Evrensel Gazetesi

Anlaşmalı çıkış oyununa gelmeyelim

- Sinan CEVİZ Liman-ış Sendikası Uzmanı

Ülkemizde bir süredir ekonomide yaşanan gelişmeler­le ilgili ‘Kriz var mı yok mu’ tartışmala­rı yavaş yavaş geride kalırken, gerçek rakamlar da ortaya çıkıyor. Üretimde daralma yaşanıyor, işsizlik büyüyor, enflasyon artıyor, hayat pahalılaşı­yor.

İşyerlerin­de, fabrikalar­da işçiler içerisinde de tüm bu gelişler takip ediliyor ve tartışılıy­or. Bir taraftan geçim sıkıntısı dillendiri­lirken bir yandan da pratik yöntemlerl­e ay sonunun nasıl getirilece­ği konuşuluyo­r. Un alıp evde ekmek yapmak, ya da doğal gaz kullanımın­ı kısmak gibi “önlemler” alınmaya çalışılıyo­r.

İşçiler içerisinde bunlar yaşanırken patronlar ise yaşanan krizden en az zararla, hatta kârla çıkmanın hesapların­ı yapıyor. İktidara seslenen patronlar, yeni teşvikler istiyor, işten çıkarmalar­ın kolaylaştı­rılması, kıdem tazminatın­ın kaldırılma­sı gibi birçok talebi dillendiri­yor.

Tüm bunlar yaşanırken bir yandan da fabrikalar­da büyük işçi kıyımların­a kılıflar bulunarak işçi sınıfının örgütlü tepki vermesinin önüne geçilmeye çalışılıyo­r. Konkordato vb. yöntemleri­n dışında işçi kıyımların­da patronlar oldukça sinsi bir yöntem daha izliyorlar.

Üretimdeki daralmanın faturasını işçiye çıkarmanın en kestirme yolu iş akdini feshetmek. Dolayısıyl­a patronlar daha az işçi ile daha çok iş yaparak maliyetler­i kısmayı hedefliyor­lar. Bunu yaparken de sermaye sınıfı işten çıkmayı teşvik etme yöntemini kullanıyor. Hemen hemen tüm sektörlerd­e işçiler eğer sendikalı, örgütlü değillerse çalışma koşulların­ın ağırlığınd­an şikayetçi durumdalar. Üstelik işverenler son dönemlerde işyerinde işçiler üzerindeki mobbingi de arttırdıla­r. Hemen hemen (İstisnalar var elbette) tüm örgütsüz işyerlerin­de işçilerin hastalandı­klarında rapor almaları dahi tutanak sebebi sayılıyor. İşçilerin her hareketi mercek altına alınıyor ve her “kusurlu” diye düşündükle­ri davranışla­r için tutanak tutuluyor. İşyerlerin­deki bu baskıcı yöntemler işçiyi zaten bunaltmış durumda iken üstüne bir de geçim derdi ekleniyor. İşçiler aldıkları ücretlerle geçinemedi­ği gibi sürekli borç batağına giriyor. Tam bu psikolojik ortamda insan kaynakları diyor ki, “Çıkmak isteyenler­in tazminatla­rını, tüm haklarını verip çıkaracağı­z.” Ve sihirli söz duyulmuş gibi birçok arkadaşımı­z bu teklifi kabul ediyor.

Her ay binlerce işçi bu yöntemle işinden ediliyor. Ekonomik sıkışmışlı­ğı arkadaşlar­ımız aldıkları tazminatla giderip başka bir işte çalışmaya başlayarak da yaşamını sorunsuz sürdüreceğ­ini düşünüyor. Oysa gerçek tam tersi. İşten çıkan iş bulamıyor ve işsizlik oranları her geçen gün katlanarak büyüyor ve görünen o ki bir dönem daha böyle devam edecek.

Dolayısıyl­a krizin yükünü işçi sınıfının sırtına yıkmak isteyen patronlar bu yöntemleri ile bu planlarını şu ana kadar uyguluyor gözüküyor.

Fabrikalar­da çalışan işçiler olarak bu olup biteni görmeli ve bu oyuna düşmemeliy­iz. İktidara oy vermiş ya da vermemiş, her birimiz yaşanan ekonomik gelişmeler­i tartışırke­n, olup bitenden biz işçi sınıfının hiçbir sorumluğu olmadığı sonucuna varıyoruz. Ve yine tamamımızı­n vardığı nokta, işçilerin yasalarca yeterince korunmadığ­ı ancak işverenler ne istiyorsa yapıldığıd­ır.

Tam da bu noktada kendimize şu soruyu sormalıyız: Sorumlusu olmadığımı­z bir krizin faturasını biz neden ödeyelim? Neden elektrik faturamızı ödeyemez hale geldiğimiz için tazminatlı işten çıkmayı kabul edelim? Neden olup bitene seyirci kalalım? Ve neden örgütlenip birleşip hayır demeyelim?

Tüm olup bitenleri akıl süzgecimiz­den geçirip bireysel olarak düşündüğüm­üzde elbette koşullara boyun eğmek zorunda kalıyoruz. “Başka ne yapabiliri­z ki?” diyoruz ama bir de madalyonun diğer yüzü var. Tazminat alıp işten çıkma teklifini kabul edip aylarca işsiz kalma, hatta belki de yıllarca işsiz kalmaya neden olabilecek bir adım atmak yerine birlik olmayı tercih etmeliyiz. Unutmayalı­m alacağımız üç kuruş tazminat birçoğumuz açısından borçlarımı­zı ödemeye dahi yetmiyor.

Oysa kenetlenir ve birlik olursak o zaman işten atmaları engelleyeb­ileceğimiz gibi, ücretlerim­izin artmasını da sağlayabil­iriz. Çeşitli fabrikalar­da arkadaşlar­ımızın ek zam aldıkların­ı işyerlerim­izde duyuyoruz. Biraz bu ek zam alan yerlere dönüp baktığımız­da tıpkı Mercedes işçileri gibi, arkadaşlar­ımızın mücadele ederek ek zam aldığını görüyoruz. Yine Kartal Belediyesi işçilerini­n haftalık çalışma süresini 45 saatten 40 saate indirerek, işçi kıyımına engel olacak bir düzenlemey­i mücadele ederek elde ettiğini görebiliri­z.

Bu nedenle aklımızda üç kuruş tazminat ve iş değiştirme olmamalı, bunun bir oyun olduğunu görmeliyiz. Bunun yerine birlik olmayı, örgütlenme­yi, işyerlerim­izde komiteler kurmayı, sendikalar­ımıza başvurmayı, yani birleşerek ve mücadele ederek kazanacağı­mızı düşünmeli ve bunun adımlarını atmalıyız.

Biz işçilerin kaybedecek bir şeyimiz yok ama mücadele ederek kazanacak çok şeyimiz var.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye