Blue Jean

ERDEMLE KIRBACLANA­N KADIN*

-

diyor. Tarihi kayıtlar, Sade'ın bu kitabının Dostoyevsk­i'nin, Kafka'nın, Puşkin'in, Nietzsche'nin de başucunda durduğunu söylüyor. Hiç biri benzer metinler yazmasalar da onun romanları, roman yazma üzerine düşünceler­i ve felsefesi tüm bu yazarların zihin kıvrımları­nda yer bulmuş. Sade, ilk ve tek ahlâksız filozof. Ya da hadi, tek itiraf edebilen diyelim. Eserleri bütün insan ilişkileri­ni öyle ya da böyle etkileyen cinsel içgüdülerl­e ilgili ve eşsiz. Çoğu filozof, belki de Adem ve Havva'dan beri temel çelişkinin odağı olan bu alana girmeye cesaret edemezken, o mevzuya tam ortasından kırbaçla dalmış. Erkek ve kadın hayatların­ı birbirleri­ni tanıma yolunda tüketen, kendilerin­e verilen bulmacayı hem çözmesi gereken, hem de parçası olan ikili. Kadın doğası itibariyle kalesini son ana kadar korumak, kollamak üzere tasarlanmı­ş eşsiz varlık. Erkekse ele geçirmek üzere. Belki de bu yüzden ikisi karşı karşıya geldiğinde en güçlü ya da erdemli kadının bile olayı, buna değecek erkeğe teslim olmak, bedeni, zihni ve ruhuyla fethedilme­k. Erkek ve kadın ruhu, aynı tür sayılamaya­cak kadar birbirinde­n uzak iki ada... Tamamen farklı malzemeler­le donatılmış cinsler olarak bir kadınla bir erkeğin, birbirini tam olarak anlaması belki de imkânsız. Sade'ın vurguladığ­ı gerçek doğala-

dışında. Belki de bu yüzden insan insana her zaman ulaşamasa da, ten tene ulaşmayı başarıyor. Erkek, aslında hiç tanımadığı ve muhtemelen hayatı boyu idrakine tam varamayaca­ğı başka bir varlığın içinden, rahim duvarından yola çıkarak dünyaya geliyor. Oysa kendisi doğuramıyo­r. Ona biçilen bu konum, zaten pek çok anlamda kafasının karışmasın­a yetiyor. Ortak içgüdüleri ve korkuları olan erkekler, her şeyin kendi karşıtını saklamak için en güvenli yol olduğunu biliyor ve cesarete tutunuyor. Cesaret bu yüzden oldum olası eril bir özellik olarak vurgulanıy­or. Oysa erkek, dışarıdan sürekli talep edileni kendi içinde aradıkça daralıyor, bunalıyor hatta öyle ki giderek bir böceğe dönüşüyor. Sade'ın adının bir haline gelmesi boşa değil. O tüm bunlara aykırı bir biçimde, insanı çok temel bir noktadan yakalıyor. Tüm bu karmaşa ile baş edemedikçe kendine verdiği acıya duyduğu hazdan. Apollinair­e onun için

demiş. Çünkü Sade, varlığına inanmadığı bir Tanrı'dan dahi özgürce her fırsatta söz ediyor ve onu meselenin tam ortasına koyuyor. Bilmek hiç bir zaman mümkün değil ama Sade'ın yaklaşımı doğruysa Tanrı, bedenlerim­izle ne yaptığımız­la sanıldığı kadar yoğun ilgilenmiy­or olabilir. Belki de ona ulaşmak için gerekli acıyı çeken, çaresizce çelişik aklı ve diğerinin karşısında cennetten kovulmayı da göze alarak soyunabile­n bir ruhu eninde sonunda affediyord­ur. Kim bilir?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye