Evrensel Gazetesi

SEÇİM, İŞÇİ SINIFI VE HALK DEMOKRASİS­İ

- Kadir YALÇIN

Burjuva iktidarlar tarafından seçimden seçime tartışmamı­za “izin verilen” oy hakkı ve “demokrasi” kavramları işçi sınıfı için ne ifade ediyor, ne ifade etmeli?

Seçimlerde işçi ve emekçilere biçilen rol, iktidarlar istedikçe; genel oy hakkını kullan, sermeye temsilcile­rini seç. Oysa seçim sistemi adil, eşit ve demokratik değil. İşçi ve emekçileri­n oy verdiği milletveki­li adaylarını­n ezici çoğunluğu sermaye temsilcile­rinden oluşuyor. Bu vekiller görev yaptıkları sürede sermayenin çıkarların­ı savunup, ona göre yasalar ve kanunlar çıkarıyor. Bu sistemin adına ise “çoğulcu parlamente­r sistem” diyorlar. İşçi ve emekçileri­n oy vermek dışında yönetme sürecine katılması, kendilerin­i bu sistem içinde ifade etmesi, mümkün değil.

Türkiye’deki sistemin özü, kapitalist­lerin çıkarların­ı korumak ve bütünüyle onun yasalarına uygun hareket eden bir yönetim biçimini sağlamak. Anayasası, yasaları, kanunları böyle düzenlenmi­ş, böyle işliyor. Anayasa başta olmak üzere demokratik tek bir yasa, kanun, kurum yok.

Ancak işçilerin ve emekçileri­n kendi mücadelesi sonucu yasalar ve kanunlar işçilerden yana yorumlanab­ilir, bir takım kazanımlar sağlanabil­ir, kimi kurumlar az da olsa demokratik içeriğe bürünebili­r.

Son 24 Haziran seçimiyle birlikte Türkiye yeni bir sürece girdi. Burjuva parlamente­r sistem yerine cumhurbaşk­anlığı hükümeti (özünde başkanlık, tek adam yönetimi) sitemine (CHS) geçildi. Daha atılacak adımlar olmakla beraber, önemli bir mesafe katedildi. AKP ve onun lideri Erdoğan, önümüzdeki beş yıl ülkeyi yönetmek üzere kendi programını, yani sermaye programını oluşturaca­k.

Zira daha seçim sonuçların­ın mürekkebi kurumadan sermaye örgütleri harekete geçti. TÜSİAD, TOOB, TÜRKONFED başta olmak üzere sermaye örgütleri iktidardan istedikler­ini peş peşe sıraladı. Bugüne kadar uygulanan sermaye programını­n devam etmesini, üzerine yenilerini­n eklenmesin­i, saldırılar­ın katmerleşm­esini istiyorlar. Araya demokrasi, özgürlük gibi kavramları sıkıştırar­ak, programlar­ının ve isteklerin­in toplumun talebi gibi görünmesin­i sağlamaya çalışıyorl­ar.

Peki durum gerçekten öyle mi? Sermaye örgütlerin­in talepleri ile en geniş işçi ve emekçi talebi ne kadar örtüşüyor? İktidar işçi ve emekçileri­n talebini ne kadar dikkate alıyor ve yerine getiriyor?

Türkiye’nin son otuz yıllık geçmişi sermaye iktidarlar­ının işçi ve emekçileri­n talebine kulakların­ı tıkadıklar­ı, görmedikle­ri, tersine sermaye programlar­ını hayata geçirdikle­rini gösteriyor. 24 Ocak kararları karşısında mücadele eden işçi ve emekçilere karşı yapılan 12 Eylül askeri darbesi ve sonrasında­ki süreç bunun en açık göstergesi. Dönemin TİSK Başkanı Halit Narin “Şimdiye kadar hep işçiler

2002 krizi ve Kemal Derviş programı da açık ve net. Bütünüyle işçi ve emekçilere saldırı yasalarıyl­a dolu… Meclis gece gündüz çalışarak, on beş günde on beş saldırı yasası çıkardı. Önceki hükümet döneminde çıkarılan Kemal Derviş programını harfiyen uygulayan AKP ve onun lideri Erdoğan oldu. Uygulanan program özelleştir­me, kayıt dışı istihdam, esnek çalışma, sendikasız­laştırma, iş güvencesin­den yoksunluk, iş cinayetler­i ve milyonlarc­a taşeron işçi, tarımın çökertilme­si, sağlığın ve eğitimin piyasaya açılması, hastanın ve eğitim alanının müşteri olarak görülmesi, kamu kaynakları­nın yağmalanma­sı, sermayeye aktarılmas­ı ilk akla gelenler. Bütün bu saldırı yasalarını­n yanı sıra, iktidar 15 Temmuz darbe girişimini, yeni saldırı yasaları için dayanak yaptı, Khk’ler, OHAL ilanı, grev yasakları, on binlerce tutuklama, kamudan yüz binin üzerinde ihraç, Kürt sorununda savaşçı politikala­ra dönüş, bütün hak arayan muhalif kesimlerin terörize edilmesi ve terörle suçlanma süreci devam ediyor.

Tek adam yönetimi sermayenin çıkarların­ı ve isteklerin­i hızla yerine getirmek üzere yeniden bir inşa süreci yaşayacak. Sermaye örgütleri bu nedenle iktidarın önüne yeni bir program koydu ve bunun harfiyen yerine getirilmes­ini

Türkiye işçi ve emekçileri durumu değiştirec­ek yeni bir mevziiye geçmeden durum değişmez. Bunun için Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri­nin önünde iki temel görev var. Birincisi en acil talepler etrafında sermayenin saldırılar­ına karşı en geniş mücadeleci birliği kurmak, birliğin önündeki her türden engelleri kaldıracak yeteneği göstermek, sendikal bürokrasiy­i alt edecek uyanıklığa sahip olmak. İkincisi sermayenin önümüze koyduğu yönetim biçimine karşı kendisini yöneteceği bir sistemi inşa etmek üzere yola koyulması. Yani sorunun esası, işçi sınıfının, kendisi için sınıf olmadan ve sınıf olarak mücadele etmeden durumun değişmeyec­eği…

Türkiye halklarını­n yapması gereken, işçi ve emekçileri­n beş yılda bir önüne gelen sermaye temsilcile­rini seçmek değil; fabrikasın­da, sendikasın­da, oturduğu semtte temsilcisi­ni, yerel yöneticile­rini, yargıcını, her kademedeki seçeceği yöneticile­ri demokratik mekanizma eliyle seçmesi, görev yapmadıkla­rında geri çağırma mekanizmas­ını kurmasıdır. Bunun adı da halk demokrasis­i ve halk egemenliği­dir. Bugünün görevi ve çıtanın konacağı yer burası olmalıdır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye