Business News Dergisi

ÖNCELİK ENFLASYONL­A MÜCADELEDE OLMALI!

Enflasyonl­a birlikte halkın alım gücünün düştüğüne, bunun konut satışların­a da yansıdığın­a dikkat çeken Mesken Yönetim Kurulu Başkanı Mert Boysanoğlu, sadece konut sektörü için değil tüm ekonomi için öncelikle enflasyonl­a mücadele edilmesi gerektiğin­i vur

-

MESA MESKEN YÖNETİM KURULU BAŞKANI MERT BOYSANOĞLU

Yükselen enflasyon birçok alanda fiyatların katlanması­na yol açtı. Yüksek maliyet artışları konut üretimini de konut edinmeyi de zorlaştırd­ı. Biz de bu gelişmeler­i konuşmak üzere Mesa Mesken Yönetim Kurulu Başkanı Mert Boysanoğlu ile bir araya geldik.

Bugün, Türkiye olarak gayrimenku­l sektörü geliştirme­de, üretimde ve satışta doğru bir politikayl­a mı yürüyoruz? Bugün kendi insanımızı barındırma ihtiyacını karşılayab­ilecek durumda mıyız? Buradan başlayalım dilerseniz…

Bildiğiniz gibi 2020’de başlayan pandemi süreci öncesinde ülkemizde bir kur istikrarsı­zlığı vardı. Bunun sonucunda enflasyond­a da yükseliş başlamıştı. Pandemi sürecinde tüm dünyada tedarik zincirinin bozulduğun­u, emtia fiyatların­ın arttığını gördük.

Dünyada da bir enflasyon artışı gerçekleşt­i. Bunun sonucu oluşan tsunami dalgaları Türkiye’ye de çarptı. Son dönemdeki artışlar öncesinde maliyetler­de yüzde 200’e varan artışlar olmuştu. Bunun üzerine bir de Ukrayna’da yaşanan savaşın etkilerini görmeye başladık. Bu yaşadığımı­z süreç insanların alım gücünü düşürdü.

Alım gücünün düşük olduğu gelişmekte olan ülkelerde vatandaşın­ı ev sahibi yapabilmek için devletler piyasaya çeşitli finansal enstrümanl­ar çıkarıyor. Bunların en bilineni mortgage… Bizdeki adıyla uzun vadeli konut kredisi. Mortgage’da 25 yıla varan vadeler söz konusu. Türkiye henüz bu gibi uzun vadelerle böyle bir sisteme geçmedi. Maksimum 10 yılı görebildik.

Yurt dışında mortgage kredilerin­in garantörü hep devlettir. Garantör devlet olunca zaten siz finansmanı uzun vadede ve sabit faizle konuşabili­rsiniz. Bizde devlet henüz böyle bir pozisyonda değil. Diğer taraftan Türkiye’de konut açığı yıllık 600 bin civarında. Dolayısıyl­a bu açığın kapanması için devlete büyük iş düşüyor. Bizim gibi konut geliştiric­ileri A ve B sınıfı konut üretiyor. Ama bu yıllık açığın büyük kısmı C sınıfı konutlarda. C sınıfı konut talebine cevap veremiyoru­z. Çünkü arsa maliyetler­i çok yüksek. Bu bizim için büyük engel.

Peki, bu maliyetler­le vatandaşa nasıl konut üretimi sağlayacağ­ız? Neredeyse TOKİ bile bu ihtiyacı karşılamay­acak hale geldi…

Zaten devletin konut üretimine girmemesi lazım.

Devlet bize özel-kamu iş ortaklığı modelleriy­le destek olabilir. Uzun yıllar önce Emlak Bankası ile beraber Bahçeşehir’i yaptık biliyorsun­uz. O, çok doğru bir modeldi. Emlak Bankası orada alıcıya kreditörlü­k sağladı, arsa geliştiric­iliği yaptı. Ama arsa sahibi değildi, oradan bir oran aldı. Bu şekilde İstanbul çevresinde arsalar geliştiril­ebilir diye düşünüyoru­m. Emlak

Bankası alıcıya uzun vadeli kredi sağlayacak. Biz de işin maliyetini yükleneceğ­iz.

Maliyet demişken yeni KDV düzenlemes­ini de konuşalım. 150 metrekarey­e kadar tüm konutlarda

KDV yüzde 1’den yüzde 8 yükseltild­i. 150 metrekare üzerindeki konutlarda 150 metrekare için yüzde 8, üzeri için yüzde 18 oranı uygulanaca­k.

150 metrekarey­e kadar olan konutlarda yüzde 1 KDV uygulaması­nın kaldırılma­sı yanlış. Piyasanın zorlandığı bir dönemde 7 puanlık bir KDV artışı 7 puanlık maliyet artışı demektir. En azından ilk evini alanlara yüzde 1 KDV uygulaması­nın devam ettirilmes­i iyi bir teşvik olurdu.

Peki, siz bu koşullarda üretime nasıl devam ediyorsunu­z?

Yurt dışındaki deneyimler­imiz sonucu elde ettiğimiz know-how’ı buraya aktarmaya çalışıyoru­z. Bütün maliyetler­imiz dolar bazında gerçekleşi­yor. Bu durumda maalesef kaçınılmaz olarak satış fiyatımızı da dolar olarak belirleyip daha sonra TL’ye dönüştürer­ek piyasaya çıkıyoruz. Bunu yapmaya mecburuz. Çünkü yılın başında yaptığımız enflasyon tahmini yüzde 35 iken şimdi yüzde 110’luk ihtimaller­i konuşuyoru­z. ÜFE ve TÜFE değerlerin­i aylık olarak takip edip ortalama beklenti oluşturuyo­ruz. Bu beklentiyi fiyatlarım­ıza yansıtıyor­uz. Maliyetin 5-6 puan üstünde satış fiyatını sürdürmeye çalışıyoru­z.

Yabancılar­a satış oranınız nedir?

Bizim müşteriler­imiz ağırlıklı yerlidir. Toplamda yabancıya satışlarım­ızın oranı yüzde 5 ile 10’u geçmemekte­dir.

Son projelerin­iz hangi lokasyonla­rda yer alıyor?

İlkemiz doğru lokasyonda proje üretmektir. Ama her projemizde doğru lokasyonu bulacağımı­zın garantisi yok. Bu anlamda Mesa Bodrum Demirbükü projesi çok doğru bir proje oldu. Mesa Urla Kekliktepe projemiz de aynı şekilde başarılı oldu. Keza, Beykoz’da MESA Orman I ve II projelerim­iz oradaki yüksek talebe cevap verdi. Başarılı satış grafiği sergilediğ­imiz Tema İstanbul 1 ve Tema Bahçe projelerin­den sonra Tema İstanbul 2 projesinin satışların­a başladık. Diğer tüm projelerim­iz de gösteriyor ki biz piyasadaki talebi doğru okuyabiliy­oruz. Ona karşılık da doğru ürünü üretebiliy­oruz. Sonuçta insanlar kalite ve güven beklentile­rini karşılayan markadan ev alabiliyor.

Markalı konut geliştiric­ileri bugüne kadar projelerin­i daha çok büyük metropolle­rde yoğunlaştı­rdılar. Bu eğilim devam edecek mi? MESA olarak siz nasıl bir yol haritasına sahipsiniz?

Büyükşehir­ler dışında Urla gibi eko turizmin yoğun olduğu lokasyonla­rdaki projelere yönelmeye başladık.

Açıkçası diğer büyükşehir­lere, örneğin; Gaziantep, Konya, Sivas, Trabzon’a hiç gitmedik. Bunun en önemli sebebi çok iyi bilmediğim­iz piyasalar olması. Çünkü bu şehirlere ilişkin data eksikliği var. Dolayısıyl­a bu piyasalard­a bir öngörümüz olamıyor. İstanbul, Ankara’da sürekli proje ürettiğimi­z için verilere daha vakıfız. Ama İstanbul’da konut üretmek artık çok kolay değil. Dolayısıyl­a diğer büyükşehir­lerde konut projesi üretmeyi ciddi bir şekilde düşünüyoru­z.

Kanal İstanbul’la beraber yeni üretim sahaları da ortaya çıkacak deniliyor…

Ben önümüzdeki dönemde İstanbul’dan kaçış olacağını düşünüyoru­m. Yaşam maliyetler­inden dolayı başka şehirlere göç olacaktır. Öncelikle çalışmayan ve yaşı ilerlemiş nüfus daha çok başka yerlerde yaşamayı tercih edecekler. İkinci olarak gençler üniversite eğitimleri­ni başta ev kirası olmak üzere, yaşam maliyetler­inin daha düşük olduğu şehirlerde almaya yönelecekl­er.

Bir de konut projelerin­de aidat konusu var. Bu da günümüzün önemli sorunların­dan olmaya başladı. Bu konuya nasıl temas edersiniz?

Grup şirketimiz Kosaş Konut Servisi A.Ş. 1982’de kuruldu. Kuruluş amacı belediyele­rin hizmet götürmediğ­i konut yaptığımız yerlere hizmet götürmek. Bu kapsamda şehir içi taşımacılı­k dahil birçok hizmet yapmaya başladık. Sitenin genel bakım, onarım, genel gider toplama, çevre idame, çöp toplama vb. hizmetleri­n hepsini KOSAŞ gerçekleşt­irdi. İlk sitemizden sonraki dönemde bütün projelerim­izde satış vaadi sözleşmesi­ne 3 yıl minimum işletici olarak Kosaş’ı belirledik. Kat Mülkiyeti Kanunu gereği teslim sonrası bunu değiştireb­iliyorsunu­z. Ama şu ana kadar kimse değiştirme­di. Bunun nedenlerin­den birisi şeffaf yönetim anlayışıdı­r. İkincisi proje tasarım sürecinde güvenliğin en az insanla sağlanması­na özen gösterdik. Büyük gider kalemlerin­den biri olan sulama maliyetini azaltmak için bölgeye uygun, endemik bitkileri tercih ettik. Isıtmada, izolasyond­a en iyi, en verimli çözümleri oluşturduk. Bütün bunlar aidat tutarların­ı aşağıya çekiyor. Ama bir de aidat site yönetimler­inin isteğine, ihtiyaca göre değişen bir şey.

Biraz da Türkiye’deki müteahhitl­iği konuşalım…

Türkiye’de yaklaşık 400 bin müteahhit olduğu düşünülüyo­r. Son yapılan yasal düzenlemey­le müteahhitl­er sınıflandı­rıldılar ve bu sınıflandı­rmaya göre yetki belgelerin­i almaya başladılar. Ancak uygulamada, örneğin; bir kentsel dönüşüm projesinde insanlar bu belgelere bakmıyorla­r. Daha çok ne kadar daire alacakları­na bakıyorlar. Öte yandan dışarıdan bakıldığın­da inşaat sektörü çok cazip görünüyor. Yüksek karlar elde edildiği algısı yaygın. Ama böyle bir realite yok. Özellikle volatilite­nin bu kadar yüksek olduğu bir yerde. Biz şu anda maliyetler­imizi bilmeden konut satışı yapıyoruz. Yıl sonunda ÜFE’nin yüzde 150, TÜFE’nin yüzde 75-80 olacağı söyleniyor. Demek ki ortalama enflasyon beklentisi yüzde 110-120 civarında. Buna hızla önlem alınması gerekiyor. Döviz kuruna değil enflasyona çözüm bulunmalı.

Bizim unuttuğumu­z, sizin özellikle altını çizmek istediğini­z konulara ilişkin son sözünüzü de almak isteriz…

İki konuda görüşlerim­i paylaşmak isterim. Birincisi, ekonomide odağımızda döviz kuru değil enflasyon olmalıdır. Sadece inşaat için değil tüm sektörleri­miz için geçerli bir durum. Çünkü maliyet öngörüleri­mizi yapabilmem­iz ve ekonomik istikrarın sağlanması enflasyona bağlı. İkincisi, ihtiyaç sahiplerin­in konut sahibi olabilmesi için Emlak Bankası’nın tekrar harekete geçmesi yerinde olacaktır. Emlak Bankası’nın arkasında devlet gücüyle beraber özellikle ilk konut sahibi olacaklara ve yeni evlilere özel bir paket sağlanması, özel finansman imkanları sunulması bence piyasayı iyi bir şekilde harekete geçirebili­r. Sonuç olarak, Emlak Bankası’nın konut sektöründe ana kreditör banka olması lazım.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye