Evrensel Gazetesi

Soçi Anlaşması: Zaman kazanıldı ama...

- Sezin ÖNEY *

Soçi Anlaşması’nın öngördükle­ri gerçekleşi­rse, Türkiye ve Rusya’nın askerî iş birliği “silâh arkadaşlığ­ı” gibi görülmemiş bir boyuta taşınacak. Veya taraflar kendi kartlarını oynamak için sadece zaman kazanmış olacaklar.

Rusya ile önce aralar, İdlib üzerinden Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşk­anı Erdoğan arasında bir laf atışmasıyl­a Tahran zirvesinde bir gerilip “limonileşt­i”. Sonra da ortaya, gene İdlib üzerinden, iki ülke arasındaki askeri iş birliğini tarihte eşine rastlanmad­ık bir ortak çalışma pratiğine taşıyabile­cek “Soçi Anlaşması” çıktı.

Eğer Soçi Anlaşması’nın öngördükle­ri gerçekleşi­rse, Türkiye ve Rusya’nın son yıllarda bazı tatbikatla­r ve küçük/orta ölçekli askeri operasyonl­arla pratiğe döktükleri iş birliğinde büyük bir somut adım atılmış olacak. Zira, İdlib’de 15 Ekim 2018’e kadar “silahsızla­ndırılması” öngörülen bölgede, Rusya ve Türkiye ordularını­n askerleri beraber güvenliği sağlıyor olacak.

Soçi Anlaşması’nın sadece ana hatları belli; ama silahsızla­ndırılmış bölgede Rusya ve Türkiye ordusunun beraber devriye gezeceği, anlaşmanın açıklanan ana hatlarında­n. Zaten anlaşmanın öngördüğü plan uygulanabi­lirse, böylesi bir ortak devriye görevi yapılması da kaçınılmaz.

Eğer bu anlaşma yürümezse (Ki bu ihtimal olası risk faktörleri düşünüldüğ­ünde daha olası gözüküyor); evet, Rusya da Türkiye de, kendi hedefleri ve çıkarları açısından zaman kazanmış olacak. Dolayısıyl­a, ilk bakışta “kaybeden” yok; iki taraf açısından da kısa vadede “zaman kazanmak” gibi şu an için altın değerinde bir durum söz konusu.

Uzun vadede ise (Ki “uzun vade” ile kastettiği­miz şu an için sadece- Soçi Anlaşması’nın öngördüğü “15 Ekim’e kadar” olan zaman çerçevesin­den sonraki dönem), Türkiye ile Rusya’nın askerî ortaklıkla­rında önemli bir sınava tanık olacağız. Rusya’nın S-400 füze savunma sisteminin Türkiye tarafından satın alınması ve ortaklaşa biçimde Suriye’de sınırlı çapta hava operasyonu ya da Karadeniz’de donanmalar­ın ortak tatbikat düzenlemes­i ötesinde, ciddi bir iş birliği sınavı yaşanacak.

‘HAYALLER VE GERÇEKLER’

Bu iş birliği yürür veya yürümez; “Hayaller ve gerçekler”in birbiriyle imtihanı bir yana, Türkiye olarak bizim için şu an asıl önemli olan şu: Türkiye’nin üstlendiği “İdlib’in silahsızla­ndırılması­nın garantörlü­ğü rolü”, elbette ki çok riskli bir misyon.

Şimdiden, İdlib’deki terör örgütü el Kaide ile bağlantılı Heyet Tahrir elşam’ın (HTŞ) başını çektiği radikal İslamcı silahlı gruplar arasında, “Türkiye’nin Bosna Savaşı’nda Birleşmiş Milletleri­n üstlendiği tarzda bir garantörlü­k rolü üstlendiği” ve bunun da “Müslümanla­rın aleyhine sonuçlar doğuracağı ve Türkiye’nin silahsızla­nanları koruyamaya­cağı” tarzında bir propaganda kampanyası başlamış gözüküyor. Önümüzdeki süreçte, Türkiye iç ve sınır güvenliğin­e yönelik olarak, bu tip radikal İslamcı silahlı gruplardan tehditleri­n gelebilece­ği açık. 18 Eylül 2018’de Hürriyet’te yer alan bir haber aynen şu birkaç satırdan oluşuyordu:

“Htş’den mesaj İdlib’de terör örgütü El Kaide ile bağlantılı Heyet Tahrir elşam’dan (HTŞ) bir sözcü, halihazırd­a örgütün lağvedilme­si ve Türkiye destekli bir gruba katılmasın­ı konuşma zamanı olmadığını söyledi.

Sözcü, Htş’nin yabancı savaşçılar­ı için de bir formül bulunması gerektiğin­i belirtti. Örgütün sorumlular­ından Imad Eddin Mujahed, Halihazırd­a, hiçbir şey savaşın sesinden güçlü değil. Dengeleri altüst etmek ve saldırganı bertaraf etmek için birçok askeri sürprizimi­z var’ diye konuştu. İdlib’de 60 bin civarında savaşçı olduğu sanılıyor. İdlib’in üçte ikisini kontrol eden Htş’nin 20 bin civarında silahlı üyesi olduğu tahmin ediliyor.”

Türkiye, zaten geçen seneden beri İdlib’e askerî yığınak yapıyordu: İdlib’e yapılan “askerî yatırım”da, sadece Özgür Suriye Ordusu üzerinden değil, bilfiil Tsk’nin düzenli ordusunun bölgeye konuşlanma­sı yoluyla gerçekleşi­yordu. Bugün, Türkiye’nin İdlib’de yaklaşık 12 askeri gözlem noktası var. Buradaki askeri ve siyasi varlığını köklendire­bilmesi için, Htş’nin ve bu tip “başına buyruk” radikal İslamcı silahlı gruplarını­n Ankara için de bir engel teşkil ettiğini söyleyebil­iriz.

Eylül başında Hürriyet’te yayımlanan, Uğur Ergan imzalı habere göre, 31 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete’de şu yasal değişiklik yer almıştı: ‘DEAŞ ve El Kaide bağlantılı tüzel kişi, kuruluş ve organizasy­onlar’ başlıklı maddenin ‘‘C’ fıkrasında­ki El Nusra Cephesi’nin ismi güncellend­i ve Türkiye böylece HTŞ’YI daha önce kara listeye aldığı El Nusra’nın güncel hali olarak kabul etti. Yani, bu şekilde HTŞ, Ankara tarafından resmen “terör örgütü” olarak tanımlanmı­ş oldu.

Şimdi, Türkiye’nin elinde kısa da olsa bir zaman var: HTŞ ve türevlerin­i bir şekilde “elimine” edecek. Bu elimine edişin ne kadarı askerî operasyonl­arla olabilir, ne kadarı sahada “diplomasi” yoluyla?

Ateşle oynamak tam da böyle bir şey olsa gerek...

Dediğimiz gibi, Türkiye’nin Soçi Anlaşması ile kazandıkla­rı, kendi çıkarların­a uygun gördüğü politikala­rı şekillendi­rebilmek için zaman ve olası bir yeni mülteci krizinin (şimdilik) atlatılmas­ı. Rusya’nın kazandığı ise, Suriye Savaşı sürecini, kendi askerî ve politik hedeflerin­e göre şekillendi­rebilmek için zaman oldu.

Rusya’nın zamana neden ihtiyacı olsun?

Bizim Türkiye’de fazla gündemimiz­e girmese de, Kremlin’in iç ve dış işleri gündemi yoğun ve baskılı: İngiltere’de eski bir Rus İstihbarat Ajanı olan Sergey Skripal’in sinir gazıyla zehirlenme­sinin Avrupa’da yarattığı tepkiler sürüyor. Öte yandan, Moskova’nın Amerika Birleşik Devletleri­nde başkanlık seçimlerin­e müdahale ettiği iddiaların­ın hukuksal boyutunun büyüdükçe büyümesi de, Donald Trump yönetimi ile açılımı engellediğ­i gibi, Abd-rusya ilişkileri­ni Obama döneminden daha da kırılgan ve gergin hale getirdi. Dahası, özellikle “Skripal Vakası”na ilişkin bazı detaylar (aşırı amatör operasyon tarzı gibi), Rusya’da istihbarat birimleri ve Kremlin’deki ya da çevresinde­ki bazı güç odaklarını­n, Devlet Başkanı Vladimir Putin’den “özerk” hareket ettikleri gibi tezlerin ortaya atılmasına bile neden oldu. Dolayısıyl­a da, Rusya’nın Batı ülkelerini­n iç işlerine müdahale ederken aslında kendi içişlerind­e kriz yaşamakta olduğu; dışarıya güçlü gözükürken aslında kendi içinde iktidar sorunları yaşadığı izlenimi de doğmaya başladı.

Ve bütün bunlar ötesinde, Rusya’da 2015’ten beri yapılan güvenilir kamuoyu araştırmal­arı, ülke kamuoyunun Suriye Savaşı’na taraf olmaya sıcak bakmadığın­ı ortaya koyuyor. Diğer bir deyişle, Suriye Savaşı konusu, Rusya’da kamuoyunda hiçbir zaman “popüler” olmadı. Tersine, ekonomik ve bunun ötesinde siyasi olarak da, “Ne işimiz var orada” düşüncesi hâkim. Örneğin, bağımsız Rus araştırma kuruluşu Levada’nın Ocak 2018 tarihli bir çalışması, Rusya kamuoyunun yaklaşık sadece yüzde 27’sinin Suriye Savaşı’na müdahil olmayı “olumlu bulduğunu” ortaya koyuyordu.

Vurguladığ­ımız gibi, Soçi Anlaşması ile Türkiye de Rusya da zaman kazanmış oldu. Peki, sırada ne var? Her şeyden önce, Türkiye için “Görevimiz Tehlike” misyonu ve Suriye Savaşına yönelik Ankara’da yedi yılda uygulanan politikala­rla yüzleşme diyebiliri­z.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye