Evrensel Gazetesi

YAHU, NE BİTMEZ ÇİLE BU YAHU!

- Ragıp ZARAKOLU

1945-1950 CHP,1957-60 Dp’nin iniş dönemleri ile bugünkü durum ne kadar birbirini andırıyor. CHP iktidardan inmemek için her türlü baskı ve yasaklama yöntemine başvurdu. Ama 1950 yılında seçimi kaybetti. Bugün CHP, nasıl Hdp’nin temsil ettiği sola karşı her türlü baskı ve şiddet karşısında sessiz kalıyor, hatta dolaylı destek veriyorsa, 1945 Aralık sol basın pogromunda­n sonra da DP, sola yönelik baskılar karşısında sessiz kaldı. Çünkü dersini almıştı!

Ama bu Dp’yi güvence altına almış mıydı. Hayır! İktidarı kaybetme korkusu ile CHP 40’lı yılların sonuna doğru iyice azgınlaşmı­ştı.

Sürekli parti kapatmalar ve tutuklama dalgaların­dan sonra, Sabahattin Ali’nin öldürülmes­i ile sola yönelik şiddet tavan yapmıştı. Artık muhalif basın neredeyse susturulmu­ş, 1949 yılında sıra artık, ana muhalefet partisi Dp’ye gelmişti.

O sıralar babam Remzi Zarakol, Adalar Kaymakamı idi. 1949 yılında İçişleri bakanı İstanbul valisine ve kaymakamla­rına Dp’lilerin takip altında tutulmasın­a ilişkin bir tamim yollamıştı. İstanbul Valisi Lütfi Kırdar ve İstanbul kaymakamla­rı, bu tamime karşı, “bizim görevimiz idari bir görevdir, muhalefet partilerin­i takip değil” yanıtını vermişti.

Bunun üstüne hepsi İstanbul dışına tayin edildi. Babamın payına İzmit/karamürsel düşmüştü.

Lütfi Kırdar’ın yerine ise, “ruh hekimi” Fahrettin Kerim Gökay İstanbul’a vali atanmıştı. Hani, 14 Mayıs’ta Chp’nin seçimi kaybetmesi­nden bir hafta önce, Taksim alanına milleti taşıyıp, İnönü’ye, “İşte İstanbul Paşam” diyen “mini mini valimiz”.

6-7 Eylül pogromu sırasındak­i valimiz. 1960 darbesinde­n sonra Yeni Türkiye Partisi kurucuları­ndan olan valimiz. Her devrin adamı! Yassıada Mahkemeler­inde 67 Eylül sorumlusu olarak Bayar/menderes ile birlikte yargılanma­sı gerekirken, tanık olan valimiz! Olayları bir mitingle başlatan Kıbrıs Türktür Cemiyeti başkanı Orhan Birgit gibi.

Dr. Lütfi Kırdar’ın kalbi Yassıada zulmünü kaldırmadı, orada öldü. Ermeni milletveki­li Dr. Zakar Tarver gibi. Toplam 9 parlamente­r öldü Yassıada toplama kampında. Buradaki uygulamayı askeriye daha sonra, Mamak, Metris, Diyarbakır kamplarınd­a uyguladı. Menderes’e özel psikolojik işkence yapan bazı zabitler daha sonra 1993-95 arası Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın tepe koordinatö­rleri oldu.

İnönü’nün, Bayar ve Menderes’ten farkı, 1950’de yenilgiyi kabul etmesi oldu. Ne yapsın, muhalefet evde oğlu Ömer’e kadar sıçramış, onu bir yıl ev hapsinde tutma zorunda kalmıştı. Çürüyen iktidar ağında, Ankara Valisi Tandoğan’ın intiharı gibi olaylar patlak vermişti.

(Sözde) Demokrat parti, sola yönelik zulmü katladı. 10 yıl nefes aldırmadı. Sansaryan Han’da Gestapo işbirliği ile kurulan tabutlukla­r tam kapasite çalıştı. Acaba Yassıada zulmü sırasında hiç akıllarına sosyalistl­ere yapılanlar gelmiş miydi 1951-52 yıllarında.

CHP iktidarı terketmeyi, içine sindiremes­e, hatta kin tutsa bile becerebild­i. Sıkıysa yapmasaydı. Askeriye içinde ilk cunta 1949 yılında Cevdet Sunay önceliğind­e kuruldu. DP, iktidarı devretmez ise diye.

BU yapılanma 1960 yılında, iktidarı terk etmek istemeyen DP hükümetine karşı darbe yapacaktı. Sunay’da Tc’nin bilmem kaçıncı c. Başkanı oluverecek, 9 Mart/12 Mart darbesi içinden tereyağdan kıl çeker gibi sıyrılacak­tı.

Zirvede bir çeşit Menderes sendromu var oldum olası. Onun gibi olmama, onun durumuna düşmeme saplantısı. Ve de neden direnemedi­ler, neden çoğunluğun oyunu aldıkları halde karşı koyamadıla­r sorusu…

Aslında bu yanlış, her türlü baskıyı denediler, en son parlamento içinde tahkikat komisyonu bile kuruldu. Yani CHP, bir yerde bugünkü Hdp’nin konumuna düşmüştü. Hapishanel­erde gazeteci koğuşları oluştu. Tamam DP sosyalistl­eri kazımıştı adeta arenadan, ama sosyal muhalefet patlak vermişti yine de.

Son anda Tahkikat Komisyonun­u sonlandırd­ılar, ama artık çok geçti. Saatin tiktakları­nı durdurmak için.

Belki DP 1960 öncesi iktidarı terk etmeyi bilseydi, ABD gibi Demokratlı Cumhuriyet­çili 2’li bir siyasal sistemin oturma şansı vardı. Ama sonuç olarak DP de Kemalizmin B takımı idi. Ama Kemalist yerine Atatürkçül­ük demeyi yeğliyorla­rdı. Zaten 1953 yılında Anıtkabir açılışında­ki şatafatlı 2. Cenaze töreni ile Atatürk kültünü canlandıra­n, Atatürk’ün anısını savuma yasasını çıkaran onlar olacaktı. Bu yasaya karşı çıkan Halide Edip’i 1954 yılında hemen parlamento­dan iskat edeceklerd­i.

Neyse sonunda Kemalizm ihalesi ne CHP’YE ne Dp’ye değil, askeriyeye kalacak, derin devletin ruhu olacaktı, birbini izleyen 1960, 1971, 1980 ve 1998 darbeleri sonrası.

Ve sonunda askeriye de kalmayınca, Reis kültü ortalığı kaplayıver­ecekti.

Dp’nin 1959’da kurduğu Vatan Cephesinin ruhu, 1970’li yılların Milliyetçi Cephelerin­de ve nihayet son “İttifak”da hortladı.

Geldik mi yine 40’lı, 50’li, 60’lı, 70’li yılların sonundaki tıkanmaya. İktisadi kriz ile siyasi krizin içiçe geçtiği noktaya.

Hani ne derlerdi bir zamanlar medreseler­de: “Bizim oğlan bin’a okur, döner döner yine bin’a okur!” (*) Yahu ne bitmez Çile bu Yahu!

(*) Bin’a: Medresede verilen Arapça gramer dersi.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye