KATAR’IN OPEC’TEN ÇEKİLMESİ VE SUUD DAVETİ
KATAR Emiri Şeyh Tamim bin Hamad el Sani, Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz’den pazar günü Riyad’da gerçekleşecek olan Körfezi İşbirliği Konseyi (KİK) zirvesine katılması için “yazılı” bir mesaj aldı. İki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve Körfez krizi ya da Katar krizi olarak adlandırılan Konsey’in yaşadığı bölünme ile ilgili geleneksel ve sosyal medyada birçok tepki ve yorum yer aldı.
Suudi Arabistan’ın bu en yüksek düzeyde davetinin Katar devletinin, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nden (OPEC) çekilmesinden bir gün sonra gelmesi tartışma yarattı. Davet, medya kuruluşlarında da büyük yer buldu. Katar, “Suudi Arabistan’ın kararları üzerindeki hakimiyetini ve Katar’ın rolünü yok saymasını protesto etmek için” OPEC’TEN çekilmişti. Aynı nedenden dolayı Katar’ın Kık’ten çekilebileceği spekülasyonları ortaya çıktı. Bu spekülasyonların çıkmasına neden olan başka sebeplerden en bariz olanı dört devletin; Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn’in Katar’a karşı aldığı abluka kararı.
Hem resmi hem gayri resmi Suudi medyası, KİK Genel Sekreteri Abdullatif ez-zeyyani’nin Katar emirine ilettiği bu davetin önemini çok azaltan yönde bir yayın yaptı. Umman Sultanlığı’nın hâlâ bilinmeyen nedenlerle zirvenin kendi başkenti Muskat’ta toplanmasından feragat etmesi sonrasında Riyad’a alınan KİK zirvesine yapılan daveti “rutin” bir davet olarak kabul etti.
Öte yandan Katar medyası bu davetin biçimi ve diğer yönleriyle çok daha ilgiliydi ve medyada bir kutlama havası hakimdi. 18 ay önce ortaya çıkan Körfez krizi sonrası Suudi ve Katar liderler arasındaki bu düzeyde iletişim, yeni bir gelişmeye yol açabilecek atılımın başlangıcı olarak değerlendirildi.
Birçok analist, Körfez krizinin çok uzun sürdüğünün üzerinde duruyor. Burada önemli olan soru, Katar Emir’in bu daveti yerine getirip getirmeyeceği ve Riyad’a gidip gitmeyeceği sorusu. Katar sadece bir vekili veya dışişleri bakanını mı gönderecek? Bu konuda her biri farklı bir görüşe sahip iki fikir var:
Birincisine göre Prens Tamim’in zirveye katılmaması muhtemeldir, çünkü davet gerçekten rutindir ve abartılmamalıdır. İki ülke arasındaki ilişkiler şu anda gerginliğin zirvesindedir. Ayrıca, Prens Tamim onu taşıyan KİK Sekreteri Zeyyani’yi kabul etmedi.
İkinci okul, Prens Tamim’in zirveye katılım şansının muhtemel olduğunu vurguluyor. Çünkü Katar, Arap ya da Körfez zirvelerinin boykot politikasına inanmıyor. Katar, davetleri kabul etme atmosferi her zaman mükemmel olmasa bile katılmayı tercih etti.
Suriye’de yeni barış projeleri, Yemen ve Katar’la ilgili gelişmeler olgunlaşana ve Kaşıkçı davasının etkileri ortadan kalkana kadar ertelenmiş gibi görünüyor. Ancak Suudi Arabistan’ın müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Şam’a doğru normalleşme yönünde adımlar attı. Amerika’nın Fırat’ın doğusuna Suudi kuvvetleri göndermesine yönelik planı da var. Bu planın başarıya ulaşması ise mümkün gözükmüyor.
İSRAİL’İN DAHA ÖNCE GÖRÜLMEMİŞ ETKİNLİĞİ
Suudi Arabistan, Ortadoğu’da Abd’nin önderlik ettiği İsrail’i de içeren ve neredeyse ilan edilen koalisyonun bir parçası. Suudi Arabistan, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Umman’a gitmesini ve Sultan Kabus bin Sait ile buluşmasını kolaylaştırdı. Aynı zamanda, Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby’nin ve Netenyahu’nun Tel Aviv’de yaptığı son toplantının gerçekleşmesinde de bir payı var.
Bin Selman, veliaht prenslik görevini üstlendiğinden bu yana tüm dış projelerinde başarısız oldu. Bu durum kaçınılmaz olarak iç durumuna da yansıtacaktır. Pozisyonunu zayıflatacak ve güvenlik önlemlerini sıkılaştıracaktır. Kaşıkçı olayından sonra bin Selman’ın reformlarının hepsinin dışsal olduğu belirtiliyor. Batılıların talepleri, siyasi muhalefet bakımından daha da kötüleşen ülke içindeki durumu ele almadı. Öyle görünüyor ki Suudi Arabistan’daki insan hakları dosyası, bin Selman’ın Batılı ve Amerikalı müttefiklerinin en son endişeleri.