İNGİLTERE: PARTİZAN MEDYA AŞIRI SAĞCILIĞI KÖRÜKLÜYOR
VATAN hainliği; ajan ve suikastçılarla bağdaştırılan, devlete karşı en ciddi suçlular için kullanılan bir tabirdi. Son dönemlerde ortaya çıkan iki örnek; Sun gazetesinde ‘Vatan Haini (İngiltere Başbakanı) Theresa’nın özgürlüklerimizi teslim edişini anlatan yazı, “May’ın ismi Batı tarihinin en kötü yılanlarıyla birlikte anılacak ve bunu hak ediyor” diyor. Atlantik’i geçtiğinizde de Fox News spikeri “Donald Trump’ı suçlayan hain ve iş birlikçi grubun hapse atılması isteğini” gerçek adalet olarak gösteriyor.
Artık bir yazarın hemfikir olmadığı bir Başbakan ya da ABD Başkanı’na eskiden yakın olan bir grup şahsın davasını başarıyla tamamlayan bir yasal soruşturma hain olabiliyor. Üsluptaki bu tırmanma nasıl oldu ve önemli mi? Bu iki soruyu da cevaplayabilmek için iki örneğin ortak noktasına odaklanmak gerekir: Haberleri yayımlayan iki medya şirketinin sahibi de Rupert Murdoch.
New York Times yazarları Jonathan Mahler ve Jim Rutenberg’in Murdoch hanedanı üzerine araştırması Rupert’ın kurduğu ve oğullarıyla birlikte yürüttüğü çok başarılı medya imparatorluğunu gözler önüne seriyor.
Murdoch köklü geçmişi olan bir yapının parçası değil; tam da aksine çok etkin bir neoliberal elit kesimin üyesi. Fakat Murdoch, ve Birleşik Krallık’ın diğer medya baronları çalışanlarının “vatan haini” gibi kışkırtıcı bir dil kullanmasından neden memnun?
Medyadan birçok kişinin cevabı, gazeteyi sattırması oluyor. Gazeteler, radyo istasyonları ve televizyon kanalları sadece izleyicilerinin fikirlerini beyan ediyorlar. Bu konuda kısmen haklı oldukları kesin, fakat bu aslında iki-yönlü bir ilişki. Medya izleyicilerin fikirlerini yansıttığı kadar bu fikirlere şekil de verir. Başlıkların sadece okuyanların düşüncelerini ifade ettiği bahanesi, yazan ve söyleyenleri sorumluluklarından arındıramaz.
Medyanın takipçileri üzerinde güçlü bir etkisi olduğuna dair yeterince akademik veri şimdi elimizde. ABD’DE, dijital çağda bile ana haber ve politik kampanya aracı olmaya devam eden, kablolu yayın kanalları üzerine iki ekonomistin yaptığı güvenilir bir araştırma mevcut. BU araştırmada izleyiciler, politik tercihlerinin aksine, bu kanalları izleme tercihlerine göre belirleniyor ve böylece kanalların etkisi ölçülüyor.
Fox News’un, 2000 yılında Cumhuriyetçi oylarını yüzde yarım yükselttiği belirleniyor; bu Fox’un etkisi üzerine değişik bir metot kullanan diğer bir araştırmanın sonuçlarıyla uyuşuyor. Dahası, artan izleyici sayısı ve Fox’un giderek daha sağcı duruşu 2008’de Cumhuriyetçi oylar üzerinde etkisini, diğer tüm kanalların etkisinden çok daha fazla bir oranda, yüzde 6’ya çıkarıyor.
Diğer önemli bir gözlem de Fox’un izleyici sayısını azamiye ulaştırmak için olması gerekenden çok daha sağda duruyor olması. Yani Fox’un, izleyici sayısını azamiye ulaştırmaktan çok sağa çekebilme yetisini azamiye çıkartacak bir yayın içeriği var. Maalesef, Trump’ın seçimine dair elimizde bir veri yok, fakat Fox’un Clinton’ karşı galibiyette büyük bir olasılıkla önemli bir rolü oldu.
Trump’ın Cumhuriyetçi adaylığını kazanacağı belli olunca Murdoch müstakbel Başkan’la yakın ilişki kurma fırsatının farkına vardı. Bu etki şu anda o kadar güçlü ki, yakın tarihteki bir New Yorker yazısının başlığı “Fox News Beyaz Sarayı’nın kuruluşu” olmuştu.
BRİTANYA MEDYASI
Böyle bir etkiden Britanya medyasında da söz etmek mümkün görünüyor. Bir araştırmaya göre Murdoch’un Sun gazetesi 1997’de desteğini İşçi Partisine çevirdiğinde oy oranı yüzde 2 arttı. Bu etki tayin edici olmamıştı fakat Sun 2010’da tekrar Muhafazakar Partiye geri döndüğünde ters yönde benzer bir etkisi oldu ve bu sonucu tayin etmede etkin oldu. Gazeteler kesintilere karşı tavırları belirlemede etkin olurken, göçmenlere karşı tavırların en iyi belirleyicisi de gazete okuyuculuğu oluyor.
Medyanın ana akım siyaset üzerine etkisi kabul edildiğinde, siyasetin uç noktalarına etki etmemesi sürpriz olur. Askerlerin atış talimlerinde ana muhalefet partisi liderinin fotoğrafını kullanması şaşırtıcıdır; fakat bunu sadece askerlerin şahsi düşüncelerine, Corbyn’in NATO’YA karşı tutumuna ya da geçmişteki ilişkilerine indirgemek mümkün değil. Askerlerin gözünde bu davranışlarını kabul edilebilir kılan İşçi Parti liderinin medyadaki şeytanlaştırılması. Medya hem gösteriyor hem etkiliyor.
Finsbury Park Camii’ne saldıran -ve bir kişinin ölümüne sebep olan- teröristin hedefi de Corbyn’di. İşçi Parti Milletvekili Jo Cox, Brexit kampanyası sürecinde bıçaklanacak katledildi. Britanya terörizmle mücadele şefine göre Finsbury saldırısının sorumlusu “Çoğunlukla ana akım medyada gördüğü aşırı-sağcı mesajların etkisiyle harekete geçmişti”.
Aşırı-sağcı parti ve grupların yükselişinin istenmeyen bir yan etki olup olmadığı ise çok kesin değil; özellikle de Bbc’nin Yeni Zelanda Katliamı’nı takiben bir aşırı-sağcı liderle röportaj yayımladığı bir ortamda.
Medyada yer bulan UKIP gibi aşırı-sağcı gruplara desteğin arttığı araştırmalarla ispatlanmış durumda. Partizan medyanın kullandığı bu dilin asıl sebebi ise “Tabanı hareketlendirmek” ve dolayısıyla politikacıların kendi istedikleri kararları almalarını sağlamak.
Böyle bir etki zinciri ABD’DE belirgin ve yaygın. George W Bush’un eski bir konuşma yazarı olan David Frum’a göre “Cumhuriyetçiler olarak Fox’un bizim yararımıza çalıştığını düşünüyorduk. Şimdi de bizim Fox’un yararına çalıştığımızı görüyoruz.”
Şimdi bir benzerini Brexit’te görüyoruz; anlaşmasız bir Brexit’e karşı olan milletvekillerinin temsiliyet haklarının ellerinden alınması tartışılırken, liderlik planları yapanlar okudukları partizan medyanın etkisinde olan bir tabana hitap etmek için mücadele ediyor.
ABD ve Britanya arasında önemli bir fark mevcut. ABD’DE geniş kesimlerce okunan ve medyanın etkisini tartışabilen bir bağımsız medyaya hâlâ sahip. Britanya’da bağımsız medya için bu daha zor ve genellikle de böyle bir çaba mevcut değil.
Medyanın sadece (olanı) yansıttığı ve etkisinin olmadığı rivayeti birçoğunun işine geliyor; dolayısıyla Britanya’da politika ve aşırıcılık tartışmalarında görünen ve konuşulmayan faktör medya olmaya devam ediyor.
*Simon Wren-lewis Oxford Üniversitesi, Merton Kolejinde Emeritus Ekonomi Profesörü ve Araştırma görevlisidir. (Çeviren: Haldun Sonkaynar)