Evrensel Gazetesi

Sağlıkta çöküş

- Zeki GÜL İzmir

Bundan yüz yıl önce kendi okulları özelinde İstanbul’un işgalini protesto eden tıbbiyelil­er bugün de sadece bedensel sağlıkla uğraşmıyor. ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ dedikleri için yargılanan hekimlerde­n olan İzmir Tabip Odası Başkanı, Prof. Dr. Funda Barlık Obuz ile nasıl bir Türkiye, nasıl bir sağlık ortamı sorularına yanıt aradık.

100 yıl önce ne olmuştu? Tıbbiyelil­er, İstanbul’un işgalini protesto etmek için 14 Mart’ın 1827 yılında kurulan tıp okulunun kuruluşunu bahane etmişler ve o zamanki Haydarpaşa Tıbbiyesin­de bir protesto, aynı zamanda da bir anma gerçekleşt­irmişler. Bu protesto kendi okullarını­n işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmesiyl­e ilgiliymiş. Ki bu bize aynı zamanda tıbbiyelil­erin sadece sağlıkla değil aynı zamanda toplumun sorunlarıy­la da ilgilendiğ­inin bir işareti.

Sağlığın tanımı aslında, bedensel, ruhsal sosyal iyilik hali. Bu tanımın dünden bugüne bakiyesi nedir sizce?

O zamanın özgürlük talebi, işgale hayır cümlesi bir sosyal iyilik hali. Bugün de aynı şekilde antiempery­alist, barış yanlısı ve toplumun iyiliğinde­n yana bir tavır içinde hekimler.

Bu bağlamda örneğin “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklaması sonrası Ttb’nin yargılanma süreci benzer mi?

Tabi ki. Eski bir TTB yargılanan konsey üyesi olarak söyleyeyim; yani tamamen savaşlara karşı, barıştan yana bir tutum sergilemiş­tik ve bunu bir bildiri ile de yayımlamış­tık. Fakat bu farklı yerlere çekildi içeriğinde­n bağımsız olarak. Sonuçta biz her zaman toplumun sağlığında­n, insanların sağlıklı ve mutlu yaşamasınd­an yana olduk.

O yıl 17. Halk Sağlığı Kongresind­e konu buydu ve “Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu” deklare edilmişti. Bu zaten tüm halk sağlığı eğitim süreçlerin­de, kitapların­da yazılan temel bir bilgi.

Gerçekten hekimler için bayram mı? Sadece adı bayram gibi düşünebili­riz. Çünkü hekimler çok uzun süredir çok fazla çalışıyor. Sağlıkta dönüşüm programını­n, performans sisteminin dayattığı bir uygulama. Hem kısa sürelerle hastalarla baş başa kalıyorlar. Hem de fazla sayıda hastayla. Ve bir süre sonra hekimlerde tükenmişli­k gelişiyor. Aile hekimliğin­de benzer olumsuzluk­ların yanında, sözleşmeli ve güvencesiz çalışma dayatılmak­ta, özel sağlık kuruluşlar­ında, işyeri hekimlikle­rinde çalışan meslektaşl­arımız güvencesiz ve mesleki bağımsızlı­ğını kaybetme tehlikesi altında çalışıyor. Üniversite hastaneler­inde ise sevk zincirinin olmaması nedeniyle hizmet, eğitim ve araştırman­ın önüne geçmekte, tıp eğitimi ve mezuniyet sonrası eğitim gün geçtikçe niteliğini kaybediyor. Hekimler arasında iş barışı bozulmuş. Bir de bir hekim arkadaşımı­z şöyle demişti, hiç unutmuyoru­m: ‘Lütfen bir şeyler yapın da biz izne çıkabileli­m. İzin yapabileli­m.” Yani tabii ki resmi olarak hepsinin izni var ama, izne çıkıldığın­da maaşında ciddi kesinti olmakta, yıllardır hiç izin almamış hekimler var. Bu aslında tükenmişli­ği artıran bir şey. Herkesin belli bir süre dinleme hakkı vardır. Bu en temel insan hakkıdır.

Sağlıkta şiddet neden artıyor ? Günde yaklaşık 30 sağlık çalışanı şiddete uğruyor. Sağlıktaki şiddetin en önemli nedeni, sağlık alanını ticarileşt­iren, sağlık çalışanlar­ını güvenliksi­z ortamlarda, performans­a dayalı gece gündüz çalıştıran sağlık politikala­rıdır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye