin ayarında sayılır. Ama line-up olarak bu yaz gördüğüm en iyi kadroya sahipler. En başta Neko Case var. Benim için o kadarı da yeterli. Ama üzerine Sharon Van Etten’ı, Anna Calvi’yi, Angel Olsen’ı eklemişler. Herhalde St. Vincent da olsaydı en sevdiğim kadın ozanlar tam kadro diyecektim. Neutral Milk Hotel, indie tarihinin en büyük gruplarından birisi, orada olacak. İki baba grup Mercury Rev ve The Waterboys listede. Bu yılın gözdelerinden The War on Drugs yoklama veriyor. Beirut da listede. Sun Kil Moon, Bill Callahan, Nick Mulvey gibi ağır ağabeyleri de ekleyin toplama. İşte bir aksilik olmazsa, siz bu satırları okurken ben bu isimleri görmek için Green Man peşinde Galler yollarına gidiyor olacağım. Bir sonraki ay bunların hepsini de derginizde okuyacaksınız. Yediğim içtiğim bana kalacak, gördüklerimi anlatacağım yani.