Bir hak arayışı süreci
Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan eğitim emekçileri korkunç bir kapanın içine sıkıştırılmış, çaldıkları kapılar duvar olmuş durumda. Sosyal medya aracılığıyla bir araya gelmeye çalışan öğretmenler, sendika veya dernek aracılığıyla gerçek tüzel kişilik oluşturup MEB’E seslerini duyurabilmek için inanılmaz bir çaba sarf etmekte. Derdini anlatmak çok zor, ama aynı derdi birebir yaşayan öğretmenlerin
kavga etti çıkarttık dediler. Sordum muhasebeciye kim ile kavga etti yüzleşelim dedim. Eşim 23 ay çalıştığı halde 6 ay çalıştı dedi muhasebeci. Dedim ne 6 ayı, 23 ay çalıştı. Zaten gazeteciye vermişsiniz dedi, çat kapattı telefonu suratıma. İşsizlik maaşı bittiği zaman işimiz çok zor. 2 ay sonra bitecek o maaş.”
HİÇBİR İŞYERİ KABUL ETMİYOR
İşyeri doktoru, eşine 9 Eylül Hastanesinin adresi olan bir kağıt vermiş. Güç bela gittiği hastanede doktor, sevk yazmamış ama “Bakamayız” demiş. Eşi 5 ay bu hastaneye gidip gelmiş. Sonunda ciğerinden parça almışlar. Henüz heyete giremese de eşinin bir daha çalışamayacağını biliyor. Çünkü ciğerinde leke olduğu gerekçesiyle hiçbir işyeri kabul etmiyor. “Ciğerini orada mahvettiler, bu sürece dahil olmasını sağlamak da bir o kadar zor. Her birinin kendine göre haklı gerekçeleri var tabii, ancak “Hak verilmez alınır” diye de bir gerçek var. 27 bin 500 öğretmen bu taşeron sistem içinde günden güne erirken toplamda tahminen 1000 kişi bu çığlığı yetkili makamlara duyurmaya çabalıyor. Bu da çok yetersiz kalıyor.
Bir büyüğüm bana sormuştu: “Bir fabrikada 1000 işçi 1 kişi para kazansın diye sabah uyanıp o türlü zorlukları aşarak fabrikaya gider. Kimi çocuğunu eve kilitler, kimi yol parasını denkleştiremediği için yürümek zorunda kalır. Memleketleri,
maaş bağlamaları lazım” diyor Hülya Girgin.
Yardım kuruluşlarının hepsini dolaşmış. “Yeri geliyor adam oluyorum yeri geliyor kadın, evin bütün yükü üstümde” diyor Hülya Girgin ve devam ediyor: “Bütün mağdur işçilerle bir araya gelmek istiyoruz ama bazıları korkuyor. Bazılarına patron rüşvet veriyor susturuyor. Hatta bir yerleşim yerinde ciddi bir çevre kirliliği var. Toz bütün her yere yayılıyor. O yerleşim yerine sürekli sosyal yardım götürüyorlar, halkı susturmak adına. Bütün bunlarla mücadele ediyoruz ve edeceğiz de. Haklarımızı alana kadar. Sonuna kadar eşlerimizin yanındayız. Eşimin durumu çok ağır, malulen emekli olmasını istiyorum. Daha bir sürü insan var hasta olan ve hastalanacak olan. Çocuklarımızın geleceği için, eşlerimizin mahvolan sağlıkları için mücadele edeceğiz.” fikirleri, yaşam tarzları farklı olan bu bireyler aynı saatte aynı koşullarda, sadece 1 kişi kazansın diye bir araya gelir. Ama kendi hakları söz konusu olunca bir araya gelmeleri neden bu kadar zor?”
Düşünüyorum, cenazelerde acımızı, düğünlerde sevincimizi paylaşabiliyoruz. Fabrikalarda ülkemizi kalkındırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Neden kendi emeğimize sahip çıkamıyoruz? Üstelik öğretmen olarak yaşadığımız haksızlıklar bu kadar ağırken ve ana akım medya kuruluşları sesimize kulaklarını tıkayıp “Eylem yapın, görüntü verin. O zaman belki” demişken...
U Süreli sözleşme nedeniyle ihbar hakkımız yüksek yargı tarafından yok sayıldı.
U Haklı gerekçe olmaz ise kıdem tazminatını alma hakkı yok. Dolayısıyla kurumlar zam yapmak yerine yeni mezun öğretmen tercih ederek sözleşme yenilemiyor. U Yıllık izin yok U Haftada 40, günde 8 saat zihin engelli, down, otistik, yaygın gelişimsel bozukluk, işitme, görme ve özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarımıza kameralı sistem dayatması altında eğitim veriyoruz. U Mobbing. U Telafi nedeniyle 6 gün çalışma. U Maaşı sorarsanız o da asgari ücret ve asgari geçim indiriminden de yararlanamıyoruz.
Bunlar kısaca özetleyebildiklerimiz... Çabaların somut kazanımlara kavuşabilmesi için tüm meslektaşlarımızın sürece katkı sunması elzem. Çünkü hayatta kalmak, kendimizi geliştirebilmek, çocuklarımıza daha verimli destek eğitimi verebilmek için gelecek kaygısından kurtulmamız gerekiyor.
Bu süreci, etnik köken, ideolojik görüş ayrılıkları ile seyirci kalarak, sadece çaba gösterenlere bırakmak emekleri heba eder. Hep birlikte Milli Eğitim Bakanlığına bağlı öğretmen/sosyal Güvenlik Kurumu bünyesinde işçi statüsü ile çalışan emekçiler olarak özlük haklarımızı ve kadro talebimizi duyurmak son derece önemli. Kurulma aşamasında olan dernek hepimize umut oldu. Sahiplenmek ve bu umudu büyütmek 27 bin 500 öğretmenin sorumluluğudur.