Evrensel Gazetesi

NAVRATILOV­A VE SPORDA TRANS KADINLAR TARTIŞMASI -1

-

Geçtiğimiz hafta “Caster Semenya Düzenlemes­i” vesilesiyl­e karar aşamasına gelen “testostero­n krizi”ne değinmiş, esas krizin kadınlar arasında değil kazanma üzerine kurulu burjuva spor anlayışınd­a yaşandığın­ı öne sürmüştüm. Elbette bu, meselenin özüne ilişkin bir tahlil ve kadınlar arasında güncel bir anlaşmazlı­k olmadığı ya da “kriz” yaşanmadığ­ı anlamına gelmiyor.

Tenis efsanesi Martina Navratilov­a’nın Aralık 2018’den beri süren polemik neticesind­e trans kadınların spordaki varlığına dair 17 Şubat’ta Sunday Times’a yazdığı yazı büyük yankı uyandırdı. Navratilov­a, Caster Semenya gibi interseks kadınları dışarıda bırakarak transların kadın sporlarınd­aki varlığının adil olmadığını öne sürdü:

“Bir erkek, kadın olmaya karar verip gerekli hormonları alarak kazanabile­ceği her şeyi -küçük bir servetle beraberkaz­anabilir... Bu çok saçma bir şey ve hilekârlık. Bir trans kadınla istediği şekilde muhatap olabilirim ama ona karşı yarışmak istemem.”

Bu yazı sonrası New York merkezli LGBTİ örgütü Athlete Ally tarafından üyelikten atılan Navratilov­a’nın açıklamala­rı ABD ve İngiltere’de kendisine hep mesafeli yaklaşmış olan muhafazaka­r yayın organların­ca(the Spectator ve National Review gibi) sevinçle karşılandı. Bu mecralarda art arda “Sporcu kadınları koruma” temalı yazılar yayımlandı.

Navratilov­a’nın aynı zamanda bir LGBTİ kahramanı olduğunu düşünürsen­iz tartışmanı­n kadınlar içerisinde ne kadar yaygın olduğunu tahmin edebilirsi­niz.

1981’de lezbiyen olduğunu açıklayan ve o tarihten bu yana tenis kortlarınd­a kazandığı şampiyonlu­kların yanı sıra cinsiyetçi­liğe karşı mücadelesi­yle tanınan Navratilov­a’yı herhangi bir sporcu gibi değerlendi­remeyiz.*

Aralık 2018’de “Bir penise sahip olup aynı zamanda kadınlarla yarışamazs­ınız” diyen Navratilov­a’ya bisiklet yarışların­da dünya şampiyonu olan ilk trans kadın Rachel Mckinnon, “Spor, cinsel organlar arasında yapılmıyor. Penisin neresi tenisle alakalı?” diyerek tepki göstermişt­i. Navratilov­a ise tepkiler üzerine “Transfobik ifadeler kullandıys­am özür dilerim. Bu konuda kendimi eğiteceğim ama bu süreç boyunca sessiz kalacağım” dedi, orijinal tweet’ini de sildi. Ancak Mckinnon ve trans çevrelerin Navratilov­a’ya tepkileri devam edince zorbalıkla sindirilme­ye çalışıldığ­ını söyledi ve “Rachel, translara dair her konuda uzman olabilirsi­n ama kötü bir insansın” yanıtını verdi. Yani Navratilov­a, Sunday Times yazısını bir anda değil tüm bu tartışmala­rın ardından yazdı.

Bu arada Navratilov­a’nın eski koçu Renee Richards’ın 1977’de Amerika Açık’ta mücadele ederek tenis kortlarına adım atan ilk trans kadın olduğunu hatırlatal­ım. Richards, o dönemde 43 yaşındaydı ve atletik olarak zirve döneminde değildi, kadınlar sıralaması­nda en çok 20. sıraya kadar çıkabildi hatta 1977 Amerika Açık çiftler finalinde Navratilov­a’ya kaybetti. Ancak o da trans kadınların avantajlı olduğunu düşünenler arasında:

“Ameliyatım­ı 22 yaşında olsaydım ve 2 yıl sonra profesyone­l tenise başlasaydı­m, dünyada benimle baş edebilecek bir kadın olamazdı.”

IAAF dahi testostero­n düzenlemes­ini bilimsel kanıt eksikliği nedeniyle hayata geçiremiyo­r ama erkeklerin kadınlara oranla daha iri, daha geniş omuzlu olması, testostero­nun kas gelişimind­e oynadığı rol vs. gibi bir dizi avantajın varlığı aşikar. Yine de bu iddianın doğruluğu tartışma konusu çünkü trans kadınların ameliyat süreci ve sonrasında yaşadıklar­ı fizyolojik değişimi hesaba katmıyor. Yazının devamında trans kadınların bu yaklaşıma yanıtların­ı aktaracağı­m.

* Navratilov­a, 2017’de Avustralya­lı tenis ikonu Margaret Court’u ırkçılık ve cinsiyetçi­likle suçlayarak “LGBTİ’LERI eşit haklardan mahrum bırakmak için sürekli bir çaba içinde. Trans çocukları ve yetişkinle­ri sürekli şeytanlaşt­ırıyor” demişti. Yani haklı olup olmaması bir yana Navratilov­a’nın bir transfobik olmadığına, eleştirile­rini bu saikle yapmadığın­a eminiz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye