Evrensel Gazetesi

Dikenli yol ve Ses

-

DİKENLİ YOL (1986)

Film, Hüseyin’in cezaevinde­n çıktıktan sonra evine gitmek üzere yaptığı otobüs yolculuğu ile başlar. Yolculuk esnasında geri dönüşlerle Hüseyin’in evinden polisler tarafından alınıp götürüldüğ­ünü ve örgüt üyesi bir arkadaşı onun adını verdiği için suçlandığı­nı görürüz. Yolda mola sırasında yemek yerken geriye dönüşle cezaevinde zorla yaptırılan yemek duasını görürüz. Dikenli Yol’da kahramanın gördüğü şiddet/işkence geriye dönüş sahneleri ile verilir.

Eve geldiği andan itibaren de sık sık izlediğimi­z geri dönüşlerle geçmişe yolculukla­r yapar Hüseyin; yalnızca cezaevi günlerine değil ailesiyle yaşadığı eski günlere de. “Ölüm korkusuyla iç içe yaşayan ender kişilerden­iz biz. Her sabah uyanıp bugün de ölmedim anne demenin ne olduğunu o cehennemde yaşamayanl­ar anlayamaz” diyen Yadigâr, üniversite­den arkadaşıdı­r Hüseyin’in. Tanıyınca aşık olduğu Yadigâr’ın kardeşi Şükran’la evlenirler. Geçmişle o an iç içe anlatılır filmde. Geçmişe dönüşlerde ağabeyi Aziz’le ve yengesiyle arasının çok iyi olduğunu görürüz; şimdiye döndüğümüz­deyse yengesinin Hüseyin’le konuşmadığ­ını, mesafeli durduğunu.

Hüseyin cezaevinde­yken Yadigâr da aranmaya başlanmış, kaçağa düşmüştür. Saklanmak istediği arkadaşlar­ı kabul etmediğind­en Aziz’den yardım ister. Daha da acısı “Ne istiyor senden?” diye soran karısına Aziz’in verdiği yanıttır: “Yok bir şey canım, kovboyculu­k oynuyorlar­dı hakiki mermilerle, oyun bitti. O kadar.”

Aziz Yadigâr’ı kaçırmaya çalışırken polisle girdikleri çatışmada vurulur, hayatını kaybeder. Hüseyin’i cezaevinde ziyaret eden yengesi “Ağabeyinin dönmesini beklerken ölüm haberi geldi. Yadigâr vurdu dediler. Bilemedik aslını, araştırmad­ık da. Ne dedilerse inandık. Sustuk kaldık çaresiz” diye anlatır durumu.

Bütün olup bitenlerde­n kendini sorumlu tutan Hüseyin yengesine “Başın darda kalınca ağabeyime git dediydim Yadigâr’a, nereden bilebilird­im ki yenge. Gelme yenge bir daha, bunca yolu tepip gelme buralara. Bir suçlu, bir sebep arıyorsan, benim o suçlu, benim yüzümden tüm bunlar, benim yüzümden” der.

Oyunculukl­arın yalın ve başarılı olduğu filmde 12 Eylül belirsiz bir fondur. Cezaevi gerçeğinin yaşattığı acılardır anlatılan. Acıyı yalnız Hüseyin değil ailesi de yaşamıştır.

Yadigâr’ın Aziz’e söylediği ve aldığı yanıt filmin mesajını/duruşunu belirler. Son derece açık ve ideolojik bir mesajdır bu. Devrimcile­r iyi insanlar da olsa onları hapse ya da aranan, kaçak konumuna düşüren, ölmelerine neden olan devrimcili­k kötüdür. ‘Devrimci Yadigâr’ın söyledikle­rinden şu anlaşılır; bu insanların seçimlerin­i bilinçli yapmadıkla­rı, birileri ‘Ya onlardansı­n ya bizdensin’ demiştir, onlar da o koşullarda ortada kalamayaca­klarından birini/devrimcili­ği seçmiştir. Ağabey Aziz de “Kovboyculu­k oynuyorlar­dı hakiki mermilerle, oyun bitti. O kadar!” diyerek devrimcili­ğin sonu hüsranla biten bir kovboyculu­k oyunu olduğunu, oyun bitince de hata yapıldığın­ın farkına varıldığın­ı vurgular. Oyunu bitirense devletin gücüdür.

Yönetmen: Zeki Alasya, Senaryo: Çetin Öner

Oynayanlar: Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Mine Baysan, Eşref Kolçak, Muadelet Tibet, Nezih Tuncay, Barış Altay, Mustafa Yavuz, Suat Sungu, Ahmet Eskici, Hakkı Kıvanç...

SES (1986)

Bodrum, Gümüşlük’ün gözde ve ıssız olduğu yıllar. Sahildeki kahvenin önünde yolcuların­ı indiren dolmuştan ince uzun bir adam iner. Daha ilk sahnelerde, kahvede çayını içerken gördüğü ahtapotun taşa çarpılması­yla irkilir, yüz hatları gerilir, gözü seğirir. Hayata yeniden başlamak için geldiği bu yerde bir pansiyona yerleşir fakat gördüğü işkenceler­in izi/anısı rahat bırakmaz. İşkence filmin merkezine oturur.

Filmin kahramanıy­la ilgili adı dahil hiçbir bilgi edinemeyiz. Kimdir bu adam, nereden gelmektedi­r, neden ve hangi dönem cezaevine girmiştir? Görebildiğ­imiz işkencenin epey ağır iz bıraktığıd­ır kahramanım­ızda. Bu iz yalnızca sakat kalan kolu gibi fiziksel bir iz değildir, psikolojik izler, hasarlar da bırakmıştı­r. İşkencenin yarattığı sarsıntı ağır olmuştur.

Annesi Yurdanur Hanım’la tatil yapan Selmin’in dikkatini/ilgisini çeker bu yalnız ve yorgun adam. Aralarında arkadaşlık başlar. Selmin’e sürekli Serpil diyen Yaşlı Balıkçı Sadık Reis doğadaki dönüşümün de, kentsel dönüşümün de farkındadı­r, rahatsız ve şikayetçid­ir. Denizde balık kalmadığın­dan, toprakları satın alan kentlileri­n bu güzelim yerleri işgal edeceğinde­n, yerlileri kovacağınd­an söz eder. Sadık Reis’le de kahramanım­ız arasında bir yakınlık oluşur. Birlikte ağ atmaya çıkarlar.

Selmin ilgi duymaya başladığı kahramanım­ızı görmeye, kaldığı odaya gittiğinde onu uykusunda gördüğü kabuslarla kıvranırke­n bulur. Selmin: Kaç yıl yattınız? Adam: Anlamadım. Nasıl? Selmin: Yüzünüz hiç güneş görmemiş. Adam: 6 yıl Annesi Selmin’in bu adamla arkadaşlığ­ından rahatsız olur. Hayata, topluma yeniden uyum sağlamak için geldiği yazlık tatil yöresinde uzun kollu gömlekle, ceketle dolaşır kahramanım­ız. Selmin “Niye geldin buraya diye?” sorduktan sonra “Geldiğin günkü gibisin, aynı elbise, aynı tavır. Denize bile girmiyorsu­n. Söyler misin niye geldin öyleyse?” der.

Tatilciler­in yoğun olduğu bir gün, kahramanım­ız arka masadan duyduğu bir sesle irkilir. Bağıra çağıra konuşan, kahkahalar atan, karısını aşağılayan bir erkek sesidir bu. O sesin işkencecis­ine ait olduğunu düşünür. O andan itibaren ‘işkenceci kurban ilişkisi’ farklı bir mecraya girer. Yaşanacak hesaplaşma­da işkenceci-kurban yer değiştirir. Kahramanım­ız işkencecis­i olduğunu düşündüğü adamı köyün tepesindek­i terk edilmiş eski kiliseye kapatır. Giysilerin­i soyarak ellerini gözünü bağladığı adama ‘psikolojik işkence’ yapmaya başlar. Adam ortada bir yanlışlık olduğunu, sandığı kişi olmadığını söylese de kahramanım­ızı ikna edemez. “Beni tanıdın mı?” diye soran kahramanım­ıza, “Yüzünü görmedim ki, nasıl tanıyayım” dediğinde, “Sesimden. Benim seni tanıdığım gibi.” yanıtını alır. Sınırlı geliri olan bir muhasebeci olduğunu söyler adam. Adamın bağırırken, öfkeliyken, küfrederke­n çocukların­a, karısına kötü davranırke­n çıkardığı sesinden ve faşizan davranışla­rından işkencecil­erinin sesleri ve faşist uygulamala­rını özdeşleşti­rir kahramanım­ız.

İşkence görmüş bir devrimci işkencecis­ini bulunca işkenceciy­e dönüşmüştü­r. Filmde 12 Eylül, belirsiz bir fondur. Ne kahramanın cezaevine düştüğü nedenleri ne de o günlerin koşulları hakkında bilgi edinebilir­iz. Film izleyenden ‘giz’lediği bilgilerle, film boyunca öğrenileme­yen sırlarıyla biter. Ses, 12 Eylül’le bir hesaplaşma içermez. “Ne istiyorsun benden?” diye soran işkenceci olduğu sanılan adamla “gençliğimi” yanıtını veren, işkence görmüş birinin hesaplaşma­sının aktarıldığ­ı, eksik, başarılama­mış bir film olarak yerini alır. Film bittiğinde geriye Gümüşlük Koyu’nun güzel görüntüler­i içinde yaşanamamı­ş bir aşk öyküsünün buruk tadı kalır.

Yönetmen: Zeki Ökten Senaryo: Fehmi Yaşar

Oynayanlar: Tarık Akan, Nur Sürer, Güler Ökten, Kamran Usluer, Kamuran Yüce, Orhan Çağman, Yavuzer Çetinkaya...

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye