HABERİN İÇİNDEN
olarak değiştirildiği gibi bu kurumlara tanınan tüm yetkiler de cumhurbaşkanına aktarıldı.
Kararnameyle yasalardaki adlandırmalar, başbakan ve bakanlara ait yetkilerin cumhurbaşkanına devredilmesi olarak ifade ediliyor. Yani bu değişiklikler ile sadece kağıt üstünde bir yapılmıyor; aslında
yeniden düzenleniyor. Daha açık bir ifadeyle devletinin inşasında resmi olarak çok önemli bir adım atılıyor.
Bu önemli adımın ne olduğu ise (Tam da kurulmak istenen düzenin ruhuna uygun olarak) kamuoyunda tartışılarak değil, tersine tamamen kapalı kapılar arkasında belli bir ekip tarafından bir gece yarısı yayımlanan kararname ile gündeme getiriliyor.
DEVLET, ‘TEK PARTİ ŞİRKETİ’NE DÖNÜŞÜYOR
Kuşkusuz ki, kararnamenin uygulanması sırasında neler yaşanacağı daha açık görülecektir. Ancak şunları şimdiden biliyoruz: 1- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en önemli hayallerinden birisi; şirket yönetir gibi devlet yönetmektir. Yani devletin bir şirket gibi çalıştırılmasıdır. Burada büyük şirketin CEO’SU da kendisidir! 2- Erdoğan’ın diğer hayali ise, ifadesi olarak devletin kurumlarında
başka bir söyleyişle Nitekim Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya’da Başbakanlık personeli ile vedalaşırken
diyor. Çünkü, yayımlanan kararname ile artık memurların, çeşitli maddelerindeki
geçersizdir.
ifadeleri Bunu bilen Başbakan Yıldırım’ın Çankaya’da Başbakanlığa bağlı çalışan memurlara son sözü;
biçiminde oluyor. Ama aynı Başbakan; Başbakanlığın 2 bin 168 personeline ilişkin anket formu dağıttırıyor. Ama form bir aldatmaca! Çünkü adındaki büyük olarak hiçbir iş güvencesine sahip değiller. Bu yüzden de CEO nerede isterse orada çalışmak zorundadırlar. Yani,
gibi itirazlar artık tamamen aittir! Dolayısıyla sadece memurların da görüşünü almış görünmek içindir. Ki, bu anket formları da sadece personele dağıtılmıştır. Sözleşmeli personelin akıbetinin ne olacağını kimse bilmiyor! Çıkarılan kararname ile cumhurbaşkanı, bütün bakanlıklarda, -müsteşarından memuriyete yeni girmiş olanına kadar- bütün personeli yeniden görevlendirme yetkisi almıştır.
BÜROKRASİNİN PARTİZANLAŞTIRILMASI HAMLESİ
Bu Khk’nin bürokrasinin yeniden yapılandırılmasında ikinci önemli sonucu da; en önemli dayanağı inşa etme olacak olan yetkisini de tanımış olmasıdır.
Çünkü böylece tüm personeli yeniden istihdam etme yetkisini alan cumhurbaşkanı,
rejiminin olmazsa olmazlarından olan devletin kurumlarında yukarıdan aşağı, kilit noktalarından başlayarak parti kadrolarını yerleştirebilecektir. Ki, yukarıdan başlayan bu
üst bürokrasi tarafından aşağı doğru da yayılacaktır.
Elbette bu kadrolaşma ve onlar tarafından yapılacak tayin ve terfiler, ve öteki geleneksel kriterleri umursanmadan yapılacaktır. Ki, bunu AKP hükümetlerinin 16 yıllık iktidarı boyunca önemli ölçüde yaptığını biliyoruz. Yasalara ve kamu emekçilerinden gelen direnişe rağmen bunun yapılmış olması, “tek adam” rejimine geçildikten sonra bu yetkinin sonuna kadar
doğrultusunda kullanacağını göstermektedir.
Burada belki yakın gelecek açısından MHP bir rahatsızlık gösterebilir. O durumda
için Mhp’lilere de belirli bir kontenjan tanınarak, engellemenin desteğe dönüşeceği öngörülebilir. Hatta Akp’nin orta vadede MHP’LI kadroları kazanmayı da gözeterek bu sorunu çözebileceğini söylemek yanlış olmaz.
‘TEK PARTİ İNŞASI’NA KARŞI MÜCADELE SÜRECEK
Evet, bu son KHK ile “tek parti devletini inşa yetkisi verilmiştir. Ama; bu yetkinin hayata geçirilmesi “çıkarılması” kadar kolay olmayacaktır. Çünkü; bir yanda son çeyrek yüzyıl içinde hakları için mücadele etmiş, sendikalarını kurmuş olan kamu emekçileri; bütün kazanımlarının yok edilmesine göz yummayacaklardır.
Dahası Türkiye’nin demokrasi güçleri, tek adam rejimine karşı olan güçleri, elbette ki “Madem kararname yayımlandı, artık “tek parti tek adam rejimi” için atılan adımlara boyun eğelim” de demeyeceklerdir. Tersine emekçiler, kazanımlarını korumak için “tek parti rejimi”ne karşı mücadelelerini sürdüreceklerdir.
Bu yüzdendir ki, “Tek adam rejiminin inşası öyle masa başında kararnamelere, yönetmeliklere döküldüğü kadar kolay olmayacaktır. Hele de uygulamada sorunlar çıkıp, her şeyin eskisinden bile kötü hale geleceği anlaşıldıkça direncin daha da büyüyeceğini söylemek yanlış olmaz.
Kısacası bu kararname üzerinden cumhurbaşkanına tanınan yetkilerle sadece 5 bin dolayında yasa maddesinde değişiklik zorlanmamış; en başta 657 sayılı Devlet Personel Yasası’nın kamu emekçilerine tanıdığı haklar da fiilen ortadan kaldırılmıştır.
SENDİKALAR NE YAPIYOR?
AKP Hükümeti ve Erdoğan benzer uygulamaları OHAL kararnameleriyle son iki yıldır yapıyordu. Şimdi ise OHAL olmadan bütün yetkileri
aktararak yapıyor. Bu yüzden de 657 sayılı Yasa belki “Orada duruyor” görünecektir ama pratikte bir işlerliği olmayacaktır. Ve elbette “yeni sistem” kendisini yeterince güçlü hissettiğinde, 657 sayılı Yasa’yı da resmen kaldıracak (Ya da ihtiyacına göre yenileyip) ve bunun yerine “tek adam”ın yönettiği “adı devlet olan şirketin çalışanları yasası”nı çıkaracaktır!
En azından hayal edilen budur.
diye sorulursa, bu konuda KESK başta olmak üzere bazı sendika merkezlerinden çeşitli itirazlar gelse de kamu emekçilerinin ve Türkiye’nin emek güçlerinin, bu ciddi tehdide karşı yığınları mücadeleye çekecek ciddi girişimler örgütlediğini söylemek de mümkün değildir. Tersine bu alandaki tepkiler bazı
etmeyi aşamamıştır. Burada özellikle de kamu emekçilerinin yarıdan fazlasının üye olduğu Memur Sen’in ne yapacağı da herhalde kamu emekçileri tarafından dikkatle izlenecektir.
Kaldı ki kamu emekçilerinin haklarını yok sayan bu girişimler sadece kamu emekçilerini değil işçileri ve onların sendikalarını da kamu emekçileri sendikaları kadar sorumlu kılmaktadır.