Nezih Barut
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı
“Sanat Eşittir Hayat” diyerek sizlerle bu sayfalarda buluşmamızın üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçti. Sadece son bir yılda yaşadıklarımız dahi yaşamın ne denli önemli olduğunu, yaşamda kalmanın ve yaşamlarımızı iyileştirmenin belki de en önemli sorumluluğumuz olduğunu bize gösterdi. Hepimiz hayatımıza anlam katacak, nefesimizi açacak imkanları çoğaltmak istiyoruz. Bu dönemde sanatla ilgilenmek, sanatın iyileştiren gücünden yararlanmak bence hayatlarımıza çok güzel bir pencere açabilir. Sizinle sanat odağında buluşmayı, sanattan konuşmayı bu nedenle önemsiyorum.
Öncelikle her yazımda olduğu gibi bu yazımda da son buluşmamızdan bugüne sanat güncemi, sanat duraklarımı size aktarmak istiyorum. Pandemi nedeniyle azalan yurt dışı seyahatlerim İstanbul’daki galerilere her zamankinden daha fazla odaklanmamı sağladı. Pandeminin olağanüstü şartlarında zorunlu olmadıkça herhangi bir sosyal ortama hepiniz gibi ben de girmekten imtina ediyorum. Bu konuda çok titiz ve seçici davranıyorum. Bir yere gidiyorsam da sanırım onun hakkını daha fazla veriyorum. Son bir yıldır yaptığım az sayıdaki galeri ziyaretimin hemen hepsinden çok beslenerek mutlulukla ayrıldığımı hissediyorum. Kalabalığın içinde kaybolmadan, seçilmiş birkaç saat bana çok iyi geliyor. Ve elbette sanatçılarla mesafeli de olsa bir araya gelme imkanı bulabiliyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.
GALERİLERDEN MUTLULUKLA AYRILDIM
Geçtiğimiz günlerde yolumun düştüğü adreslerden biri Nev Galeri oldu. Nev Galeri’de Alev Ebüzziya, Canan Tolon, İnci Eviner gibi çok sevdiğim sanatçıların eserlerini gördüğüm gibi bir de 11 Nisan’a kadar açık olan Gündüz Düşleri (Daydreams) adlı sergiyi dolaşma imkanım oldu. Koleksiyonumda da çok sevdiğim bir eseri olan Mike Berg’in yanı sıra Selçuk Demirel, Melek Mazıcı, Esra Özdoğan ve Aras Seddigh’in seçkilerinden oluşan sergiyi büyük bir keyifle gezdim. Mike Berg’in farklı malzemeleri kullanım tarzı ve özellikle de sanatında Türk kültüründen beslendiğini her fırsatta dile getirmesi her zaman ilgimi çekmiştir. Amerikalı sanatçının yaşamında Türkiye’nin, bilhassa İstanbul’un çok önemli bir yeri var. Yaşantısını New York ile İstanbul arasında mekik dokuyarak geçiren Berg’in işleriyle birlikte Gündüz Düşleri’ndeki diğer sanatçıların eserlerini de görmenizi tavsiye ederim.
Yakın dönemde uğradığım ve içinde keyifle dolaştığım Art On Galeri’de de özellikle Mithat Şen’in eserleriyle epeyce vakit geçirdim. Geçtiğimiz yıllarda sanatçının Alem ve İstif sergilerini de takip etmiştim; özellikle İstif serisinden eserlerini galeride görmekten mutluluk duydum. Şen’in sanatı kadar sanatının ardında
yer alan, son derece derinlikli bir bakış açısıyla yansıttığı düşünceleri de ilgimi çekiyor.
Sevil Dolmacı Galerisi de ziyaret ettiğim bir diğer adresti. Galeride iki genç sanatçının işleri özellikle dikkatimi çekti, ikisiyle de sohbet etme imkanı buldum. Sizlerle bu isimleri paylaşmak istiyorum. İlk isim Şahin Demir. 30’lu yaşlarını henüz geçen Şahin Demir’in Amerikalı ünlü çağdaş görsel sanatçı George Condo’nun tarzına çok benzettiğim eserlerini ilgiyle gözlemledim. Kısa sohbetimizde sanata bakış açısını dinlemekten ve kendisini tanımaktan mutluluk duydum. Sanatı ve tarzı hakkında önceden de bilgi sahibi olduğum Çağatay Odabaş’ın eserleri de galeride dikkat çeken işler arasındaydı. Hiper realistik akımın önemli bir temsilcisi olan Çağatay Odabaş’ın “pointilizm” tarzını yansıtan eserlerini incelemenin yanı sıra kendisiyle keyifli bir sanat sohbeti yaptım.
Bir başka sanat durağım ise Anna Laudel Galerisi oldu. Burada heykeltraş Server Demirtaş’ın Scramble 3 isimli eseri ve Sarp Kerem Yavuz’un Sultanahmet, Hagia Sophia ve Galata isimli çalışmalarıyla karşılaştım. Server Demirtaş, heykellerinde çok farklı mekanik malzemeler kullanan usta bir sanatçı. Scramble 3 adlı eseri de silikon, motor ve mekanik parçalardan oluşan son derece etkileyici bir iş. Sanatçının büyük bir armoniyle oluşturduğu mekanik heykelleri Türkiye’de kinetik heykel sanatının önemli örneklerini oluşturuyor. Fotoğraf, ışık projeksiyonu ve video üzerine çalışan Sarp Kerem Yavuz da dikkatleri üzerinde toplayan genç bir sanatçı. Paris’te
doğmuş, eğitimini Amerika’da tamamlamış, bu zamana kadar dünyanın önemli sanat merkezlerinde sergiler açmış olan sanatçının Sultanahmet, Aya Sofya ve Galata üçlemesi son derece etkileyici.
SANAT BİR ÇAĞRI…
Türk çağdaş sanatının genç isimlerini takip etmeye daima devam edeceğim. Sanatında olgunluk ve ustalık dönemini yaşayan sanatçı dostlarım kadar sanat heyecanını yüreğinde kuvvetli bir şekilde taşıyan, potansiyelleriyle ülke markamıza da değer katacağına inandığım genç sanatçıları takip etmek, izlemek ve desteklemek benim için hem keyif hem sorumluluk… Tüm sanatseverleri genç sanatçılarımızla yakından ilgilenmeye, sanatlarını izlemeye içtenlikle davet ediyorum.
İKİ BÜYÜK OLUŞUM
Konu böyle bir temenniye gelmişken; benzer bir daveti büyük bir tutarlılık ve özveriyle yapan, sanatçılarımızın ulusal ve uluslararası alanda tanınması, desteklenmesi için büyük çaba harcayan iki önemli oluşumdan da burada bahsetmek istiyorum. Bana göre sanat bir çağrı; insanı iyiye ve güzelliklere davet eden bir çağrı. Sanatçı ise bu çağrının gerçek sahibi. İşte benim ve eşimin destekçisi olmaktan gurur duyduğumuz SAHA Derneği, tam 10 yıldır Türk sanatçılarımızın yurt dışında tanınması için çok önemli işler yapıyor. Sevgili Füsun Eczacıbaşı’nın kurucusu olduğu, zaman içinde benim gibi pek çok Türk sanatsever ve koleksiyoner için anlamlı bir buluşma noktası olan SAHA’nın üstlendiği misyonu çok önemsiyorum ve buradan Füsun Eczacıbaşı’yı tebrik ediyorum. Aynı şekilde takdirle zikretmem gereken bir diğer isim de Oya Eczacıbaşı. Kendisi İstanbul Modern ile şehrimize ve ülkemize çok önemli bir değer kazandırmış olmakla yetinmiyor. Bu kuruluş nezdinde hayata geçirdiği, öncüsü olduğu pek çok alt projeyle, oluşumla sanatta kapsayıcılık ve çeşitlilik adına fark yaratan hizmetler sunuyor. Bunlardan biri de eşim Berrak Barut’un da 16 üyesinden biri olduğu Kadın Sanatçılar Fonu. 2016 yılında Oya Eczacıbaşı’nın öncülüğünde kurulan Kadın Sanatçılar Fonu, Türkiye sanat ortamında kadın sanatçıların üretimlerine destek olmayı, çalışmalarının bilinirliğini artırmayı, İstanbul Modern koleksiyonuna yeni yapıtlar kazandırarak kadın sanatçıların temsilini güçlendirmeyi amaçlıyor. Daha eşitlikçi ve modern bir dünya için kadın temsilinin güçlenmesi gereken en önemli alanlardan biri de sanat. Modern ve çağdaş sanat alanında kadın sanatçıların üretimlerinin çoğalmasına katkıda bulunan, Türkiye ve küresel sanat sahnesinde kadın sanatçıların daha görünür olmalarına destek veren bu girişimi hem tebrik ediyorum hem daha çok desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
CONTEMPORARY ISTANBUL
Söz bu pozitif girişimlerden açılmışken Türkiye’deki sanat ortamındaki hareketliliğin en önemli adreslerinden biri olan Contemporary Istanbul (CI) ile ilgili olarak da birkaç cümle etmem gerekiyor. Danışma üst kurulunda yer aldığım CI, pandemi şartlarına hızla ayak uydurarak tüm çalışmalarını online ortamda ve yoğun bir şekilde
yürütüyor. İstanbul’un sanatta uluslararası bir cazibe merkezi haline gelmesi için çalışan CI, geçtiğimiz yıl ertelenen fuarla birlikte 2021 yılı fuarının hazırlıklarını da sürdürüyor. Contemporary Istanbul Kurucusu ve Başkanı Ali Güreli başta olmak üzere, Türkiye’nin önde gelen iş insanı ve koleksiyonerlerinin farklı komitelerde mesai harcadığı Contemporary Istanbul’da canla başla çalışan bir ekip var ve kurum, pek yakında yeni projeler, yeni gelişmelerle sanatseverlerle güzel haberler paylaşmayı hedefliyor. CI dışında burada ismini zikretmek için erken bulduğum, sanatla İstanbul’u birleştiren birkaç farklı oluşum ve girişimin de hazırlık aşamasında olduğunu vurgulamak isterim.
SANAT PİYASASI YÜKSELİŞTE
Gelelim son dönemde koleksiyonuma kattığım, bana heyecan veren eserlere. Burada iki eseri sizlerle paylaşacağım. İlki Alpin Arda Bağcık’ın Rixper adlı eseri. Foto gerçekçi resimler her zaman ilgimi çekmiştir, Alpin Arda Bağcık’ın çalışmaları da bu alanda yoğunlaşıyor. Sanatçının karakalem ve yağlıboyanın birlikte kullanıldığı eserleri adeta toplumsal olayların fotoğraflanmış hali gibi. Koleksiyonuma kattığım ikinci eser ise Ahmet Doğu İpek’e ait. Eserlerinde sulu boya ve karakalemi buluşturan İpek, yenilikçi çalışmalarıyla öne çıkıyor. 3 boyutlu çalışmalar yapan İpek’in eserlerinin temasını mimari yapılar ve şehir tasarımları oluşturuyor. Bunu yaparken de tekrar eden, tesadüfi formlar kullanıyor. Koleksiyonuma yeni katılan her iki eser de genel müdürlük binamız Abdi İbrahim Tower’daki yerini aldı.
Her yazının sonunda olduğu gibi bu yazıda da CEOLife okurlarına, sanat piyasasındaki güncel durumla ilgili gözlemlerimi de sunmak isterim. Müzayedeler online olarak devam ediyor. Son dönemde müzayedelerde bahse konu eser fiyatlarının arttığını görüyorum; fark edilir bir hareketlilik olduğunu söyleyebilirim. Keza galerilerdeki eserlerde de fiyatlar yeniden yükselişte. Bu yükseliş genç sanatçıların işlerinde olduğu gibi usta olarak tabir edebileceğimiz önemli isimlerin eserlerinde de görülüyor. Özellikle fiyat aralığı 200 bin TL’ye kadar olan eserler çok ilgi görüyor. Genç iş insanlarının, yeni yeni isimlerin de koleksiyonerliğe adım attığını söyleyebilirim. Bu ilgilerinin yatırım odaklı olduğunu düşündürecek net bir tespitim yok; daha çok merak ve dekoratif odaklı alımlar olduğunu düşünüyorum. Ama bu eğilimleri de koleksiyonerlik yolunda önemli bir başlangıç sebebi olarak görüyor ve önemsiyorum.
Pandeminin sona ereceği günler ne zaman bilemiyorum ama ben doğrusu önceden rotamı çizip White Cube’ü, Ropac’ı, Tate Modern’i göreceğim günleri iple çekiyorum. Şimdilik online müzayedelerden beğendiğim eserleri alarak yeni heyecanlar yaşamakla ya da mevcut koleksiyonumdaki eserlere farklı anlamlar yükleyip her eserle olan ilişkimi yeniden anlamlandırmakla yetiniyorum. Hayatımda sanata açtığım pencereyle nefesleniyorum ve herkese sanatla dolu, sağlıklı günler diliyorum.