Suriye’de barış ve istikrar olmayacağı açık
ABD VE RUSYA’NIN SURİYE POLİTİKALARINA İŞARET EDEN DR. ARZU YILMAZ:
Dr. Arzu Yılmaz ile Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası gözlerin çevrildiği Suudi Arabistan’ı, İdlib’de düğümlenen Astana sürecini ve Irak’ın mevcut durumunu konuştuk. Abd’nin “Astana’nın fişinin çekilmesi lazım” açıklamasının “Abd’nin bölgeden çekileceğine değil, ayağını çekse bile özellikle Rusya’ya karşı elini güçlendirme çabasında olacağına” işaret ettiğini belirten Yılmaz, “Türkiye de bu belirsizlik içinde kendine alan açmak için her fırsatı değerlendiriyor. Bu tabloda Suriye’de ne olacağını bilmiyoruz ama bir barış ve istikrar olmayacağı açık” değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, İran’a yönelik ABD yaptırımları için de, “Irak ve Suriye’de statükonun yeniden tesisi İran’sız yapılamaz” dedi.
Arjantin’de toplanan G20 Zirvesi, Rusya- Ukrayna gerilimi, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı ve Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin gölgesinde gerçekleşti. Kaşıkçı cinayetin-deki rolü tartışılan Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman zirveye katıldı, ikili görüşmeler yaptı. 2020’deki G20 zirvesinin Suudi Arabistan’da düzenlenmesi kararı alındı. Bu karar Ortadoğu için ifade ediyor? Ayrıca zirvede yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmeniz nedir?
G20 ve NATO gibi uluslararası toplantıların son birkaç yılda tecrübe edildiği üzere bir sonuç bildirgesi yayınlaması, yayınlayabilmiş olması bile başarı sayılıyor. G20’nin toplantı sonrasında yayımladığı sonuç bildirgesi de G20 üyesi devletlerin ortaklaştıkları konulardan çok ihtilaf halinde oldukları, ayrıştıkları konuları öne çıkaran bir bildirge. Bu genel çerçeve içinde Bin Selman’ı ve Suudi Arabistan’ı konuşmak daha doğru olacaktır. Şu bir gerçek; neoliberal politikalarla iyice palazlanan kapitalizm denilen canavar sonunda kazananlarını da yemeye başladı. Hal böyleyken rüzgarın tersine döndüğü bir durumda devletler ve liderler, pozisyonlarını yeniden belirleme telaşındalar. Sonuç bildirgesi teyit etti ki bu sistem ayakta kalmakta zorlanıyor ama buna karşın etkin bir politika üretilemiyor. Bu durumda ekonomik olarak korumacı, siyasi olarak kendi içine kapanan politikalar devreye giriyor. Abd’nin “Önce Amerika” politikalarında kristalize olduğu haliyle herkesin kendi ulusal çıkarlarına öncelik verdiği bir durum. Devletler çıkarlarda ve tehditlerde ortaklaşamıyorlar. Suudi Arabistan meselesi de böyle. ABD Kongresi’nin de teyit ettiği üzere, Suudi Arabistan’ın Kaşıkçı cinayetindeki sorumluluğu kesin olmasına rağmen G20’nin 2020’de S. Arabistan’da toplanmasına karar verilebiliyor. Çünkü zaten arıza veren bir sistemde kimse daha fazla çatlaklar oluşmasını istemiyor. Sistemin içine düştüğü krizin bir sonucu ve bu haliyle aslında sürpriz bir tarafı da yok.
G20 Zirvesi’nde Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suudi Arabistan Velihat Prensi Bin Selman’ın verdiği fotoğraf çok konuşuldu. Bu fotoğrafın anlamı nedir?
Bir bakıma ABD ile Rusya arasındaki gerilimin karikatürize edilmiş haliydi diyebiliriz. Trump’ın Ortadoğu politikasında en önemli ortağı Suudi Arabistan ile bir sorun yaşaması halinde Rusya’nın Suudi Arabistan lehine devrede olabileceğinin mesajıydı o fotoğraf. Sonuçta S. Arabistan’ın en büyük petrol üreticisi ülke olarak hem dünya ekonomisindeki hem de Ortadoğu’daki ağırlığı yadsınamaz.
‘TÜRKİYE BELİRSİZLİK İÇİNDE KENDİNE ALAN AÇMAK İSTİYOR’
Suriye iç savaşının düğümlendiği İdlib gündemli 11. toplantı Türkiye, Rusya ve İran’ın katılımıyla Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapıldı. Abd’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, “Artık Astana’nın fişini çekme vakti” açıklaması yaptı. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin operasyonunu da hatırlatarak, Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonların yapılacağını
gündeme getiriyor. Bu bağlamda Rusya ve Abd’nin Suriye’ye yönelik politikalarını da göz önüne aldığımızda Suriye ile ilgili ne tür gelişmeler yaşanabilir?
Biraz önce G20 örneğinde işaret etmeye çalıştığım uluslararası sistemin içine düştüğü krizin Ortadoğu ölçeğinde yansımaları bakımından Suriye ve Irak örnekleri bir turnusol kağıdı gibi. Ortadoğu’da bir dönüşüm kendini dayatıyor ama bunun faturasını ne siyasi ne askeri ne de ekonomik kimsenin ödemeye niyeti yok. Ortadoğu ülkelerinin zaten böyle bir kapasitesi yok, uluslararası toplumun da niyeti yok. Yeni bir şey kurmanın maliyetini kimse üstlenmiyor. Peki, ne olacak? Eskinin korunması gerekiyor. Sisi’nin Mısır’da iktidara gelmesi, Esad’la ucu açık bir geçiş sürecinin kabullenilmesi, Irak’ta yeniden Irak milliyetçiliği üzerinden Irak’ın toprak bütünlüğünün ve merkezi yönetimin güçlendirilerek statünün korunması gibi tüm örnekler bize mevcut olanı korumanın en düşük maliyetli seçenek olarak tercih edildiğini gösteriyor. Fakat burada da şöyle bir sorun ortaya çıktı. Büyük güçlerin doğrudan müdahil olmadığı ve bu durumda bölgesel güçlere daha fazla ihtiyaç duyduğu bir zamanda büyük güçler ve bölge güçler çıkarlarda ve tehditlerde ortaklaşmıyor. ABD ile Türkiye örneğin Arap Baharı sürecinde ayrıştı. Öte yandan, Suudi Arabistan üzerinden kurulmaya çalışılan yeni ittifak ilişkileri ya da İslami NATO projesi belli ki çalışmıyor. Böyle bir yapısal sorun var. Büyük oyuncu ABD Ortadoğu’da eskisi kadar yüksek maliyetleri ödemek istemiyor ve fakat çıkarlarının ve statükonun korunması için gerekli düzenlemeleri yapacağı bölgesel oyuncularla da eskisi gibi etkili çalışamıyor. Bunun sonucunda gelişen pratik ise devlet dışı aktörlerin ortaya çıkması oldu. Bu durum en somut olarak IŞİD sürecinde görüldü. Kürtler ve Suriye’deki Sünni muhalefet bu açıdan önemli. “Astana’nın fişini çekmek lazım” sözü de sanılanın aksine Abd’nin bölgeden çekileceğini değil, ayağını çekse bile özellikle Rusya’ya karşı elini güçlendirme çabasında olacağına işaret ediyor. Türkiye de bu belirsizlik içinde kendine alan açmak için her fırsatı değerlendiriyor. Bu tabloda Suriye’de ne olacağını bilmiyoruz ama bir barış ve istikrar olmayacağı açık.
‘İRAN HÂLÂ ÖNEMLİ OYUN KURUCULARDAN BİRİ’
ABD yönetimi, 2015’te nükleer anlaşma çerçevesinde kaldırdığı İran’a yönelik enerji, finans ve deniz taşımacılığı sektörlerini de kapsayan yaptırım kararlarının ikinci aşamasını da dev-reye soktu. İran’a yönelik yaptırım kararlarının Ortadoğu’ya hem AB - ABD hem de Abd-rusya ilişkilerine yansımasına nasıl olur?
İran’ın genişlemesi öyle bir aşamaya geldi ki artık geri döndürülmesi öyle basit ekonomik adımlarla ya da siyasi baskı ile elde edilemez. Hatta öyle ki bu konuda güç kullanmaya dönük ısrarcı bir çaba, Suriye ve Irak’ta zar zor tesis edilmeye çalışan topraksal bütünlüğün ve düzenin de bozulması anlamına gelecektir. Türkiye’nin, Katar’ın ya da Avrupa’nın bu yaptırımlara itiraz etmesinin ötesinde yukarıda açıklamaya çalıştığı gibi Amerika’nın kendi içinde de bir çelişki var. ABD, bir yandan yaptırım uygulayacağını söylüyor, öbür yandan sahada bu sözünü ettiğim gerçeğin gereği İran’la işbirliği yapmak zorunda kalıyor. Yaptırımı söyleyen bile söylediğine uygun bir duruş sergileyemediği Ortadoğu’da İran’ı çevrelemek mümkün değil. İran açısından yaptırımların ekonomik çıktısı bir sene önce konsilde oldu zaten. İran’ın parası pul oldu, ekonomisi yaşayabileceği zararı yaşadı. Ekonomistlerin deyimiyle İran piyasası yaptırımları bir sene önce satın aldı. Buna rağmen İran içeride kontrolü tüm eylemlere rağmen kaybetmedi. Hem içeride hem de dışarıda bu süreci yönetebileceğini gösterdi. Abd’nin yaşadığı çelişki, uluslararası alanda müttefikleri ile içine düştüğü uyumsuz durum hesaba katılırsa bu hikayede İran’ın payına düşen maliyetin ciddi bir maliyet olduğunu düşünmüyorum. İran hâlâ Ortadoğu’daki en önemli oyun kuruculardan biri ve ABD yaptırımlarına rağmen bu rolünü ve gücünü kaybetmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.