UÇURUMA GİDEN YOL
YILLAR boyunca dünya Libya’daki savaşı görmezden geldi. Oradaki olaylar can sıkıcıydı ama uykusuz geceler gerektiren bir durum yoktu. Şimdi bu dönem bitti. Düşman iki büyük güç merkezi; doğuda askeri yönetici olan Halife Hafter ve batıda Fayiz Sarrac başkent Trablus’un kapısında savaşıyorlar. Her biri müttefik yerel milisleri savaşa fırlatıyor ve hava saldırılarından bile çekinmiyor. Libya, Kaddafi sonrası çabaların çöküşünden bu yana bir barut fıçısı olmuştu, şimdi patladı.
Bu sadece Libyalılar için bir tehlike değil. Uluslararası topluluk Suriye’de olduğu gibi, bir kez daha, bir şey yapamadığını kanıtladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bir BM kararının aksine, askeri tırmanışı kınayan açıklama yapamadı. Bir girişim, pazar günü Rusya’nın direnişiyle başarısız oldu. Moskova, “güçlü adam” Hafter’in askeri zaferine dayanarak Libya’ya barışın getirilmesi çabasında. Batı, devletin zayıf kurumlarını güçlendiren ve bu parçalanmış ülkenin sayısız farklı güç merkezini ve çıkarlarını tek bir çatı altında toplayan politik bir süreçten yana tavır alıyor. Hafter taraftarları, Suriye’de Cumhurbaşkanı Beşar Esad veya Mısır’da Abdulfettah Sisi gibi otokratları örnek alıyor, hedefli şekilde vahşice hareket ediyor. Sarrac taraftarlarının ise herhangi bir rol modeli yok.
Bu gelişmeler karşısında en azından Avrupa’dan net bir tavır alması beklenebilirdi. Libya’nın istikrarı Avrupa’nın çıkarına çünkü. Akdeniz’de bir güney sahil devleti olarak Afrika-avrupa göçünün en önemli transit ülkesi orası. Avrupa Parlamentosu seçim kampanyası öncesi Avrupa’nın dünyadaki çıkarlarını temsil etmek ve bir değerler topluluğu olarak hareket etmek için Ab’nin tek vücut hareket etmesi gerektiği sürekli söyleniyor. Libya böylesi güzel sözlerin beş para değerinin olmadığını acımasızca ortaya koyuyor. Avrupa, Libya konusunda paramparça. Fransa, siyasi bir süreci destekleme konusunda ortak çözümden ayrıldı, tek taraflı olarak Hafter ve askeri çözümünü destekliyor. Başkan Macron bu mareşali uluslararası düzeyde kabul görmüş Fayiz Sarrac geçici hükümetiyle aynı seviyeye getirdi ve gizli şekilde özel kuvvetlerle destekledi. Bu destek, sivil kurumların zaten kırılgan otoritesini zayıflattı ve şiddetten medet uman Libyalılara güç verdi.
Fransa’nın tutumunun nedeni, Afrika’daki çok geleneksel bir Fransız politikası olan sadık yöneticilerin güçlendirilmesi. Fransa kendini, Sahra ve Sahel bölgelerinde bir numaralı askeri güç olarak görüyor. Hafter, Çad gibi komşu ülkelerin otokratik başkanları ile birlikte istikrarın garantörü olarak kabul ediliyor. Fransa, Hafter’in şubat ayında Libya’nın güney çöl bölgelerini kontrol altına almasını alkışladı. Bu onay, Mareşal’ın Trablus’a ilerlemesinin başlangıcıydı.
Ve her zaman olduğu gibi, söz konusu Afrika olunca, Fransa, Libya’da politikalarını diğer Avrupalı ortaklarla kararlaştırmak için bir neden görmüyor. AB, Fransa’nın angajmanının yol açtığı gelişmelere diplomatik bir meşruiyet ve çerçeve sağlayabilir, ancak angajmanı Paris kendi başına belirler.
Avrupa’nın, Libya politikası, Libya’nın kendisi kadar bölünmüş durumda. Düzeni sağlayacak bir güç ufukta görünmüyor. Sadece düzensizlik sağlayan güçler var. 2011’de Kaddafi diktatörlüğüne karşı savaşın dersi çıkarılmadı.
O zamanlar, Batı, Kaddafi’yi devirmenin yeterli olduğunu düşündü. Gerisini Libyalı direnişçiler nasıl olsa yaparlardı. Ülkeyi çok kısa bir süre sonra paramparça şekilde bırakarak terk ettiler.
Belki de bazı güçlü aktörlerin Libya denilen kargaşayı temizleyebileceği fikrine veda etmenin zamanı geldi. ‘Devrimden’ bu yana geçen sekiz yılda, yalnızca petrol gelirlerinin dağıtılmasıyla, her biri kendi meşruiyetiyle bir arada var olan birçok farklı iktidar ortaya çıktı. Yapılması gereken ülke çapında bir devlet inşa etmeden önce ülkedeki farklı güçlerin ortak çıkarlar temelinde iş birliği olmalı.
Bunun yerine şimdi, Putin ve Macron, diğerlerini yok edecek tek bir aktörün ülkeyi kurtaracağından yola çıkıyor. Uçuruma götürecek olan bu yola kesinlikle girilmemeli. AB içinde artık ortak ve açık sözler söyleme zamanı.
(Çeviren: Semra Çelik)