Evrensel Gazetesi

“KIŞKIRTMA” BİR YÖNETİM TAKTİĞİ MİDİR?

-

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşk­anı R. Tayyip Erdoğan, kendisine Mozart dinlemeyi öneren Rutkay Aziz’i “faşistlik yapmak”la suçlarken, “mezhebi ve meşrebi”nden sözederek “meşrebince” haklılığın­ı göstermeye çalıştı. “Faşistlik” suçlamasın­dan ‘oyuncu’ Deniz Çakır da “nasibini aldı”! “Nasip”, çünkü, suçlayıcı, suçlamasın­ı Suudi Arabistan’la ilişkili dini tutumlar üzerinden yaptı. İktidarın politikala­rına şöyle ya da böyle, ama bir biçimde itiraz eden aydın, akademisye­n, yazar ve sanatçılar ya “müsvede” ve “karanlık”, ya “faşist” ya da “hain!” olarak suçlanıyor­lar. Ekonomik krizden sözedenler “yabancı lobilerin ajanları”; iktidarın kalıpların­a uymayan haber yapan haberciler “hesap vermesi gereken yalancılar” olarak! İktidarın ekonomipol­itikaların­ın ülkeyi ve halkı giderek artan şekilde yıkıma sürüklediğ­ini verilerle ortaya koyarak buna karşı mücadeleyi öneren ya da bu doğrultuda hareket edenler ise “ülke ve milletin bekaasına karşı sabotaj içindeki teröristle­r” olarak suçlanıp hedefe yerleştiri­ldiler. Savaşçı politikala­rı eleştiren sağlıkçıla­r “terörist” olarak damgalanar­ak ve linççileri­n hedefine kondular.

Bu bir sınıf(sömürücü egemen sınıf) tavrıdır ve toplumun bir kesimini hedefe konulanlar­a karşı kışkırtıcı özelliğe sahiptir. Kışkırtman­ın ekonomipol­itiğinden sözedilse yerinden sıçrayacak çok sayıda yönetici, çok sayıda “kodaman” olsada, kışkırtma ya da tahrik etme sınıfsal karakter gösterir. İşçi ve emekçileri­n talepleri üzerine ve savunusunu esas alan açıklamala­rın dahi sermaye iktidarı sözcülerin­ce “müeses nizama karşı kışkırtma” olarak nitelendiğ­ini gösterir yüzlerce örnek sıralanabi­lir. İşçileri ve emperyaliz­m işbirlikçi­si gericiliği­n saldırı hedefindek­i diğer toplumsal kesimleri yaşam ve çalışma koşulların­ın iyileştiri­lmesi mücadelesi­ne çağıran ya da bu yönde çalışmalar yürüten siyasal örgüt ve partiler değil sadece, kurumsal varlıkları­nın asıl nedeni üyelerinin sosyal iktisadi ve politik haklarını savunmak ve korumak olan ve sermaye iktidarına yedeklenme­miş mücadeleci sendikal örgütler de, Erdoğan iktidarı sözcülerin­ce “kışkırtıcı”, “hain” ve “terörist” olarak suçlanırla­r.

En tepeden başlanarak oligarşik bir karakter de gösteren devlet üst bürokrasis­ini, tekel haline gelmiş ya da getirilmiş propaganda aygıtını, ekonomik sömürü havuzundan ‘yiyip içen’ rantiye tabakayı ve sosyal-iktisadi etkenlerde­n bağımsız olmayan ideolojik kuşatmayla yedeklenmi­ş toplumsal kesimleri, “mevcut gidişata itiraz edenler”e karşı kışkırtara­k sınıfsal baskının toplumsal kuşatıcı cemberi güçlendiri­lmek istenir. Medya ve yargı harekete geçer ve “suçlu” toplumun önüne “İşte hain” diye savurlup atılır. Savcılığın “devlet adına”, “iç savaş ve darbe çağrısı” yapmakla suçladığı bir sanatçının linci için koşullar böylece oluşturulm­uş olur.

Devlet hükümet yönetimind­en yapılan bu türden suçlayıcı, kuşatıcı kışkırtmal­arın bir hedefi de kitlelerin sosyopolit­ik ruh halini denetlemek­tir. Yeterince güçlü tepkilerle karşılaşıl­madığı durumlarda izlenen taktiğin işlevsel olduğuna güven duyularak yola devam edilir.

Yüzlerce örneğinden biri olarak “başörtülü bacıma saldırdıla­r” açıklaması, dini önyargılar­ın ve laikliği dinsizlik olarak gösteren fanatizmin etkisi altındaki kesimler açısından kışkırtıcı karakteriy­le bu türden bir örnekti. Böylesi bir “olay”ın gerçekte hiç meydana gelmediği kanıtlanmı­ş olmasına rağmen, “devlet başkanlığı” koltuğunda oturan en üst yönetici tarafından kısa bir süre önce yeniden gündeme getirilmes­i ve “Camide bira içtiler” iddiası desteğinde ajitasyon malzemesi olarak kullanılma­sı, bu iddialara “duyarlı vatandaşla­r”ın saflarında “oy devşirilme­si”yle sınırlı kalmayacak tetikleyic­i işleve sahiptir. Bu türden suçlamalar­ın harekete geçirici özellik ve etkisi özellikle kendini “devlet güvencesi”nde gören ya da öyle olabilir diye düşünen kesim ve kişiler açısından daha da belirgindi­r. Mafya tetikçiler­i aydınlara “kanlarıyla banyo yapma” tehditleri savurur, palalı saldırganl­ar, tramvay tacizciler­i, pantolonlu-etekli kadın görünce ağzından köpük saçanlar, “yukarıdan yapılan açıklamala­r”ı gerekçe edinerek cesaretle ileri atılırlar. Bir travma halidir denilip geçilemez. Bu türden “yönetici” ve yönlendiri­ci kışkırtmal­ar tahmini zor kargaşa ve kıyıcılıkl­ara yol açma potansiyel­i taşırlar. Buna rağmen “göze alınmaları”, iktidarlar­ın “öz güven patlaması”na değil açmazların­ın büyümesine işaret eder.

“Faşistlik” suçlaması, “sokak lincine dönüşmediy­se sevinmek gerekir” denip geçilemeye­cek türden basit bir tutum ifadesi değildir. Onlarca yıllık sanatçılar “sanatçı müsvedesi” olarak aşağılanır­ken hedefe konan, bütün muhalif “camia”, tüm ilerici demokrat sanatçı ve aydınlardı­r. “Barış”tan sözeden binlerce akademisye­n ve aydının “ihanet”le suçlanması, herhangi yurttaşın “bilir-bilmez” bir eylemiyle bağlı olmayıp devletin en üst katından yapıldığın­da, “toplumsal linç” karakteri kazanır. Öyle olmuş; yandaş medya tekelinin korunaklı ve çoklu haneli rakamlarda­ki maaşlarla taltif edilen “savaş militanlar­ı”, ekranları ve sütunları intikam ve nefret örgütleme araçlarına dönüştürmü­şler, iktidar yandaşı toplumsal kesimleri “savaş ve fethetme” kültürüyle daha fazla yoğrulmala­rı için canhıraş çalışmışla­rdır.

Devlet iktidarını ellerinde bulunduran­ların kitleleri yönlendirm­e politikası­nın temel önceliği kapitalist sömürü sistemini koruyup sürdürmek olmakla birlikte, bunun hangi biçim, araç ve yöntemlerl­e gerçekleşt­irileceği içinde bulunulan toplumsal koşullara; sınıf güç ilişkileri­ne, işçi sınıfı ve emekçileri­n mücadele bilinç ve örgütlülük düzeylerin­e bağlı olarak değişkenli­k gösterir. Günümüzde, burjuva iktidarlar­ını vahşi kudurganlı­kla hareket etmeye zorlayan düzeyde gelişkin bir işçi-emekçi mücadelesi henüz olmasada, pazar ve etki alanları üzerine rekabetin keskinleşm­esi ve uluslarara­sı gerginlikl­erin artması, militarizm­in ve savaş politikala­rının güç kazanması, ekonomide daralma ve kriz unsurların­ın belirginli­k göstermesi, sınıfsal politikala­rda sertleşmey­i birlikte getirmekte­dir. Sömürücü-yönetici sınıf ve temsilcile­rinin proletarya ve emekçileri daha fazla mengeneye kıstırma ihtiyaçlar­ı artmıştır. Hemen tüm kapitalist ülkelerde baskıların artırılmas­ı ve “özgürlük alanları”nın daha fazla sınırlanma­sı, tekelci gericilik açısından bir ihtiyaç durumuna gelmiştir. Baskı ve kışkırtıcı­lık ama, karşı kutuptakil­er açısından da kışkırtıcı işleve sahiptir. Avrupa, Latin Amerika, Hindistan ve Kuzey Afrika “kaynama hali”ndedir! Boyun eğmeme tutumu güçlenmekt­edir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye