DERSİM’DE REJİMİ EN ÜZECEK SONUÇ NEDİR?
Dersim seçimlerini değerlendireceğiz. Genel seçim tablosu içinde ayrıksı duran bir durum yaşanıyor Dersim’de. Dünyanın birçok ülkesine dağılmış Dersimliler, Türkiyeli solcular, demokratlar tarafından da merakla izleniyor oluşu bir yana; Dersim seçimini özgün kılan asıl şey başkadır. ‘Cumhur’ ile ‘Millet’ arasına sıkışmış bir yarış yok burada. En genel anlamıyla sol muhalefetin en yoğun olduğu, kendi küçük ama özgül ağırlığı büyük olan Dersim’de, “belediyeyi iktidarın kayyımından kim alacak?” sorusu öne çıkmış durumda.
Özellikle sosyal medyada düzeysiz atışmalara konu oldu, oluyor. Linçci, diyaloğa kapalı, hakaret ve tahribat dışında bakiyesi bulunmayan bu ‘atışma’ zeminine girmeden, başka bir düzlemde tartışılabilir oysa. Düzeysiz ve aşağılayıcı yaftalamalarla, iknâ etmekten çok mesafe koyup uzak tutmaya yarayan, iç boşaltmaktan öteye geçemeyen apolitik bir mesainin ötesine geçmek mümkün...
- Uzağında olanların bildiğinin aksine, Dersim’de “HDP ile sosyalist sol bölünmesi” yok. Dolayısıyla Hdp’nin ‘komünist başkan’ şahsında sosyalistlerin önünü kestiği, batıda CHP’YE açtığı alanı Dersim’de sosyalistlerden esirgediği yolundaki rivayet asılsızdır, yanlış bilgidir. Hdp’nin de içinde bulunduğu Devrimci Güçbirliği; EMEP, Partizan, ESP gibi sol-sosyalist parti ve gruplardan oluşuyor. Bu yanılsama üzerinden atfedilen misyon da o kadar abartılıyor ki, “sosyalist seçeneğin meşruiyet krizini aşıp yeniden güç olma” yolunun Maçoğlu’dan ve Hdp’nin ona desteğinden geçeceği bile söylenebiliyor.
Kesin bilgi, ‘sosyalist seçenek’ Dersim’de Maçoğlu’dan ibaret değil! Yine, Maçoğlu’nun ‘farklı bir seçenek mümkündür’ inancını canlandırdığından bahsedenlere bir soru: Kayyımla yok edilmek istenen de farklı bir seçenek değil miydi?
Sorulabilecek doğru soru, Hdp’nin neden Maçoğlu’ya fırsat tanımadığı değil, Maçoğlu’nun temsil ettiği grubun neden bu güçbirliği içinde yer almadığı olmalıdır. Bu konu da maalesef düzeysiz atışmaların mezesi yapılarak tüketildi çoktan ve ilerletici bir sonuç da bırakmadı arkasından...
- Maçoğlu’nun kendi anlatımlarından ‘Ovacık modeli’ni anlamaya çalışıyoruz. Doğrusu bu ‘modelin’ nasıl bir sosyalist belediyecilik örneği sayılabileceğine dair iknâ edici verilerle karşılaşamadık hâlâ. Kısmi bir kooperatifçilik deneyiminin ötesinde ne var? Küçümsemiyoruz ama sosyalist, komünist sıfatlarıyla anılıyorsa karşındaki, doğal olarak daha farklı şeyler bekliyorsunuz. Yine, halkın komiteleriyle yönetime katılması anlamında da benzetildiği ‘Fatsa’ örneğinden de epeyce uzak. Nasıl olmalı değil buradaki konumuz, o ayrı, kooperatifçilikten öteye daha kolektif, halkın kendisini yönetmeye daha yakın belediyecilik üzerine ayrı bir tartışma yürütülebilir. Burada söylenebilecek, ortada çok da lanse edildiği gibi özgün bir ‘model’ olmadığı ve hele hiç de ‘komünist’ olmayı gerektirmeyecek bir yönetimle de yapılabileceği gerçeğidir.
- Sevgili Maçoğlu geçen hafta kendisine ekran ve sayfalarını açan Halk tv, Fox tv ve Cumhuriyet gazetesine verdiği söyleşilerde Güçbirliği’nin “Belediyeyi kayyımdan geri alacağız” iddiasını değerlendirirken, (gülerek) “Biz de kayyımdan alacağız” diyor. Ne farkeder ki; sonuçta CHP de alsa, Maçoğlu da alsa, Güçbirliği-hdp de alsa belediye kayyımdan alınmış olmayacak mı? İlk bakışta doğru gibi görünüyorsa da mesele tek katmanlı değil. Bugün kayyımlar bağlamında cisimleşmiş Kürt belediyelerinin gaspı ve yerel seçim mücadelesi böylesi bir totolojik yaklaşıma indirgenmemeli.
Sadece belediyeyi kayyımdan almak değil, kimin alacağı da önemlidir. Kayyım dediğinin bir hikâyesi var çünkü. O hikâyenin bir yerinde, bugün hâlâ tutuklu olan seçilmiş belediye yönetimleri de var, bu bir. Dersim belediyesini diyelim ki Chp’nin kazanması, kayyım rejiminin HDP’LI belediyeyi lağvetme operasyonunu kaybettiği anlamına gelmez. Maçoğlu arkadaşımızı da Dersim’deki CHP’LI dostlarımızı da tenzih ederiz, onların niyetleri ya da kişilikleriyle ilgili bir durumdan bahsetmiyoruz. Siyasal nesnellik böyle tecelli etmiş durumda.
Daha anlaşılması için bir soru: Dersim seçimlerinde Saray’ı en çok rahatsız edecek sonuç ne olur? Hdp-devrimci Güçbirliğinin kazanması elbette. Kimse gücenmesin; Maçoğlu’nun ya da Chp’nin kazanması kayyımcı rejim açısından ehveni şerdir. Hatta Akp’nin kazanma şansı pek olmadığına göre ehveni şer bile değil, düpedüz ehvendir. Durum budur.
Soruyu şöyle sorsak: AKP rejiminin en sevineceği sonuç ne olur? Akp’nin kazanması elbette. Evet ama söz konusu Dersim’se eğer, Akp’nin kazanamayacağını kim bilmez. O halde işi başka boyutlarıyla birlikte düşünmek gerektir. Dersim’de Akp’nin kazanması gibi tek boyutlu bir sonuç bekleyecek kadar amatör olabilir mi kayyımcı iktidar?
Hdp’nin kaybetmesi kayyımcı rejimi en sevindirecek ‘reel’ sonuçtur. Ve bu gerçek, sevinmek-üzülmek gibi duyguların ötesinde anlam içerir. Sevinmek de üzülmek de bir devlet politikasının izdüşümü olarak okunmalıdır.
- 40 yıllık sosyalist eşbaşkan adayımız Hıdır Demir’in sözleriyle bitirelim:
“Şimdi yeni bir direniş sayfasının yazılma zamanıdır. Bizden alınanı ve bizim olanı talep edip irademize el konulamayacağını bir kez daha gösterme zamanı...”