Üreten ve tasarlayan ülke olmak zorundayız
Bursa TSO Başkanı İbrahim Burkay, Türkiye’nin kendi kendine yetebilen bir ülke olması için eski alışkanlıklarından sıyrılması gerektiğine işaret etti.
BURSA Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, “Gündem Özel” sorularımızı yanıtlarken, pandemi sürecinde imalatçı alt sektörleri destekleyecek, ara malı ve hammadde üretimindeki eksiklikleri hızla gidermek gerektiğinin ortaya çıktığına dikkat çekti. Burkay, “Ülkemizi üreten ve tasarlayan bir ülke konumuna taşımamız artık bir tercih değil zorunluluk haline geldi. Tıbbi cihazlardan gıdaya, savunma sanayinden tekstil sektörüne kadar tüm alanlarda çalışmalarımızı hızlandırmamız gerekiyor” dedi. BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’a sorularımız ve yanıtları şöyle:
Yerli üretime odaklanalım
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde temel ekonomik ihtiyaçları nerede oluşuyor sizce? Sanayide çok konuştuğumuz teknolojik dönüşümün neresindeyiz?
Ekonomi yönetimimiz son yıllarda özellikle dış ticaret açığına çözüm bulmak amacıyla stratejik alanlarda üretim altyapısına dinamizm getiren pek çok düzenlemeyi hayata geçirdi. Bu çalışmalarla birlikte üretim ve ihracat zincirinde daha fazla katma değer oluşturarak dışa bağımlılığın minimum seviyeye indirilmesini arzu ediyoruz. Özellikle pandemi sürecinde tedarik zincirindeki aksaklıklarla birlikte güçlü lojistik ve denizcilik işletmelerimize duyulan ihtiyaç bariz şekilde ortaya çıktı. Diğer taraftan imalatçı alt sektörlerimizi destekleyecek, ara malı ve hammadde üretimindeki eksikliklerimizi de hızla gidermemiz gerekiyor.
Pandemi süreci Sayın Cumhurbaşkanımızın yerlileşme ve millileşme konusundaki hassasiyetinin önemini de bir kez daha ortaya koydu. Ülkemizi üreten ve tasarlayan bir ülke konumuna taşımamız artık bir tercih değil zorunluluk haline geldi. Tıbbi cihazlardan gıdaya, savunma sanayinden tekstil sektörüne kadar tüm alanlarda çalışmalarımızı hızlandırmamız gerekiyor. Türkiye’nin kendi kendine yetebilen bir ülke olması için eski alışkanlıklarımızı terk etmeli, ithalatımızı kısıtlayıp yerli ve milli üretime odaklanmalıyız. Bursa’da başlattığımız dönüşüm hamlesiyle, dijital dönüşüm merkezimiz Model Fabrika, GUHEM, KOBİ OSB, TEKNOSAB ve BUTEKOM gibi ileri teknoloji atılımlarımız, üretim kabiliyetimiz ve nitelikli insan kaynağımızla Türkiyemizin ideallerinde en önemli aktör olmayı hedefliyoruz.
Ülkemizin deniz, demir, kara ve hava yollarının tamamını kullanabilmesi, yabancı yatırımcılara düşük üretim maliyetleri sunabilmesi, üretim kalitesinin ve insan kaynağının üst düzeyde olması en büyük avantajımız. Diğer taraftan artan faiz, yüksek enflasyon ve istikrarsız kur, reel sektörümüzün ayaklarında adeta birer pranga. Bir an evvel bu prangalarımızdan kurtularak, 2021 yılını risklere değil fırsatlara odaklanacağımız yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirmeliyiz. Demokrasi, ekonomi ve hukuk alanında başlatılan seferberliği de içinde bulunduğumuz koşullardan güçlenerek çıkmamız adına çok kritik ve değerli buluyoruz. Yatırımcımıza güven verecek bir reform programının hızla hayata geçirilmesiyle birlikte inşallah iş ve yatırım ortamı çok daha cazip hale gelecektir.
Yıkıcı değişim yaşanıyor
Son dönemlerde pek çok imza niteliğinde altyapı yatırımları yapıldı, devam da ediyor. Ancak, alt imalatçı sektörleri destekleyecek, ara malı ve hammadde üretecek sanayide büyük eksiklik var. Tedarik zinciri aksıyor. Ana sanayi ile alt sektörler karşı karşıya geldi. Güçlü lojistik ve denizcilik kurumlarımız, işletmelerimiz olmadığı için 8-10 büyük lojistik firmasının ağzının içine bakıyoruz ihracat yapabilmek için. Bunu nasıl çözeriz?
Türkiye son yıllarda ‘Büyük Proje Yatırım Teşvikleri’, ‘Stratejik Yatırımlar Teşvikleri’, ‘İVME Programı’ ve ‘Sanayide Teknoloji Odaklı Dönüşüm Hamlesi’ gibi programlarla ara malı ve girdi yatırımlarını desteklerken firmalarımızın markalaşma süreçlerini destekliyor. Bu projeler birbirinin alternatifi değildir ve sanayimizin bu destek mekanizmalarının tamamına ihtiyacı bulunuyor. Ekonomi yönetimimiz, ihtiyaçların karşılanması adına doğru tespitler yaparken kaynak dağılımını da doğru bir kurguyla gerçekleştirdi.
Ancak küresel pandemi ile birlikte yepyeni koşullar ortaya çıktı. Küresel tedarik zincirlerinde yıkıcı bir değişim yaşanıyor. Talep ve tedarik rotaları hızla değişiyor. Ülkeler kritik ürün stoklarını artırırken, ihracatlarını sınırlamaya başladı. Bu yepyeni koşullar, fırsatlarla beraber birçok sorunu da beraberinde getirdi. Bu sorunlar her ülkeye farklı şekillerde yansıyor. Bizler ise ülke olarak ara girdi tedariği, yüksek navlun fiyatları, konteyner sıkıntıları gibi yeni sorunlarla karşı karşıyayız. Bu sıkıntıların giderilmesi için özellikle ara girdi yatırımlarına büyük önem vermeye devam ederken, taşımacılık ve lojistik altyapısında da yerli ve milli güçlü firmalara olan ihtiyaç ortaya çıktı. Bu konuda da özendirici adımların atılacağına inanıyorum.
Bursa’nın yıldızı küresel ekonomide de parlayacak
Bursa, Türkiye için ne ifade ediyor? Türkiye’nin geleceğinde nasıl bir rolü olacak?
Bursa, tacirliğin ve Ahilik teşkilatının mayalandığı, aynı zamanda ekonomik kalkınmanın mihenk taşı olmuş nitelikte önemli bir şehirdir. ABD’nin keşfinden önce Koza Han’da dünya ticaretine yön veren, Pirinç Han’da gıda sektörünü buluşturup meslekler için Bakırcılar ve Bıçakçılar Çarşılarını inşa eden, kümelenme modelinin ve organize ticaretin en güzel örneklerini daha 14. yüzyılda ortaya koyan güçlü bir ticaret kültürüne sahibiz.
Bu köklü ticaret kültüründen aldığımız ilhamla otomotivden tekstile, gıdadan turizme kadar geleceğe dair zenginlik alanlarımızı ülkemizin kalkınma hedefleriyle doğru orantıda geliştirmek adına ‘Bursa Büyürse Türkiye Büyür’ inancımızı paylaştık. İş dünyamızdan üniversitelerimize, kamu kurumlarımızdan sivil toplum kuruluşlarımıza ve yerel yönetimlerimize kadar kentin tüm dinamikleri Bursa paydasında birleşti. Yakaladığımız sinerji, sahip olduğumuz üretim yeteneği ve insan kaynağımızla Bursa bugün, otomotiv, tekstil, makine ve kimya sektörlerinin oluşturduğu altyapıyla uzay, havacılık ve savunma sanayii alanında özgün projelere ev sahipliği yapan, yüksek teknolojili üretimin ve ihracatın merkezi olarak anılan bir kent kimliğine dönüştü. Düne kadar ekonomiler; ülkelerin rekabeti üzerinden belirleniyordu. Bugün kentlerin rekabeti daha önemli hale gelmeye başladı. Ülkelerin gelişmişliğini cazibe merkezi kentlerin belirlediği bir ekosistemde Bursamız, gerek BTSO liderliğinde hayata geçirdiğimiz TEKNOSAB, Model Fabrika, GUHEM ve BUTEKOM gibi projelerle gerekse de yerli ve milli otomobil projemiz sayesinde sanayisindeki dönüşüm hamlesiyle ülke ekonomimizin yönlendirici gücü olmayı sürdürecektir. Bununla birlikte koronavirüsün tedarik zinciri üzerindeki etkisi de bölgesel çözümleri ve Bursa gibi üretim merkezlerini ön plana çıkaracaktır. Diğer taraftan yeni otoban, hızlı tren, havaalanı ve lojistik merkezlerimiz de Bursamızın cazibe merkezi kimliğini artırıyor. Tüm bu gelişmeler ışığında Bursa, sadece ülkemizin değil, küresel ekonomide de yıldızı parlayan şehirler-den biri olacaktır.
RCEP ile birlikte oluşacak yeni ticaret blokları içinde Türkiye ve Avrupa Birliği’nin yeniden yakınlaşmasının bir zorunluluk haline geleceğine inanıyorum. Özellikle Almanya, İngiltere ve İtalya gibi ülkelere mevcut ihracat kalemlerine yenilerini ekleyebilmek adına önemli bir fırsat olarak da değerlendirebiliriz.