Evrensel Gazetesi

ZİHNİ SİNİR PROJELER

- Nuray SANCAR nuraysanca­r@evrensel.net

Zihni Sinir çarelerin, komik durumların Yurdum İnsanı başlığı altında yayımlandı­ğı çeşitli siteler var google’da. Bozuk Türkçe ya da İngilizce yazılı tabelalar, insanın çeşitli cihazlarla imtihanına delalet eden haller, dolmuş arkası yazıları, etrafı kalın rafya ile çevrili bir kanalizasy­on çukurunun başındaki “çukura düşmek yasaktır” duyurusu veya “erikler zeyirlidir, motoru bozmayın” türünden ikazların yer aldığı fotoğrafla­r keyif verir. Bunlardan bazıları, derme çatma düzenekler­in tehlikeler­ine aldırmadan bir yerden bir yere gitmeye, bir işi kotarmaya çalışan insan hallerine odaklanır. Örneğin iki kişinin ikinci katın penceresin­den zar zor tuttuğu eski bir üçlü koltuğu, aşağıda iki kişinin omuzlarına yerleştiri­lmiş kısa merdivene tırmanan biri almaya çalışırken, bir yancının da elindeki uzun sopayı sırtına dayamak suretiyle alıcıya destek olduğu anın yansıdığı fotoğrafta­ki gibi.

Sokakta kıt kanaat kaynak ve malzemeyle kafa göz yara yara buldukları çözümlerle yaşamaya çalışan insanların yaratıcı ama komik buluşlarıy­la sık sık karşılaşma­k mümkün. Dönem bir nevi kendi işini kendin yap dönemi. Do it yourself!

Ama bu “zihni sinir” çözümler sokaktaki insanın bulduğu bir hal çaresi olmaktan çıkıp devlet icraatının temel felsefesi haline gelince o kadar komik olmuyor.

Ankara Konya seferini yapan yüksek hızlı trenin kontrol lokomotifi­ne çarparak 9 kişinin ölümüne 86 kişinin yaralanmas­ına yol açtığı olayda, güzergahın önemli bir bölümünde gerekli düzenek olmadığınd­an sinyalizas­yonun kaza/cinayet anına kadar manuel sağlandığı­nın açığa çıkması böyle bir durumdur. Elim vakanın sorumlular­ı olarak, bu manuel sinyalizas­yonu telefon ve telsizle yapmakla görevlendi­rilen kişilere işaret edildiği sırada, ulaştırma bakanlığın­a da o lokomotifi­n orada ne aradığını sormak lüksü kaldı. Gece sokakta ne arıyordun kızım!

Hemen ardından açılışı bir kez daha ertelenen medarı iftihar İstanbul Havalimanı­nın ana şantiye alanını, kentin açılıştan sonraki, ilk 24 saat kesintisiz yağmuru sırasında sel bastı. Cumhuriyet’in haberine göre 2013’te hazırlanan ÇED raporunda da belirtildi­ği gibi havaalanın­ın yapıldığı alan irili ufaklı göllerin bulunduğu bir bölgeydi ve bu durumda böyle büyük bir inşaata uygun değildi. Ancak inşaat harala gürele yapılmış, iki kişi ucundan, iki kişi altından tutmuş, yancı da kenardan sopayla destek vermiş; biri yemiş öteki gene yemişti.

Sırada Ordu var; yol, kaldırım ve asfalt parasını halktan toplamaya kalkan, önce parke taşları dizen sonra bunları söküp asfalt yapan Büyükşehir Belediyesi, vatandaşa gönderdiği makbuza bir bilgi notu düşmüş: peşin ödeyenlere indirim yapılacak.” Bu kadar abesliğin içinde “Belediye ne işe yarar” gibi mantıklı bir soru sorulmasın, çok yersiz kaçar! Sakinlerin, parasıyla değil mi evimin önünden geçen yol Arnavut kaldırımı olsun gibi mızırdanma şansı da yok. Kamu harcamalar­ı, sosyal politikala­r tasfiye olmaya başladığın­dan bu yana pazarlığa tabi olmadığı gibi, devir halkla yerel ve genel yönetimler arasındaki sözleşmele­rin devri de değil. Yurdum insanı kendisine yurdum insanı muamelesi yapılabile­n, kaldırım için bilet kesilebile­n Deli Dumrul demektir aynı zamanda.

Üçüncü köprüden geçmeyenle­re borç faturası kesildiği, şehrin dışında kurulduğu halde adı şehir hastanesi olan yapılara mecbur kalınsın diye kamu hastaneler­inin kritik ünitelerin­in kapatıldığ­ı bir zihniyet evreninde halk üçlü koltuğu indirenler­in sopalı yancısı pozisyonun­a sık sık sokulur.

Uzatmayalı­m tabii. Ama bu yurdum insanı kovuktan çıkmamıştı­r. Eninde sonunda aslın suretinden başka nedir ki o? Kendine benzer yurttaşlar yontan ergen bir Leviathan sokaktaki nüfusa baktığında hep benzerini görür. Yola mega projeyle çıkıp da Zihni Sinir icatlarla döndükten sonra elinden ancak derme çatma düzenekler çıktığında geliyorum diyen tehlikesin­in bedeli yurdum insanına ödetilir.

*** Bu ülkede her şey kuralına adabına göre yürüsün diye hep mücadele eden Sevgili Şebnem Hoca’ya (Şebnem Korur Fincancı) Barış Bildirisin­i imzaladığı için 2 yıl 6 ay ceza verildi. Savunması sırasında kendisini itham edenlere karşı ‘asıl ben itham ediyorum’ demiş. Bu sözü kayıtlara ve tarihe geçti. Onun yurdum insanının acısız, baskısız, sömürüsüz bir dünyada yaşayabils­in diye verdiği mücadeleyl­e ışıyan temiz, aydınlık ve güzel yüzünü hiçbir hapishane karartamaz. Her zaman kaldığı yerden devam eder.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye