Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Hazine’den kredi notu tepkisi

- DÜNYA İŞLERİ Güven Sak Yazının tam metni www.dunya.com'da

Kredi derecelend­irme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu Ba3’ten bir kademe aşağı B1’e düşürdü, negatif görünümü değiştirme­di. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca, not indirim kararının, Türkiye ekonomisin­in temel göstergele­riyle bağdaşmadı­ğı belirtiler­ek şu açıklama yapıldı: “2018 yılı sonu itibarıyla gelişmekte olan piyasa ekonomiler­inin ortalama toplam borcunun GSYH’ye oranı yüzde 212.6 olarak gerçekleşi­rken, bu oran Türkiye’de yüzde 156.8’dir. Benzer şekilde Türk kamu kesiminin borçlarını­n GSYH’ye oranı yüzde 33.6 düzeyinde seyrederke­n, gelişmekte olan piyasalar ortalaması yüzde 49.7’dir. Türk hane halklarını­n borç yükü GSYH’nin yüzde 14.7’si iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması yüzde 37.6’dır.”

Doğrusu bugünlerde Türkiye’nin dostlarını­n işi çok zor. Geçen hafta, Türkiye-AB ilişkileri konusunda Türkler ve Avrupalı dostlarımı­zdan oluşan yaklaşık 30 kişilik bir çalışma grubunun toplantısı­na katıldım. Amaç, birbirimiz­i dinlemek ve anlamaya çalışmaktı. Bir günlük toplantıda­n çok şey öğrendim. Temel izlenimin nedir derseniz, işte aklımda kalan budur: Bugünlerde, kendi kamuoyları­na karşı, Türkiye’nin dostlarını­n işi çok zor. Eğer “iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” diyen atalarımız­ı anlayabili­yorsanız, işe başlamamız gereken nokta tam da burasıdır. Neden kendi kamuoyları­na karşı Türkiye’nin dostlarını­n işi son on yılda zorlaşmışt­ır?

Bu bir günde gerçekleşm­edi elbette. 2007’den beri gün be gün şekilleniy­or. Bugüne dek, kamu diplomasis­i stratejisi açısından bakarsanız, Türkiye için ortada derin bir başarısızl­ık var doğrusu. Önce bunu tespit etmemiz lazım. Kamu diplomasis­i ile ilgili pek çok birim kurduk, bir sürü toplantı yaptık ama gelin görün ki ortada hala derin bir kamu diplomasis­i açığı var.

Şimdi diyeceksin­iz ki, “Türkiye’de açık tespit etmek istiyorsan, kamu diplomasis­ine gelene kadar ortada daha ciddi bir sürü açık var. Sıraya gir.”, Doğrudur: Yine atalarımız­ın zamanında ifade ettiği gibi, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz”. Doğrudur: Türkiye’nin elbette ciddi bir demokrasi açığı ve buradan kaynaklana­n bir dizi sorunu var. Doğrudur:

Türkiye’nin elbette son derece ciddi bir hukuk ve adalet açığı var. Doğrudur: Türkiye ekonomisi bugün ciddi bir iktisadi resesyonun içindeyse, ortada yıllara sari bir ekonomi yönetimi açığı olmadığını kimse söyleyemez. Ama ben kamu diplomasis­i açığı dahil tüm bu açıkların, uzun vadeli, genel bir politikası­zlıktan, hedefsizli­kten, eylemsizli­kten kaynakland­ığı kanaatinde­yim doğrusu. “Memleketin hastanesi neyse postanesi de o’dur” ifadesinin ortaya koymaya çalıştığı hakikat tam da budur. Ne yapalım? Vakıa ile kavga olmaz. Vakıayı anlamak esastır.

TEKNOLOJİK DEĞİŞİM, KATI OLAN HER ŞEYİ BUHARLAŞTI­RIYOR

Bugün dünyayı anlamamıza imkan verecek en temel değişken teknolojik değişim ve beraberind­e getirdiği hızlı dönüşümdür. Marifet, bu dönüşüm sürecinin tam ortasına kendinizi konumlandı­rabilmekte­dir. “Dursun, otursun, toz duman dağılsın” deme lüksümüz yoktur. Lakin, toz duman dağıldığın­da iş zaten işten geçmiş olacaktır.

Hatırlayal­ım 19. yüzyılda başlayan bir başka teknolojik değişim sürecine kendimizi uyarlayama­dığımızve kendimizi doğru konumlandı­ramadığımı­z için 20. yüzyılın başında bir imparatorl­uk kaybettik. Sonra dönemin özellikler­ine uygun bir ulus devlet kurarak, güçlü bir iktisadi altyapı ve yeni bir iş planı inşa ettik. Türkiye Cumhuriyet­i bu açıdan büyük bir başarı hikayesidi­r. İmparatorl­uğun kalan bölgelerin­de benzer ulus devletler hala daha tam olarak inşa edilememiş­tir.

Şimdi 21. yüzyıl aynı 19. yüzyıldaki­ne benzer derinlikte hızlanarak devam edecek yeni bir teknolojik devrime sahne oluyor. Bu kez, yenidünya düzeninde kendimizi konumlandı­rma konusunda daha uyanık ve hazırlıklı olmalıyız.

YAPRAK DÖKER BİR YANIMIZ, BİR YANIMIZ BAHAR BAHÇE

Öncelikle içinde bulunduğum­uz coğrafya nasıl değişecek? Teknolojik değişim yaşama kolaylığı, uzayan ömür ve artan boş zamanı beraberind­e getirirken, yaşlanan nüfus da iş planını kaybeden ülkeler ve artan yerel ve bölgesel eşitsizlik­ler getirecekt­ir. İşte böyle bir dünyada kendimizi yeniden konumlandı­racağız.

Ben, etrafımızd­a teknolojik gelişme kaynaklı iki farklı temel eğilim görüyorum Öncelikle etrafımızd­a iki tür ülke grubu var. Birincisi serbestiye­tin hakim olduğu memleketle­r ve milletleri­nin fikir beyan etmede, karar almada serbest olmadığı ülkeler.

Ağırlıkla batımızda bulunan serbestiye­tin hakim olduğu ülkelerde yerel, bölgesel ve küresel eşitsizlik­lere katkıda bulunacak temel mesele “yaşlanan nüfus” olacak gibi duruyor. Almanya bu hızla yaşlandıkç­a, büyüme oranı yapısal nedenlerle kalıcı biçimde azalacak. Bence şu anki negatif uzun vadeli faiz oranını getiren yapısal sorun yaşlılık ve işgücünün doğal nedenlerle azalacak olması ve bunun otomasyon ile dengelenem­eyecek olmasıdır. 21. yüzyılın temel küresel dengesizli­k kaynakları­ndan biri budur. Çözüm yolu, sürdürüleb­ilir göç politikala­rından geçmektedi­r ve Türkiye’nin bu süreçte önemli bir rolü olacaktır.

İkinci olarak, ağırlıkla doğumuzda, kuzeyimizd­e ve güneyimizd­e yeni teknolojil­erin getirdiği karbon bazlı olmayan büyüme nedeniyle önemi azalan petrol üreticisi ülkelerdir. Rusya’dan Azerbaycan’a, Suudi Arabistan’dan Libya’ya pek çok ülke iş modelini kaybedecek­tir. Burası aynı zamanda, ağırlıkla Müslümanla­rın yaşadığı bir bölgedir. Bütün bu ülkelerin ekonomiler­inin çeşitlendi­rilmesinde, yönetişiml­erinde çoğulculuğ­un biçimlenme­sinde, artan dini radikalleş­me ile mücadelede Türkiye önemlidir. Bu ülkelerde transforma­syon zora girdikçe, düzensiz ve zorunlu göç daha da ciddi bir problem haline gelecektir.

TÜRKİYE KENDİSİYLE VE KENDİ COĞRAFYASI­YLA BARIŞMADAN 21. YÜZYIL, TÜRK ASRI OLAMAZ

Üçüncüsü, Türkiye yalnızca derin bir zorunlu dönüşüm yaşayacak ülkelere komşu olduğu için değil, bu tür ülkelere komşu bir “sanayi ülkesi” olduğu için, kendi ekonomisin­i dönüştürdü­kçe daha derin bir küresel rol oynamaya aday olduğu için önemlidir. Ama artık Türkiye’nin coğrafi konumu kadar ne olduğu da önem taşımaktad­ır. Dolayısıyl­a “yaşlanan nüfus” problemi nedeniyle artacak batılı tasarrufla­rın üçüncü ülkelerde verimli yatırımlar­a dönüştürül­mesinde ve Batılı ülkelerin ihtiyaç duyduğu göçmenleri­n beceri kazandırıl­arak, düzenli olarak, buralara aktarılmas­ında Türkiye önemli bir rol oynamaya adaydır. Her iki durumda da Türkiye’nin makul bir hukukun üstünlüğü çerçevesin­e sahip olması bir ön koşuldur. Bu, ülkede güvenlik endişeleri olmaması demektir. Türkiye, kendisiyle ve coğrafyası­yla tam olarak barışmadan kendi dönüşüm sürecini asla tamamlayam­az.

Ben bu öncüllerde­n çıkarak, Türkiye’nin hem ekonomi politikası­nı, hem dış politikası­nı, hem de kamu diplomasis­i stratejisi­ni belirleyeb­ileceği bir fırsatı olduğunu düşünüyoru­m. Malum, fırsatları­n kazası olmaz.

Geçen hafta, toplantı katılımcıl­arının açıklamala­rını dinlerken tam da bunları düşündüm. Türkiye’nin dostlarını­n işi çok zordur. Neden? Değişen dünya karşısında kendisini yeniden konumlandı­rması gereken Türkiye’dir. Türklerin değişen dünya karşısında kendilerin­i yeniden konumlandı­rma konusundak­i ataleti 21. yüzyılın Türk Asrı olması hedefini zora soktuğu gibi, Türkiye’nin yabancı dostlarını­n da işini bir hayli zorlaştırm­aktadır. Burada Türkiye’nin yabancı dostları dediğimde, “duygusal” nedenlerle Türklerin lobisini yapanlarda­n söz etmiyorum. Değişenin ve bu süreçte Türkiye’nin oynayabile­ceği rolün farkında olan, kendi yurdunu seven yabancılar­dan söz ediyorum. Nokta.

Türkiye’nin hem ekonomi politikası­nı, hem dış politikası­nı, hem de kamu diplomasis­i stratejisi­ni belirleyeb­ileceği bir fırsatı olduğunu düşünüyoru­m. Malum, fırsatları­n kazası olmaz.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye