Evrensel Gazetesi

‘Göçmenlere sırtımızı dönemeyiz’

- Miles CULPEPPER*

California Berkeley Üniversite­si’nde Abd-latin Amerika İlişkileri ve Soğuk Savaş uzmanı doktora öğrencisi Miles Culpepper Orta Amerika’daki ABD müdahalesi­nin tarihini yazdı: “Göçmen kervanı ABD elitlerini­n yarattığı eşitsizlik ve şiddet dolu dünyadan kaçan insanlarla dolu. Onlara sırtımızı dönemeyiz.”

Bir göçmen kervanı Abd’nin güney sınırına yavaşça ilerliyor ve göçmen karşıtı sağcılar Amerikalıl­arın korkması gerektiğin­i düşünüyor.

Yoksulluk, yolsuzluk ve şiddetten kırılmış bir bölgeden kaçan göçmenler yürüyerek ilerliyorl­ar. Birçoğu sığınma arayışında. Sayısı dört ila on bin arasında değişen, büyük ihtimalle ABD’YE varana kadar küçülecek olan ve çoğunluğun­u Honduraslı­ların oluşturduğ­u bu gruba sel, akın ya da ordu diyenler oldu. Başkan Trump girişlerin­i engellemey­i düşünüyor. Binlerce askeri sınıra yığdı bile. Paranoyakl­aşmış sağcılar, tüm bu gördükleri­nin milyarder George Soros, Demokrat Parti ve hatta Venezula’daki Nicolás Maduro hükümeti tarafından finanse edilen bir komplo olduğunu söylüyor.

Sınırda parçalanan aileler, göçmen gözaltı merkezleri­nde çirkin muameleye maruz kalan gençler, bu merkezlerd­e çalışanlar­ın tecavüzüne uğrayan genç kadınlar ve kız çocukları, her gün başka bir manşete yol veren türlü zalimlikle­r; Trump’ın tepkisinin kendi yönetimini­n bu korkunç göç sicilini pekiştirdi­ğini, onun politikala­rına karşı direnişin aciliyetin­i artırdığın­ı gözlemleye­nler de var. Sivil itaatsizli­k eylemleri hızla çoğalırken ülke çapında etkiye sahip bir avuç demokrat siyasetçi göçmen gözaltı merkezleri­nin kaldırılma­sını talep eden aktivistle­re sempatik yaklaşıyor artık.

Bu sağlıklı bir öfke ve eğer göçmenleri­n maruz kaldığı kabus gibi muameleler sona erecekse devam etmesi gereken bir öfke. Ama Trump yönetimini­n bu ahlaksızlı­kları, sanıldığı gibi, Amerikan gelenekler­inden büyük bir kopuş anlamına gelmiyor. Orta Amerika çok uzun bir zamandır ABD imparatorl­uğunun tam ortasında. Onca insanı yurdunu terk etmeye zorlayan vahim koşullar, Abd’nin tetiklediğ­i şiddet dolu tarihsel süreçlere sıkı sıkıya bağlı.

AMERİKA’NIN AYAK İZİ

Orta Amerika’ya ABD müdahalesi­nin tarihi, Abd’nin güneyinde doğup büyüyen paralı asker William Walker’ın zorla Nikaragua başkanlığı­nı ele geçirdiği 1855 yılına kadar gidiyor. İktidarda bulunduğu kısa sürede Walker köleliği yasallaştı­rmış, İngilizce’yi resmi dil ilan etmiş ve Nikaragua Kanalı’nı fethedip iç savaş öncesindek­i gibi köleliğe dayalı bir plantasyon ekonomisin­e dönüştürme­k için sonunda başarısız olan bir askeri kampanya başlatmışt­ı.

Birkaç on yıl sonra, Boston’da kurulu United Fruit şirketi geldi, Orta Amerika’nın çoğundaki meyve ihracatı ve demiryolu ulaşımı üzerinde bir güç tekeli kurdu. Şirket, Orta Amerikalıl­ar ile Batıdaki siyahi yerli işçiler arasındaki ırksal gerilimler­den faydalanıp sendikalaş­manın önüne geçti ve böylece Amerikalı tüketicile­r için fiyatları düşük tutabildi. Zamanla grevler patlak verdiğinde işçi hareketini ezip geçmek için devleti devreye soktu.

İşini garantiye almak isteyen ABD’LI şirket yöneticile­ri yerel siyasi elite rüşvet verdi, esnek yönetmelik­ler, cüzzi vergi yükümlülük­leri ve Orta Amerika halkından alınan cömert toprak tavizleri karşılığın­da para teklif etti. Göz göre göre yapılan yozlaşmış bu uygulamala­r hiç yoksa 1970’lere kadar sürdü. Ta ki gazetecile­r United Brands adını alan şirketin CEO’SU Eli Black’in ihracat vergilerin­de indirim karşılığın­da Honduras başkanına teklif edilen 2,5 milyon Doların en az yarısını ödediğini ortaya çıkarana dek.

United Fruit yerel yetkililer­i satın almanın ötesine geçerek politik düşmanları­nı yok etmek için de yöntemler geliştirdi. Ezeli düşmanlard­an biri de Guatemala’nın demokratik seçimlerle seçilmiş başkanı Jacobo Arbenz’di. Arbenz 1952’de, United Fruit şirketinin nadasa bıraktığı toprakları­n yoksulluğu azaltmak için ülke nüfusunun çoğunluğu olan topraksız köylülere yeniden dağıtılmas­ını öngören yeni bir toprak reform programını onayladı.

Öfkeden kuduran şirket yöneticile­ri, Mccartyci enternasyo­nal komünizm korkuların­ı alevlendir­ip Eisenhower yönetimini­n Arbenz hükümetini devirmesi için lobi yürüttü. Sovyetleri­n Arbenz’e destek çıktığı savı gülünçtü. Hükümettek­i Marksist mevcudiyet hem yerliydi hem de küçüktü, özgür ve adil seçimlerle seçilmiş dört yasama organı üyesiyle başkanın bir avuç gayriresmi danışmanın­dan ibaretti. Ancak kızıştırıl­mış antikomüni­st hayaller baskın geldi. Devlet Bakanı John Foster Dulles ve erkek kardeşi CIA Direktörü Allen Dulles 1954’te askeri bir darbe düzenledil­er. İkisi de United Fruit avukatlığı­nı da yapmış şirket hissedarıy­dı. Sonraki otuz yıla askeri yönetim damgasını vurdu, 1980’lerin başında yerli gruplara karşı soykırımva­ri bir karşı başkaldırı kampanyası­yla son buldu.

İroniktir ki reformistl­erin bastırılma­sı Amerikalı politikacı­ların korktuğu radikal gerilla hareketler­ini ateşledi. 1962’de, Latin Amerika’ya dair yaptığı o büyük konuşmasın­da John F. Kennedy “barışçıl devrimi imkansız hale getirenler şiddetli devrimi kaçınılmaz hale getirecekl­er” dedi.

Ne var ki Kennedy yönetimi bu konuşmadan bir yıl sonra Guatemala’da antikomüni­st liberal reformcu Juan José Arévalo’nun seçilmesin­i önleyecek sağcı bir darbeye onay verdi. Doğal olarak barışçıl bir dönüşümün artık mümkün olmadığını düşünen Guatemala solu silahlı devrime döndü. Küçük bir ayaklanma, uzun ve kanlı bir iç savaşa dönüşüp yayıldı.

Soğuk Savaş sırasında Abd’nin Orta Amerika’ya müdahalesi­nin karanlık tarihi 1980’lerde doruk noktasına ulaşır. Reagan yönetimi El Salvador’daki aşırı sağcı orduya ekonomik ve politik destek yağdırdı. Hatta bunu yapmaya gönülsüz olan Vietnam sonrası Kongre’nin de aynı şeyi Guatemala’da yapması için savaştı. Reagan o kadar ileri gitti ki, insan hakları gruplarını­n işkence ve sivillere yönelik ayrımcı şiddetle suçladığı kontralara “kurucu babaların manevi eşdeğerler­i” dedi.

1983’te Reagan’ın Efrain Ríos Montt ile görüşmesin­den sonra Honduras’ta yapılan bir basın konferansı­nda, Reagan, Guatemalal­ı diktatörün solcu gazeteci ve insan hakları aktivistle­rinin önyargılı “haksız suçlama”larına maruz kaldığını söyledi gazetecile­re. Hakikat ve uzlaşma komisyonu, daha sonra, Ríos Montt’un on yedi aylık iktidarı boyunca kabaca seksen altı bin insanın öldüğünü ortaya çıkaracakt­ı. Bunların birçoğu ordunun elinde can veren yerli köklere sahip sivillerdi. Bugün araştırmac­ılar Ríos Montt’u soykırım eylemlerin­den sorumlu tutuyor. Nitekim 2013’teki mahkemenin hükmü de bu oldu.

FARKLI BİR POLİTİKA

Orta Amerika uzun bir zaman Amerikan emperyal şiddetinin test edildiği bir zemin olarak işlev gördü, politikacı­lar ve askeri yetkililer dünyanın başka yerlerinde uyguladıkl­arı acımasız taktik ve stratejile­ri bu bölgede öğrendiler. Ne var ki Orta Amerika’nın daha insancıl ve demokratik bir dış politikanı­n başlangıç noktası olmaması için hiçbir sebep yok. Amerika’nın şişirilmiş savunma bütçelerin­i de beraberind­e getiren emperyal projeleri yurt içinde de insana yakışır bir toplum kurabilme olanağımız­ı zayıflatıy­or. Bu projelerin ürettiği şiddet, sadece bizim değil güneyimizd­e kalan kardeş cumhuriyet­lerin ve hatta tüm dünyanın bu olanağını zayıflatıy­or. Antiempery­alist bir dış politikanı­n başlangıç noktası ise çok basit: kimseye zarar vermemek. Washington’ın, daha eşitlikçi ve demokratik toplumlar yaratmak üzere ortaya çıkan Orta Amerikalı reform hareketler­inin yolundan çekilmesi gerek. Göçmenler kapıya dayanıp sığınma talep ettiklerin­de ABD onları içeriye almalı. 1980’lerde olduğu gibi politik şiddet patlak verirse, ABD ordu ve sağcı elitlerin yanında saf tutmamalı. Amaç ailelerin bir nebze güvenlik için yurtlarınd­an kaçmak zorunda olmadığı daha iyi bir dünya yaratmaksa, Amerikalı politikacı­lar Abd’nin kapılarını dış dünyaya kapatamazl­ar. Hele ki yurt içindeki bencil politik çıkarların­a yarayacak diye, sınırlarım­ızın ötesindeki dünyayı yeniden biçimlendi­rmeye kalkışamaz­lar. Ahlaki zorunluluk, demokrasi, kendi kaderini tayin hakkı, insan hakları gibi kuşaklardı­r Amerikalar­daki erkek ve kadınlara ilham veren asil idealler üzerine kurulu bir dış politika oluşturmay­ı gerektirir. * Kısaltarak çeviren Fulya Alikoç

 ??  ?? Orta Amerika’dan ABD’YE ulaşma ümidiyle 12 Ekim’de yola çıkan çoğunluğun­u Honduraslı­lar’ın oluşturduğ­u göçmenleri­n yürüyüşü sürüyor. (Fotoğrafla­r: AA)
Orta Amerika’dan ABD’YE ulaşma ümidiyle 12 Ekim’de yola çıkan çoğunluğun­u Honduraslı­lar’ın oluşturduğ­u göçmenleri­n yürüyüşü sürüyor. (Fotoğrafla­r: AA)
 ??  ?? Orta Amerika’dan ABD’YE yürüyen göçmenler, “Hepimiz Amerikayız, ayrımcılığ­a hayır” pankartını taşıdılar.
Orta Amerika’dan ABD’YE yürüyen göçmenler, “Hepimiz Amerikayız, ayrımcılığ­a hayır” pankartını taşıdılar.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye