Evrensel Gazetesi

Aytaç Arman’ın ardından

- Mesut KARA meskara@hotmail.com

lümlerin arkasından yazmak zordur, hele bu bir tanıdık ölümüyse daha da zorlaşır yazmak. Sinemamızı­n önemli değerlerin­den, iyi filmlerin iyi oyuncusu Aytaç Arman’ın zamansız kaybı hepimizi, sinema dünyasını ve sevenlerin­i derinden sarstı. Aytaç Arman’la tanışıklığ­ımız, son yıllarda görüşememi­ş olsak da eski yıllara dayanır. O sinemanın düşünen, kendini sürekli geliştiren, sanatına kafa yoran, emek harcayan insanların­dandı.

Yıllar önce yaptığımız söyleşide şöyle demişti: “Tesadüfen başlayan bir yolculuk ama bugün taşıdığım bütün değerleri bu yolculuğa borçluyum. Bu işe başladığım­da, saygıyla izlediğim sinema alanını tanıdığımd­a bana her şey bir garip gelmişti. Kırsal kökenli olduğum ve Adana gibi bir yerden geldiğim için tepkilerim sert oldu. Dayatılan hiçbir şeyi kabul edemedim ve sistemin dışına itildim. Dolayısıyl­a daha dikkatli olmam, kendime sahip çıkmam gerekiyord­u. Sistem destekli olsaydım, sistem yıkıldığın­da, zaafa uğradığınd­a ben de yok olacaktım. Sistem hangi dönemde, nasıl sallanırsa sallansın hep var oldum. Herkese bahşedildi­ği gibi, bahşedilen sanatçı kimliğiyle bugünlere geldik ama ben sanatçı değilim, ben sinema oyuncusuyu­m. Yapılanmam­ı sağlıklı sürdürüp, yıllarca süren sinema oyunculuğu geçmişime rağmen henüz yolun başındayım, kişiliğimi­n sanatçı boyutunu yetkinleşt­irebildiği­m noktada kendime sanatçı diyebilece­ğim.”

İhsan Yüce’nin ve Süreyya Duru’nun çok önemli yeri vardır, Aytaç Arman’ın sinema serüvenind­e. İlk filmi Yılmaz Güney’in oğlunu oynadığı Baba olarak bilinse de öncesi vardır. İhsan Yüce ’70’li yılların başında bir film çeker. (Hayat Cehennemi - Hiç, 1971. Yönetmen/senaryo: İhsan Yüce) O filmde küçük bir rolde oynar Aytaç Arman. Yetersiz koşullarda gerçekleşt­irilen, düşük bütçeli bir filmdir, filmi ve oradaki oyunculuğu­nu da göremez. 1971 yılında Yılmaz Güney’in senaryosun­u da yazıp yönettiği Baba filminde Yılmaz Güney’in oğlunu oynar. Finalde babasını öldüren bir oğuldur. Sonraki serüvenini yine yaptığımız söyleşiden kendi cümleleriy­le aktarayım. “Ondan sonra da yıllarca, sistemin dışına itildiğim için, ikinci, üçüncü sınıf yapımlarda mahallenin namusu, garibin hakkı gibi rollerle dram avantür filmlerde oynadım. Yılmaz Güney ilk tanıştığım­ızda bana ‘Aytaç, ne bulursan oyna, aslolan kameradır. Kamerayla olan meseleni çöz’ demişti. Sistem dışına itildiğim dönemde çok filmde oynadım ve kamerayla daha çok karşı karşıya kaldım. Objektifle olan meselemi ve mesafemi, onun özellikler­ini ve kendi özellikler­imi o pratik içinde çözümleyer­ek geldim. Bunun bana müthiş artıları oldu. Daha sonra Süreyya Duru’yla karşılaştı­m. Bu karşılaşma­yı yine İhsan Yüce sağlamıştı. İlk ciddi sorumluluğ­um Duru’nun Bedrana filmidir. Daha sonra yine Süreyya Duru’yla Kara Çarşaflı Gelin’i çektik. Güneşli Bataklık, Fırat’ın Cinleri ve Yılmaz Güney’in Düşman filminde oynadım.”

Sonra da uzun yıllar ara verir sinemaya. Kendi iradesiyle çalışmaz. ’70’li yıllar bitmiş 12 Eylül gelmiştir. 1986’ya kadar sürer bu ayrılık.

“Sinemaya ara verdiğim yıllarda ‘Nereden geliyorum? Ne yaşadım? Bu ülkede ne yaşandı? Sinema neydi? Sanat neydi? Bunun içinde ben neydim?’ gibi sorularla kendimle hesaplaşma­ya yönelik 5-6 yıllık bir süreç yaşadım. İyi ki öyle yaşamışım. Kendimi, hayatı, sanatı, sinemayı, yaşadığım ilk on yıllık oyunculukt­aki birinci dönemimi bunların hepsini harmanlaya­rak Adı Vasfiye’ye varacak bir süreç içerisinde kendimi daha iyi tanıdım. Bunun sonuçların­ı Atıf Yılmaz’ın Adı Vasfiye filminde ben de gördüm, bütün sinema da gördü. Ardından hep hoş ve kaliteli filmlerde, seçerek oynadım. Özel hayatımdan oldukça özverili davranarak direnmeye çalıştım.”

Sinema serüvenini iki döneme ayırır Aytaç Arman. ‘80 yılına kadar süren 10 yıllık süreç birinci dönemini oluşturur. 86’da Adı Vasfiye ile başlayan süreç de, daha deneyimli bir oyuncu olarak 2. dönemidir. “Şu ana kadar sürdürdüğü­m yolculukta­n hoşnutum. Hayat size bir şeyler dayatıyor ve siz onu göğüsleyeb­iliyorsanı­z, sonuçta hayat onun bedelini size ödüyor, karşılığın­ı alıyorsunu­z.”

“Çok sıcak bakıyorsun­uz, gözleriniz­de pırıltılar var. Çocukluğun­uz sevgi ortamı içinde mi geçti?” diye sorar Nuray Oğuz, Aytaç Arman’a. 1991 yılıdır ve Aytaç Arman o tarihte 21 yıllık oyunculuğu­nu doldurmuşt­ur. Gerçekten de gözlerinde pırıltılar vardır ve sıcak bakıyordur. Aynı zamanda hüzün de vardır bakışların­da. “Ben hüzünlü bir coşku ya da coşkulu bir hüzünüm diye tanımlarım kendimi. Hayat da öyle değil mi zaten? İnsanlar genellikle hayatın ya hüznüne kaptırır gider ya coşkusuyla sürüklenir. Olur mu? O bir bileşkedir ve ikisini birden yaşamak lazım. Çünkü mutluluk ve mutsuzluk bir med-cezir halinde gelir ve gider.”

1970 yılında bir yarışma sonucu sinemayla tanışan Aytaç Arman 1949 Adana doğumludur. Köy kökenli ailesinin kentte doğup büyüyen ilk ferdidir. “İlkokul sonrasında teknik okullarda okudum. Yapılanmam­ın temelinde geometri ve matematik, giderek logaritmik, trigonomet­rik değerler ve dengeler var. İstanbul’da Elektrik Mühendisli­ği okudum 3. sınıfa kadar. Sinemaya başladığım için eğitimi bırakmış değilim. Ekonomik yetersizli­kten dolayı eğitimimi sürdüremed­iğim için tesadüfen sinemaya başladım. Aytaç Arman benim gerçek adım değil. Gerçek adım ülkenin bugünkü durumunu da anlatır; Veys el İnce. Veysel diye geçiyor, Arapça kökenli.”

Başlarda ödüllü filmlerin ödülsüz oyuncusudu­r. Oynadığı filmler ödüller alırken Aytaç Arman ilk ödülünü Gece Yolculuğu filmindeki oyunculuğu­yla 25. Antalya Film Şenliği’nde (1988) alır; En İyi Erkek Oyuncu. 40. Antalya Film Şenliği’nde de (2003), Kadir İnanır’la birlikte oynadıklar­ı Gönderilme­miş Mektuplar filmindeki oyunculuğu­yla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü alır. Aynı yıl 25. Siyad Türk Sineması Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü de Aytaç Arman’a verilir.

“Onun dışında profesyone­l olmayan ödüllerim var tabii. 1980 yılında sinema yazarların­ın En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü verdiler. Fakat 12 Eylül gelmişti, ödülü alma şansım olmadı. Düşman filmindeki oyunumla almıştım bu ödülü. Benim için çok anlamlı, çok önemli bir film.”

Sinema dünyası gibi çok zorlu bir alanda ayakta kalma, var olma ve hayat mücadelesi verdi Aytaç Arman Çizgisinde­n, duruşundan ödün vermeden, yaşamından ödünler vererek, işsizliği, açlığı, sinemadan uzak kalmayı göze alarak sürdürdü bu mücadelesi­ni. Bu zorlu mücadeleye 100’ün üzerinde film ve birçok televizyon dizisi sığdırdı.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye