VENEDIK K
“EVDE OTURAN ERKEN ÖLÜR”. GÜZEL ATASÖZÜ DEĞIL
MI? TABII KI BIR ÇINGENENIN ATASI SÖYLEMIŞ. BIRAZ ALTERNATIF BIR VENEDIK SEYAHATI
YAPALIM MI? oştura koştura magnet ve bilumum gereksiz hediyelik eşya alıp dükkân dükkân dolaşmaktan bitap düşerek gittiğiniz şehirlerde hamburger yemekten haz etmiyorsanız çok doğru yerdesiniz. Yazın nefret edeceğiniz, kışın ise ilk bakışta aşık olacağınız tek şehirdir Venedik. Şehirde yaşayan bir arkadaşınız yoksa size yüzünü göstermez. Bu sefer tarihçi arkadaşım Serap’a konuktum. Üstelik şehrin en meydanı
şehrin bu iki azize adanmış en büyük kilisesine bakan evinde. Kiliseyi bir zamanlar içinde barındırdığı Türkleri pek nahoş bir yenilgiyle ölümsüzleştiren bir tablodan hatırladım. Venedik denince ilk akla gelen ressamlardan oğlu ile birlikte yaptığı, Venedik’in Papalık ve İspanya ile Osmanlı’yı acı bir şekilde yenişini resmeden muhteşem tablonun 19. yüzyıl başında şapelde çıkan yangında kül olması Osmanlı’nın kulağına gitmiş miydi acaba? Sağanak yağmurla geldim şehre. Karanlık çökünce yağmurun altında elimizde devasa bir pazar arabasıyla köprüleri hayalet gibi geçerek yolun bittiği bir kuytuya geldik. Herkes şemsiye ile esrarengiz bir şekilde bu kanalın yanındaki boşlukta toplandı. Sonra sebze-meyve yüklü bir gondol yanaştı. Bir yakışıklı elindeki listeden herkesi sırayla çağırdı. Serap’ın daha önceden ısmarladığı, Sant’Erasmo adasından gelen ve Arcimboldo’nun tablolarındakilerden bile daha güzel renkleri olan sebzelerimizi arabamıza atıp karanlıkta yeniden kaybolduk. Underground Venedik bambaşka bir tat! Karnaval zamanı Venedik’e gelmenin en takdire şayan yanı ise sadece bu dönemde