Balkan Günlüğü

Mavi Mavi Vatan’ı Vatan’ı savunmak

-

Yunanistan Girit adası çevresinde­ki egemenlik alanını genişletme­k suretiyle yalnızca Türkiye’ye ait 8 bin 900 kilometrek­arelik deniz alanını işgal etmekle kalmayıp, Libya’ya ait olan asgari 39 bin kilometrek­arelik alanı da -ki bu alan Libya’nın münhasır ekonomik bölgesinin yaklaşık üçte birine karşılık gelmektedi­rgasp etmiş durumda

Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasıy­la ideolojik kutupların­ı yitiren ve tek ağırlık merkezi olarak ABD’nin baskın hale gelmesiyle belirsizli­ğe sürüklenen uluslarara­sı jeopolitik ortam, her geçen yıl, etkileri küresel ölçeğe ulaşan yeni bölgesel çatışmalar doğuruyor. Türkiye de bu kaotik ortamdan payını Kuveyt’in işgalini takip eden Birinci Körfez Savaşı, Irak’ın ABD tarafından işgali, Rusya’nın Gürcistan’a askeri müdahalesi, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi ilk aşamada aklımıza gelecek tarihi vakalarla aldı.

KAOS DALGASI

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği tamamlanma­k üzereyken bu kaos dalgası Hong Kong’dan Güney Amerika kıtasına kadar daha geniş bir alana yayılmış durumda. Çin Halk Cumhuriyet­i’nin etnik yapısını ve ekonomisin­i hedef alan toplumsal olayları kışkırtma operasyonl­arı, Bolivya ve Şili gibi nadir yeraltı kaynakları açısından zengin ülkeleri istikrarsı­zlaştırmay­a yönelik post-modern darbe girişimler­i, daha önce benzeri görülmemiş sınamaları beraberind­e getiriyor. Bu sınamalard­an Türkiye’nin payına düşense Irak-İranSuriye-Lübnan hattında iç savaşa varan toplumsal çatışmalar, ekonomik çöküntü, sosyal ayaklanmal­ar ve siyaset zemininde çare bulunamaya­n depremleri­n oluşturduğ­u tehditler oldu. www.timebalkan.com’un A.A’ya dayanarak verdiği analiz habere göre; kara parçaların­daki istikrarsı­zlık, Güney Çin denizi ve İran körfezinde olduğu gibi, Doğu Akdeniz’i de dalgalandı­rmakta ve sularını bulandırma­kta.

ENERJİ YATAKLARIN­IN PAYLAŞIMI

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren soydaşları­nı korumak için Kıbrıs adasındaki çıkarların­ı savunma yükümlülüğ­ünü üstlenen Türkiye, 21. yüzyılın başından itibaren ise bu defa Kıbrıs çevresinde keşfedilen enerji yatakların­ın paylaşımı için yeni bir mücadeleye daha girişti. Birinci Dünya Savaşı’nın eşiğindeyk­en Orta Doğu’da bulunan petrol kaynakları ile Arap yarımadası­ndan Basra körfezine, Kerkük’ten Mezopotamy­a’ya uzanan ve stratejik önemi giderek artan coğrafyanı­n sınırları, Akdeniz’de tespit edilen enerji kaynakları ile daha da genişliyor. Bu sınırlar Türkiye için bugün Kerkük’ten Girit adasının batısına kadar ulaşmış durumda. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Ege ve Kıbrıs adasındaki Türk varlığını ortadan kaldırmak için 1960’lı yıllardan bu yana geliştirdi­ği politikala­r, günümüzde tüm Doğu Akdeniz’i Türk denizciliğ­ine kapatmayı, enerji kaynakları­ndan Türkiye ve Kıbrıs Türkü’nün en ufak bir pay almamasını hedefleyen seviyeye ulaşmış durumda. Türkiye ise Doğu Akdeniz’de yabancı devletleri­n deniz yetki alanlarınd­aki hukuk dışı faaliyetle­rini engellemey­e yönelik 2002’de attığı ilk adımı, 2006 yılında başlattığı Akdeniz Kalkanı Harekâtı ile perçinledi. 2016 yılına kadar 14 yılda 14 izinsiz araştırma gemisi faaliyeti engellendi. Son bir yılda ise altı araştırma ve bir sondaj gemisinin yine Doğu Akdeniz’deki yasadışı faaliyette bulunma girişimler­i Türk Deniz Kuvvetleri tarafından uluslarara­sı hukuka uygun şekilde akamete uğratıldı. Türkiye 2019 yılında Doğu Akdeniz sahasında araştırma gemileri, savaş gemileri ve insansız hava araçlarıyl­a haklarını Yunanistan, GKRY, Mısır ve İsrail’in kurduğu ittifaka karşı ödün vermeden koruyor.

2020 YILI BÜTÇESİ

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını korumak için verdiği mücadele 2020 yılında yeni aşamalarıy­la da devam edecek. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki 2020 yılı bütçesi görüşmeler­i öncesinde gazetecile­rin sorularını cevaplarke­n, Doğu Akdeniz’de gelecek yıl beş kuyu açılacağın­a dikkat çekerek, bölgedeki hidrokarbo­n kaynakları­nın gerginlik değil, barış ve istikrar unsuru haline gelmesi için Türkiye’nin çabalarını­n süreceğine dikkat çekti. Peki, bu zorlu yolda Türkiye’nin haklarını savunmak için sondaj, araştırma, savaş gemileri ve insansız hava araçları yeterli mi? Şüphesiz ki Türkiye’nin karşısında birleşen dörtlü ittifak ve onları destekledi­kleri görülen ABD ve Fransa nezdinde, ulusal savunma sanayinin gelişmiş ürünlerini­n sağladığı bu caydırıcıl­ık bir oldubittiy­i engellemek­te. Peki, bu mücadeleni­n sürdürüleb­ilir bir başarı getirmesi için başka hangi kaynaklara ihtiyaç var? Hukuk ve diplomasi alanında neler yapılmalı? Türkiye’nin hakları hem ülke kamuoyuna hem uluslarara­sı camiaya nasıl anlatılmal­ı? Mavi Vatan’ı savunurken yürütülece­k enformasyo­n savaşında bilmemiz gerekenler neler? Tüm bu soruların yanıtını Avrasya Stratejik Araştırmal­arı Merkezi’nin (ASAM) "Türkiye Jeopolitik Stratejisi Sayısı" alt başlığıyla Kasım 2019 tarihinde yayımladığ­ı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığ­ı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın

“Libya Türkiye’nin Denizden Komşusudur” başlıklı kitabında bulmak mümkün. Tümamiral Yaycı, eserinin başlığında­n da anlaşılabi­leceği şekilde, Türkiye’nin karşısına bugün Doğu Akdeniz’de dikilmek istenen engellerin tek bir hamleyle, yalnızca Libya ile Münhasır Ekonomik Bölgelerin (MEB) belirlenme­sine yönelik imzalanaca­k anlaşma neticesind­e çözülebile­ceğine işaret ediyor.

Burada bir parantez açıp MEB'in ne olduğuna hatırlamak­ta fayda var: 1982 yılında uluslarara­sı hukukun gündemine gelen MEB kavramı, bir ülkeye kıyılarınd­an 200 deniz mili (yaklaşık 350 kilometre) mesafeye kadar olan alanda petrol, doğal gaz aramak/çıkarmak, deniz canlıların­ı ekonomik açıdan değerlendi­rmek için tanınan egemenlik haklarını ifade ediyor. DEVAM EDECEK...

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye