“Sosyal sorumluluğun da kooperatifi mi olurmuş”
Kooperatifçiliğin temelinde işbirliği kültürü var. İnsanlar teker teker başaramadıkları bazı işlerin üstesinden, biraraya gelerek, güçlerini birleştirerek gelirler. Bu tüketim de olur, rekabet de, kredi finansmanı da olur, konut yapımı da. Nitekim Türkiye’de kooperatif dendiğinde akla önce konut kooperatifleri gelir ve ne yazık ki yaptığı çağrışımlar hiç de olumlu değildir. Pek çok kişinin gözünde 25-30 yıl önce kötü yönetimler, suiistimaller ve denetimsizlik nedeniyle yarım kalmış projeler, başını sokacak küçük bir ev umuduyla paralarını kaybeden dar gelirlilerin kırılmış umutları canlanır. İş dünyasında ise daha çok üretici kooperatiflerini, tarım satış kooperatiflerini, esnaf kredi ve kefalet kooperatiflerini biliriz. Bunların içinde de başarı hikayesi maalesef bir elin parmaklarını aşmaz. Sevindirici olansa son yıllarda kooperatifçiliğin daha iyi anlanmasına, daha iyi uygulanmasına dair umutların artması.
Dünyada kooperatifçiliğin tarihi çok eski olmasına karşın, bugünkü anlamda kooperatiflerin ilk örnekleri 1800’lü yılların ortasında İngiltere’de tüketiciler tarafından kuruldu. Ardından Fransa’da üretim, Almanya’da esnaf ve tarım kesiminin kurduğu kooperatifler faaliyete başladı. Avrupa’da tarım kooperatifleri hala çok güçlü bir pozisyondalar. Ahilik ve lonca kültürleri nedeniyle kooperatifçiliğe hiç de yabancı olmayan Anadolu coğrafyasında ise ilk modern kooperatif örnekleri tarımsal kredi konusunda Memleket Sandıkları adı altında 1863’te kuruldu. Yani Avrupa ile neredeyse aynı tarihlerde. Daha sonra kooperatifçilik Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bile girdi. Ama ne yazık ki konut kooperatifçiliğinde olduğu gibi, neredeyse tüm kooperatif türlerinde yaşanan benzer sıkıntılar bu olgunun gelişmesine engel oldu.
Yukarıda söylediğimiz gibi başarılı örnekler diğer kooperatiflere umut olurken, aynı zamanda kooperatifçilik kavramı hakkında farkındalık yaratarak kooperatiflerin çeşitlenmesine de neden oluyorlar. Hayat şartlarının zorlaşmasına paralel olarak tüketim kooperatifleri ortaya çıkmaya başladı. Yeni kooperatif türlerinden biri de sosyal kooperatifçilik. Bu cümleyi, ‘Türkiye için yeni’ diye başlatmakta fayda var aslında. Dezavantajlı kesimleri desteklemek amacıyla kurulan bu kooperatiflerin ilk örneklerinin kurulması dünyada 1980’li yıllara dayanıyor. “Sosyal sorumluluğun da kooperatifi mi olur” demeyin. İzmir’de bu kapsamda bir adım atıldı. İzmir’in tanınmış simalarından iş insanı Işıl Nişli başkanlığında kurulan İzmir Sosyal Kalkınma ve İşletme Kooperatifi’nin (SKOOP) kurucuları arasında İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, Fransa’nın İzmir Fahri Konsolosu Zeliha Toprak, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Talat Papatya gibi kentin tanınmış iş insanları yer alıyor. Kooperatifin ana amacı ise dezavantajlı kesimlerin iş gücüne katılımını sağlamak. Ama bununla sınırlı değil elbette. Sokak hayvanlarının beslenme ve barınmasından, sürdürülebilirliğe, eğitim projelerinden çocuklar ve yetişkinlere yönelik atölye çalışmalarına kadar pek çok konuya el atmayı hedefliyor.
SKOOP Başkanı Işıl Nişli, ikişer yıl aralıklarla toplumun ihtiyaç alanlarını belirleyip o alanda çalışmalar yapacaklarını belirtirken, ilk iki yıl çevre ve iklim konusunda çalışma kararı aldıklarına dikkat çekiyor. SKOOP, projelerini geliştirirken uluslararası fonlardan, yerel yönetimlerden katkı alacak. Kooperatif oldukları için mal üretme, satın alma ve satma haklarının olduğunu söyleyen Işıl Nişli, yaptıkları projelerin çıktılarıyla, diğer projeleri besleyeceklerini anlatıyor. Akılcı projelerle uluslararası fonlara başvurduklarını, bunların ikisini kazandıklarını dile getiren Nişli, yeşil dönüşüm ve yeşil girişimcilik adlı projeye başladıklarını, kendi ürettikleri ürünleri piyasaya çıkaracaklarını anlatıyor. Emekleme aşamasında bile ciddi projeler gerçekleştiren SKOOP’un önümüzdeki yıllarda daha büyük adımlar atacağından kuşkumuz yok.