NURAY ADA İLE KISA KISA…
Eviniz mi sizi yansıtır, atölyeniz mi? Her ikisi de. Evde çok zaman geçiremiyorum ve atölye düzeninde oldukça titizim. Her ikisinde de, az eşya, sakin ışık, güzel koku ve müzikle kuşatılmayı seviyorum. Fazla ışık, fazla renk, tercihim değildir; bir de insan kalabalığı yorar beni.
Akşam eve gelmek mi, sabah atölyeye gitmek mi daha güzel? Atölyeye hep koşturarak gidiyorum. Yapılacaklar listesini kafamda döndürerek, fırından nasıl çıkacaklar merak ve endişesiyle fırlıyorum evden. Renk seçimleri, dene-yanıl diyalogları işimin eğlenceli kısmı. Eve dönüş ise, ödevlerin bir çoğunu halletmiş, dışarıya kendimi kapatmayı haketmişlik gibi.. Bu da fena değil!
Ev sizce nedir? Aslına rücu etmek. Yani kendi kişiliğimle başbaşa kalmak. İşim gereği hep gerginim. Kusursuz iş yapma titizliğim, gelenim gidenim... Çoğunluk ticari ziyaretler. İşin bu kısmı beni zorluyor ve yoruyor. Fiyat vermek, karşılıklı ikna diyalogları… Bunları geride bırakıp eve dönmek kozaya girmek gibi; susmak, yayılmak... Sabahın karanlığında kahve kokusu, annemin hazırladığı kahvaltı, canım isterse tarla gibi dağıtmak, genelde estetik düzeni korumak.
Evinizde görmekten vazgeçmediğiniz objeler nelerdir? Öncelikle kardeşimle birlikte çekilmiş siyah önlüklü ilkokul fotoğrafımız. Bu fotoğraf, ona olan özlem ve nefis geçen çocukluğumun bir simgesi. Selen Özus’un metalden çalıştığı elleri, Art Nouveau gümüş çaydanlık ve salonumda kokusunu hiç eksik etmediğim beyaz lilyumlar. En sevdiğiniz renk, koku, şehir ve müzik? Siyah-beyaz, malta eriği çiçeği kokusu, New York, Bill Evans (Peace Piece), Esbjörn Svenson Trio (From Gagarin’s Point of View), Keith Jarrett (Koln Concert).