New Orleans’ta eklektik bir tarz: Bohem Creole.
Mükemmel bir denge, sofistike, kişisel ve davetkar bir iç mekan...
Biri çalışkan ve ayakları yere basan bir moda girişimcisi, diğeri kendisini bilime adamış bir akademisyen doktor. Birbirinden tamamen farklı iki mesleğe sahip bu iki insanı bol güneş alan bir New Orleans Creole kulübesinin içine yerleştirin, ortaya çıkan uyuma siz de şaşıracaksınız: mükemmel bir denge, sofistike, kişisel ve davetkar bir iç mekan...
Amerika’da kolonileşme döneminde Fransızlar tarafından kurulan, daha sonra İspanyol yönetimine geçen Louisiana eyaletinde doğup büyüyen kişileri Avrupa’dan veya dünyanın diğer kesimlerinden gelenlerden ayırmak için 18. yüzyılda kullanılmaya başlanan ‘doğma büyüme buralı’ anlamındaki ‘créole’ terimi daha sonra özellikle eyaletin güneyindeki şehirlerde yerleşik Afro-Amerikalılarla Avrupalı beyazların evliliğinden doğan neslin çok kültürlü, çok renkli doğasını anlatmak için kullanılmış. Daha sonra Creole kültürü ABD’nin diğer güney eyaletlerine yayılmış. Günümüzde bu terim, daha geniş anlamıyla bölgede yaşayan tüm etnik grupların birbirinden etkilenen ortaya karışık kültürünü tanımlamak için kullanılıyor. Özellikle Creole mutfağı, bir kültürler karması olarak dünyaca ünlü.
Louisiana’nın güneyi denince ilk akla gelen şehir malum New Orleans. Jeanne D’Arc’ın İngilizlerin elinden kurtardığı, aynı adlı Fransız hanedanına ev sahipliği yapmış Orléans şehrinin ‘yeni’sini Amerika’nın bu güney eyaletinde kuran kolonici Fransızların kültürü ve dili, zaman içinde melez bir nesil olan Creole (Kreol) insanlarının ortak dili, kültürü haline gelmiş ve buradan günümüze ulaşmış. Siyahi Amerikalıların isimleri neden hep Fransızca diye merak ediyorsanız, bilin ki, o kişilerin dedeleri, ataları mutlaka bu bölgeyle ilişkili. Örneğin geçen yıl atalarından birinin kölesine aşık olup onunla evlenen beyaz bir erkek olduğu açıklamasını yapan Beyoncé, isminin sonundaki aksanlı -é- harfinden de anlaşılacağı üzere Creole kültürünün hakim olduğu komşu şehir Houston’da doğup büyümüş.
New Orleans’a özel bir mimari stil olarak bilinen Creole kulübeleri, birbirine bitişik düzende inşa edilmiş, genellikle parlak renklere boyalı lambri cepheli 1,5 katlı, üçgen çatılı, karma stilde cephe süslemelerine sahip yapıların genel adı. Kesintisiz tek mekan
‘İKİMİZ DE RAPÇİ TUPAC’IN HAYRANIYIZ. KAHVE SEVER İNSANLARIZ, AYRICA BİR HİKAYESİ, TARİHİ OLAN OBJELERİ SEVİYORUZ. EVİMİZ ACAYİP RUH HALLERİMİZE
GÖRE DEKORASYONU SÜREKLİ DEĞİŞEN, DÖNÜŞEN CANLI BİR ORGANİZMA GİBİ. ’
olan alt kattaki yaşam alanlarında yaklaşık 3,5 metre tavan yüksekliği ve buna uygun pencerelerle Fransız stili çift kapılar standart. Üst kat ise eğimli çatının altına yerleştirilmiş daha alçak tavanlı yatak odalarının ve banyonun yer aldığı bölüm.
Louisiana eyaletinin baş şehri olan Baton Rouge’da doğup büyüyen Hint asıllı Swathi Narra, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşadıktan sonra eşiyle birlikte, aile evinden sadece 1,5 saat uzaklıkta yer alan ve ‘dünyanın tartışmasız en güzel yeri’ diye nitelediği New Orleans’a yerleşmiş. 2003 yılında New Orleans’ta genetik üzerine master yaparken şehre aşık olan eşi Indianalı Jay Miller ise, okulun ardından bir gün buraya dönmenin mutlaka bir yolunu bulacağına dair kendine söz verdiğini hatırlıyor. Jay 2016’da şehirdeki bir üniversiteden araştırma bursu kazanınca çift ‘bir gün mutlaka’ ile başlayan New Orleans’ta birlikte yaşama hayallerini gerçekleştirme şansı bulmuş.
Hint giyim satış ve kiralama şirketi Luxemi’nin eş-kurucusu Swathi, kendisine hem Hint hem de Creole kökeninden yadigar olan estetik değerleri; evinde rengarenk tekstiller, cüretkar desen ve dokular, eşsiz sanat eserleri ve pirinç dekoratif objelerle ifade etmiş. İlhamını geleneksel Hint kıyafeti sarinin renk kombinasyonlarından, siyah beyaz aile fotoğraflarının duygusundan ve sık sık çıktığı seyahatlerden topladığı eski çatal bıçak ve tabakların form ve desenlerinden alıyor.
Bir doktora öğrencisi olan Jay’in ise en büyük tutkusu üzerinde uzmanlaştığı tıp bilimi ve bahçecilik. Evin giriş katında yer alan ofisinin duvarlarını süsleyen anatomik çizimler, kurukafalar evin diğer bölümlerine de yayılmış. Yetişkin hayatında ilk kez kendisine ait bir arka bahçeye sahip olan Jay Miller, burada bitkilere olan sevgisini tam anlamıyla ifade etme ve sergileme imkanı bulmuş. Jay, ‘sihirli peri bahçemiz’ dediği arka bahçede sık sık kendisini şımartıyor. Keskin Louisiana güneşi altında gün boyu yılmadan çim biçen, çiçek diken, bitki budayan ve tohum eken bilim adamı, akşam saatlerinde uçuşan kelebekler ve yakınlardaki stüdyolarda prova yapan caz gruplarının keyifli müziği eşliğinde bahçesinin tadını çıkarıyor. Bununla birlikte Jay’in yeşile olan ilgisi dış mekanla sınırlı kalmamış. Evin tüm odalarını saran büyük ev bitkileri, kesme çiçek ve yapraklar iç mekana hayat veriyor. Yaklaşık 200 metrekare büyüklüğünde, 3 oda ve L şeklinde geniş bir yaşam alanına sahip ev kiralık olduğu ve hali hazırda tadilattan geçmiş olarak teslim aldıkları için içeride ciddi anlamda bir yenileme yapmalarına gerek kalmamış. Swathi, evin gün boyu doğal ışık alması sebebiyle duvarlarda koyu renk denemeleri yapmayı aklından geçirmiş ama sonra orijinal halinde bırakmaya karar verip mobilya ve tekstillerle renk lekeleri yaratmayı uygun bulmuş. Bu şekilde evin çok daha ferah, olduğundan daha büyük ve tenha göründüğünü söylüyor. Eve gelen her arkadaşının şaka yollu ‘Airbnb’de evi kiralıyor musunuz?’ sorusuna çift gülerek ‘Hayır ama isterseniz gelip bizimle kalabilirsiniz’ şeklinde yanıt veriyor.
Küresel olduğu kadar kişisel ve konfor odaklı bir stile sahip olan evde Swathi ve Jay’in karakterlerini, ilgi alanlarını yansıtan dekoratif elemanlara yer verilmiş. Fas’ın Riyadlarından, Meksika’nın
butik otellerinden ve Hindistan’ın bungalovlarından ilham aldığını söyleyen Swathi, ‘Ayrıca New Orleans’ın kendine has, eşsiz mimarisinden çok etkileniyorum. Koleksiyonlarımda Hint etkisini Fransız hassasiyetiyle birleştirmeyi seviyorum. Beklenmedik renk kombinasyonlarını, özellikle Hint geleneksel giysisi sari ve genel Hint tekstillerini çok ilham verici buluyorum. Bütün bunlar her dokunduğuma estetik anlamda yansıyor. Örneğin yatak odamızdaki tekstillerin renklerini belirlerken, bir düğünde gördüğüm davetlinin giydiği şalvardan esinlendim.’
Evin en sevdiği yanının kocaman pencerelerden girip iç mekanı gün boyu yıkayan gün ışığı olduğunu söyleyen Swathi, çoğunlukla evden çalıştığı için içerinin aydınlık olmasının kendisi için büyük bir motivasyon kaynağı olduğunu, bu sebeple evi görür görmez ‘Evet’ dediğini anlatıyor. Siyah beyaz, eski aile fotoğraflarıyla doldurduğu duvarın da onun için özel bir önemi var. ‘Onları her gittiğimde Hindistan’daki aile üyelerinden ya da Jay’in Indiana’daki ailesinden topluyorum. Duvardaki fotoğrafları zaman zaman değiştirip hem farklılık yaratmış, hem de elimdeki tüm fotoğrafları sergilemiş oluyorum. Bence bir evi kısa yoldan kişiselleştiren detay içindeki sanat eserleridir. Her ne kadar mobilyaların çoğu büyük zincir mağazalardan seçilmiş olsa da bunları bir araya getirirken kendi zevklerimi ön planda tuttum ve bunu eşsiz sanat eserleriyle destekledim. Sanat eseri deyince bunun mutlaka özel galerilerden alınan çok pahalı eserler olması gerekmiyor. Yerel sanatçıların imzalı baskıları, ikinci el mağazalarda satılan yağlı boya tablolar da bence bir evin atmosferini beklenmedik şekilde değiştiriyor.’
‘JAY BIR BILIM ADAMI. DUVARDAKI AKCIĞER ÇIZIMLERI, KURUKAFALAR VE CHARLES DARWIN’IN SIYAH BEYAZ RESMI ONUN BU KARAKTERINI YANSITIYOR. BEN ISE CANLI TEKSILLERI, BENZERSIZ SANAT ESERLERINI VE PIRINÇTEN YAPILMIŞ
HER ŞEYI ÇOK SEVIYORUM.’ SWATHI NARRA