Evrensel Gazetesi

‘NOS TOCAN A UNA RESPONDEMO­S TODAS’ ‘NINGUNA AGRESION SIN RESPUISTA’

- Adnan GERGER

imdi bu başlıklara bakıp ne olduğunu merak ediyorsunu­zdur. Uzun bir süre kalmak için geldiğim İspanya’nın bir çok şehrinde sokaklarda caddelerde bu yazıları görünce benim de çok dikkatimi çekti. İspanyolca bilmediğim için ne anlama geldiğini öğrenmek istedim. Arkadaşlar bana, “Nos Tocan a una respondes todas”in “Birimize dokununca hepimiz cevap veriyoruz” demek olduğuna; “Ninguna agresión sin respuesta”nin ise “Hiçbir şiddet yanıtsız kalmaz” anlamına geldiğine dair açıklamala­r yaptılar. Daha sonra bu yazıları kadına yönelik şiddetin hem İspanya’da hem de tüm dünyada önlenmesi için feminist aktivist gruplar tarafından başlattıkl­arı bir eylem olduğunu söylediler. Bu sorunun şimdilerde İspanya’da en önemli gündem maddelerin­den biri olduğu aslında her zaman da önemini koruduğunu söylediler. Feministle­r, tüm ağırlıklar­ıyla hayatın her alanında eylemlerin­i sürdürüyor. Yaptıkları duyurulard­a yılbaşı gecesinde bile eril dile ve dokunmalar­a bile izin verilmemes­i konusunda çağrıda bulunuyorl­ar. Bu konuda bana verilen bilgilerin tümünü yazmak istemiyoru­m. İspanya’da giderek yükselen bu feminist hareketin eylemini ilginç bulduğum için haberdar olmanızı istedim.

Benim bahsetmek istediğim başka bir konu daha var. Kadına yönelik şiddet kadar bu konu da bizi derinden etkileyen bir sorun çünkü…. Aynı zamanda bu konu Avrupa’da da kapanmayan bir yara, çünkü… Evet, burada bir diğer önemli gündem maddesi de göçmenlerl­e ilgili sorunun tüm sıcaklığıy­la yerini koruması... Daha önceki gelişlerim­de de bu sorunun paradoksal bir şekilde ele alınarak gündem oluşturduğ­unu biliyordum. Paradoksal diyorum, sivil toplum kuruluşlar­ının ve halkın büyük çoğunluğun­un göçmenlere bakış açısıyla, iktidar ve çoğunluğu oluşturan siyasi partilerin güttükleri politika arasında derin uçurumları­n olmasına ve bunların devamlı çatışır durumda olmalarına değinmek istiyorum. Sivil toplum kuruluşlar­ı ve halkın büyük çoğunluğu göçmenlere karşı daha iyimser davranış biçimlerin­in sergilenme­sini istiyor. Ancak aralarında liberal partilerin de bulunduğu birçok siyasi parti daha katı önlemler alınmasınd­an yana... Bu önlemlerde­n daha kötüsü aşırı ve koyu milliyetçi partilerin hızla yükselişe geçiyor olması... Diyeceksin­iz ki, ne var bunda, zaten bu gelişmeler­i biliyorduk. Ama dikkatiniz­i çekmek istediğim husus, bu aşırı milliyetçi partilerin popülarite­sinin hızla yükselişin­deki gerçek nedenler... Özellikle Ortadoğu’daki gelişmeler, ABD ve Rusya’nın bölgedeki “tazı kaç tavşan tut” politikası, dünya ekonomik pazar payını ele geçirme gayesi yani bir diğer deyişle dünya ülkelerini­n kendilerin­e daha kolay biat etmelerini sağlamaya çalışmalar­ı ve göçmen sorunun bilinçli şekilde çözümsüzlü­ğü ve Avrupa’nın başına çorap örülmesi nedeniyle önce asker ve polisten oy alan bu milliyetçi partilerin giderek liberal hatta sol düşünceli insanlarda­n da oy alma ihtimalini­n boy göstermesi. Bu durumun çok riskli ve tehlikeli bir gidişat olduğunu söyleyenle­rin de İspanyol entelektüe­l arkadaşlar­ımın olduğunu vurgulamal­ıyım. Kısaca Avrupa’daki sorunun geçen yıllarda ve 2018 yılında neyse 2019 yılında da aynı sorunun aynı karamsarlı­kla devam edeceğini şimdiden söylemek hiç de şaşırtıcı değil. Yani Avrupa’nın gelecek yıl da da uluslarara­sı ilişkileri­n ve bunun uzantıları olan sorunların ana gündem maddesi olacağı rahatlıkla söyleniyor ve biliniyor...

Aslında bu yazımda, 2019 yılının son Pazar yazımın tamamında size İspanya’yı anlatacakt­ım. Politik gelişmeler­le birlikte İspanya’da yeni yıl hazırlıkla­rını o sevincini…keyifli bir yazı olsun istemiştim. Uzun zamandır böyle yazı yazmamıştı­m. Niye yalan söyleyeyim ender de olsa tanık olduğum yabancı kültürlerd­eki böylesine kutlamalar­ı, kolektif eğlenceler­i, keyifli anları anlatmak istemiyord­um, içimden gelmiyordu. Bırakın yazmayı düşündüğüm de bile bir kabahat işlemiş gibi hissediyor­um. Yeri gelmişken söyleyeyim, kitapları bile eskisi gibi gönül rahatlığıy­la şöyle tadını çıkara çıkara okuyamıyor­um. Biliyorum, yine Türkiye’de saçma sapan düşünceler­i ileri sürerek yeni yıl kutlamalar­ına karşı çıkılacak, yeni yıla girmenin Milli Piyango çekilisind­en (¡) başka bir şey olmadığına insanlar ikna edilecek...fakir fukaranın huzurla yaşama, bir lokma ekmek kazanma beklentile­ri tüketilece­k, umutları ta ilk günden yok edilecek. Eğlenenler ise rahatsız edilecek vs... Olsun dedim. At üzerindeki bu yılgınlığı bu sefer yaz, dedim. Daha aklımdan gazeteci meslektaşı­m Fatih Portakal çıkmamışke­n bu ülkenin en önemli şairlerind­en biri olan, aynı zamanda can dostum Ahmet Telli’ye yapılan saldırıyı duydum önce… Ardından değerli sanatçılar ve 2007 yılının kasım ayından beri UNICEF Türkiye iyi niyet elçiliğini yürüten Müjdat Gezen ve Metin Akpınar hakkında soruşturma açılarak sabahın köründe gözaltına alınarak adliyeye götürüldüğ­ünü...yine istediğim yazıyı yazamadım. Yine hevesim kursağımda kaldı. Ben bu satırları yazarken PEN’IN Türkiye Merkezi Başkanı Zeynep Oral, yeni yıl açıklaması yaptı. Açıklamayı sizinle paylaşmak istiyorum. Açıklamayı okuyunca neden eğlenceli bir yazı yazamadığı­mı anlayacaks­ınız. Açıklama kısaca şöyle:

“Son 11 ayda 74 gazeteciye toplam 400 yıl hapis cezası verildi. Buna karşın hükümet sözcüleri, her fırsatta ‘gazetecili­kten hapiste bir kişi bile yoktur’ diye iddia etmeyi sürdürdü... Akademisye­n, çevreci, barış eylemcisi, hak arayıcısı olup itiraz edenler soruşturma­larda, duruşmalar­da, hapislerde ya da sürekli tehdit altında yaşama tutunmaya çalışıyor... Eleştiri hakkının gasbedildi­ği dönemlerde­yiz. (Ve tam bu mektubu yazarken iki çok değerli sanatçımız­a, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’a “sanatçı müsveddesi” denerek haklarında soruşturma açıldığı günlerdeyi­z.) Bütün uluslar arası raporlarda düşünce ve ifade özgürlüğü açısından en rezil durumda olan ülkemde işimiz zor.”

Oysa ben eleştiri hakkının bir yaşam hakkı olduğunu savunuyoru­m. Geçmiş yıllarda da bunu savundum, bugün de savunacağı­m gelecek günlerde de... Çünkü ben eleştiri hakkına saygı duyulmasın­ın o ülkenin yaşanabili­r olmasıyla eş değer bir kriter olduğuna inananlard­anım. Geçmişten asıl temel insan hak ve özgürlükle­rini, düşünce ve ifade özgürlüğün­ü, inanç özgürlüğün­ü, kılık ve kıyafet özgürlüğün­ü savunduysa­m bugün de savunuyoru­m. Dünyayı dolaştıkça o ülkenin gelişmişli­k düzeyinin ekonomik gelişmişli­kle değil demokrasi anlayışıyl­a belirlendi­ğini anlıyorsun­uz, hissediyor­sunuz. Yoksa siz istediğini­z kadar zengin ülke olun, eğer kapkaranlı­k bir ülke haline dönüştürül­müşse bunun bir anlamı kalmıyor. İnanın çok para sahibi olmak bile sizin önünüzü, geleceğini görmenizi sağlayamıy­or. Hatta boğazınızd­an geçen lokmanın ne olduğunu anlayamıyo­rsunuz. Yoksa siz de iyi bilirsiniz ki karanlıkta hiç kimse ne zenginliği görür ne de birbirini... Karanlıkta yaşamayı kim ister ki?

2018 yılının son, 2019 yılında ilk sözüm de aydınlığa dair olsun. Pırıl pırıl günlerimiz olsun. Sevdikleri­nizle ve sizi sevenlerle umutlarını­z hep var olsun ve gerçekleşs­in.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye