‘Ahmed Arif bu ülkede üvey evlat muamelesi görmüş bir şairdir’
YAZAR ŞEYMUS DİKEN:
Şeyhmus Diken, “Hasretinden Prangalar Eskittim”in yayımlanışının 50. yılı anısına, “Ahmed Arif; Abisi Olmak Halkının” kitabını kaleme aldı. Diken; kitapta sadece Diyarbakır’ın değil halkının abisi olan Ahmed Arif’i yazdı. Ahmed Arif’in bilinenlerinin yanı sıra dostlarının dağarcığında kalmış hatıralarını aktaran Diken çalışmasında usta şairin izini sürdü.
Şeyhmus Diken’le yeni kitabı üzerinden; hasretinden prangalar eskiten, ay karanlık gecede sevdası terk etmeyen, otuz üç kurşunu yazan ve halkının abisi olan Ahmed Arif’i konuştuk. Ahmed Arif’in yeteri kadar sahiplenilmediğini söyleyen Diken; Diyarbakır’da ‘Ahmed Arif’in şehridir’ diyebilecek yapısal manzumenin oluşturulamadığına dikkat çekti.
İlk olarak; Ahmed Arif’le olan tanışıklığınız nereden geliyor?
1974-78 yıllarında Ankara’da Siyasal Bilimler Fakültesinde okudum. Eski adıyla Mülkiye. Ankara hem politik hem de entelektüel yaşam olarak çok hareketli bir şehirdi. Buranın önemli merkezi Zafer Çarsı’ydı. Bütün yazarlar, şairler, edebiyatçılar, siyasetçiler buraya mutlaka uğrardı. Biz öğrenciler de mutlaka giderdik. Ahmed ağabeyle o ortamda tanıştım.
Böyle bir kitabı yazmaya neden ihtiyaç duydunuz?
Ahmed Arif, Türkiye’nin bir bölgesine hapis olmuş bir şair değildir. Zaten öyle olsaydı Ahmed Arif olmazdı. Başka bir şey olurdu. Tek kitabı olan, ünü dünyaya yayılmış bir şairden söz ediyoruz. Bu kadar kıymetli şiirlerin şairi olan bir şahsiyetin hemşehrimiz olması ve bu coğrafyadan çıkıp metropole Ankara’ya giden gençliği de heyecanlandırıyordu. Bu açıdan da kendimize yakın hissediyorduk. Onun şiirleriyle büyüdük.
Kitabınızın ismi “Ahmed Arif, Abisi Olmak Halkının.” İsmini nasıl belirlediniz?
Bu benim ortaya çıkardığım bir isim değildir. Bu Ahmed Arif’in kendi sözü: “Benim yaptığım hiç bir şey yok. Sadece abisi olmak halkının.” Bu söz çok kıymetli bir söz. Bu Diyarbakır’da olan bir özelliktir. Değer verdiğiniz bir insana yaştan azade kılarak, -aynı yaşta olabilirsiniz, sizden büyük olabilir ya da küçük olabilirona abi dediğinizde akan sular durur. Ve ortaya bir sahipleme çıkıyor. Bu bir kenti, değerleri ve insanı sahiplenmedir. Ahmed Arif’in de yaptığı budur. O farkındalık onu öyle bir yere taşıyor ki, şiiriyle mühür basıyor adeta. Diyarbakır’ın koyu gri bazal taşları kente bir ruh, kimlik, renk katmışsa Ahmed Arif de şiirleriyle hayata aynı şeyi katmıştır.
Ahmed Arif yaşamı boyunca sadece bir kitap yayımladı. Bunun dışında çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri de mevcut. Neden başka bir kitap yayımlamadı?
İkinci bir kitap çıkarma kaygısı yoktu. 1968 yılında “Hasretinde Prangalar Eskittim” yayımlandıktan birkaç yıl sonra bu sorulur. O da hep yakında yakında derdi. En son kitap fuarına gittikten sonra yeniden gündeme gelir bu. Ahmed Arif yakın dostlarına “Zaten şiirlerin hepsi hazır kafamda yakın zamanda tekrar İstanbul’a geleceğim. Bunların hepsini tekrar okuyacağım, kağıda dökülecek ve basılacak.” der. Döner Ankara’ya bir hafta sonra da vefat eder zaten.
Ahmed Arif’in sevdası üzerine neler söylemek istersiniz? Bu konuda epey şiirleri mevcut. Ayrıca yazdığı mektupları da düşününce neler söylemek istersiniz?
Kitapta çok ayrıntılı bir şekilde bunu anlattım. İki damarı var. Birini memleket sevdası, bir de o dönem yazıştığı sevdalısıdır. Yani Leyla Erbil’dir. Mektuplar yayımlamadan önce kimse farkında değildi. Bunlar bir kadına, karşı cinse yazılmış şiirler değildi, bir davaya, kavgaya yazılmış gibi okundu. Evet böyle bir tarafı da var. Ama diğer taraftan sevgiliye yazılmış.
Ahmed Arif’in şiirleri neden halen bu kadar çok okunuyor?
Yerelin daraltıcı dünyasına hapsolmamış bir tarafı var. Yerel derken Diyarbakır ağzını kast ediyorum. Kimi ifade ve deyimleri kullanıyor ama bunu evrensel bir yapı içinde veriyor. Ve bu sırıtmıyor. Dünyanın bir başka coğrafyasındaki bir başka kişi onun şiirini okuduğunda o da benimseyebiliyor.
Bugün Ahmed Arif’e yeteri kadar sahip çıkıldığını düşünüyor musunuz?
Hayır düşünmüyorum. Kitabın son sayfalarında bunu anlattım. Maalesef Ahmed Arif bu ülkede üvey evlat muamelesi görmüş bir şairdir. Nazım Hikmet zulümleri yaşamasına, vatansızlaşmasına, ülkesinin dışında vefat edip mezarının orada olmasına rağmen yine de Türkiye’de iyi bir şekilde sahiplenilmiştir. Adına vakıflar kurulmuştur. Her yıl çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Ama Ahmed Arif maalesef bu denli sahiplenilmemiştir. Dünyanın birçok şehrini dolaştığımızda orada siyasetçilerden çok o şehirden çıkmış edebiyatçılarla şehirler anılır. Mesela Diyarbakır’a geldiğimizde halen Ahmed Arif’in, Cahit Sıtkı Tarancı’nın şehridir diyebilecek bir yapısal manzume oluşturulamadı.