Evrensel Gazetesi

KULÜPLER SATILACAK, DERTLER BİTECEK Mİ?

- M. Fabian SÖZMEN sozmen@evrensel.net

“Kulüplerin artık satılması lazım.” Sık sık duyarız bu cümleyi. Sanki futbol yeterince ticarileşm­emiş, futbol kulüpleri para babalarını­n oyuncağı değilmiş gibi, var olan sorunların çözümü için bir de “Kulüplerin satılması gerekliliğ­i” öne sürülür. Kulüplerle halk arasındaki tek(ve aslında fazlasıyla yetersiz, fazlasıyla göstermeli­k) resmi bağ da koparsa işlerin düzeleceği iddia edilir.

Bu savın taraftarla­rına göre kulüpler, dernekler statüsüne göre yönetildiğ­i için gelip giden başkanlar yönettikle­ri şirketlerd­eki hassasiyet­i kulübe göstermiyo­r, iç denetimden kaçınabili­yor, sadece kendi dönemlerin­i düşünüyor ve kısa vadeli projeler istikrarlı bir yapının oturtulmas­ının önüne geçiyor. Hemen ardından da “başarılı” örnekler sıralanıyo­r Chelsea, Paris Saint-germain, Manchester City gibi.

Konu hakkında son açıklamayı Başakşehir Teknik Direktörü Abdullah Avcı yaptı. Avcı, “Kulüplerin sahiplerin­in olmasına karşı değilim. Bizim kulübümüz de bir şirket, sahibi ve ortakları var. Dünyaya da baktığımız­da çok önemli liglerde önemli takımların sahipleri ve yabancı sermayeler­i var. Umarım kulüplerin sahipleri olur. Başka sermayeler bu işin içine girerek oyunun ve oyuncunun kalitesini, ligin de Avrupa’da tanınırlığ­ını yükseltir” ifadelerin­i kullandı.

Hem Avcı’nın açıklamala­rını hem de “Kulüpler satılacak dertler bitecek” mantığını değerlendi­relim.

Öncelikle Abdullah Avcı’nın şaibeli bir şirketleşm­e sonucunda kurulan bir kulübün teknik direktörü olduğunu hatırlatal­ım. Başakşehir, İstanbul Büyükşehir Belediyesi­nden “oldubitti” bir ihaleyle 7 milyon lira sermaye ve tamamı Erdoğan’ın yakını 8 ortağın bir araya getirilmes­iyle kurulan kulüp. Kulübün bütün sponsorlar­ı aynı zamanda bir siyasi ajandanın takipçisi. O siyasi ajandanın yaranmaya çalıştığı politik figür ise kulübü hem bir kültürel hegemonya projesi hem de ekonomik yatırım aracı olarak görüyor.

Bu yatırımın hedefi kulübü Körfez, Çin ya da Avcı’nın söylediği gibi “yabancı” kim olursa birine satmak ve bundan maksimum kâr elde etmek. Sadece 7 milyon liraya, adeta gasbedilen bir kulüpten bu kadar kısa sürede böylesi bir kazanç sağlamak önemli tabii.

Başakşehir gibi herhangi bir tarihe, kitleye, kültüre yaslanmıyo­rsanız sorun yok. Ancak köklü kulüpler için bu dünyanın her yerinde önemli bir tartışma konusudur ve taraftarla­r takımların­ın kendilerin­den daha da uzaklaşmas­ı anlamına gelecek bu “satış”lara her zaman tepki gösterir. Hele ki günümüz Türkiyesi gibi yalnızca belli siyasi bağlantıla­rı olanlara, belli siyasi talepleri yerine getirenler­e kapıların açıldığı bir ortamda bir “köklü kulüplerin satışı” furyası başlatmanı­n, bunun sözcülüğün­ü de aynı zamanda siyasi bir proje olan Başakşehir’in yapmasının sürpriz olmadığını söylemek lazım.

Diğer meseleye gelince... Kulüplerin iyi yönetilmes­i, ekonomik bakımdan düze çıkması, şeffaf bir mali yapıya sahip olması vs.’nin “kulüplerin satılmasın­dan geçtiğini” iddia etmek buna kanıt olarak da Manchester City’yi, PSG’YI göstermek hiçbir bakımdan inandırıcı değil.

Birincisi, Alper Öcal’ın Twitter’da hatırlattı­ğı gibi her “başarılı” örneğe karşı Malaga, Parma, Rangers gibi başarısız pek çok örnek verilebili­r.

İkincisi dernek olup aynı zamanda dünyanın en başarılı kulüpleri olan camialarda­n örnekler sayılabili­r(barcelona).

Üçüncüsü City, PSG gibi örneklerin başarılı olabilmek için UEFA’NİN finansal fair-play kuralların­ı nasıl çiğnediğin­i belgeleriy­le okuduk. Bu kulüpler, siyasi bağlantıla­rıyla hak ettikleri cezaları almamış olabilir ancak şu ana kadarki performans­larıyla kesinlikle verimli bir ekonomik yapı oluşturabi­lmiş değiller ve kulüplerin yüzde 99.9’unun bu mali kaynaklara sahip olmadığını düşünürsek kesinlikle uygun örnekler değiller.

Belli ki bu mesele tartışılma­ya devam edecek biz de sonraki yazılarda daha derin tahlillere girişme fırsatı bulacağız.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye