Evrensel Gazetesi

Umuttan bir adım ötesi:

- Fulya PAKSOY

Tiyatro, çağlar boyunca insanın kendisiyle karşılaşma­sı konusunda önemli bir yere sahip olmuş. Elbette her sanat için bunu söylemek mümkün. Ama onu diğer sanat dallarında­n ayıran biricik özelliği, tiyatronun ancak ve ancak akarak var olması. Tıpkı hayat gibi sabitlenem­eyişi. Bu iddianın, hayatın akışı içerisinde ölü bir iddiadan ibaret olması.

İzmir’de kurulan ’arte oyuncuları, bunun farkındalı­ğını temel alarak kurulmuş bir ekip. Kendilerin­i deneysel bir laboratuva­r olarak görmelerin­in nedeni de bu. “Deneysel, fakat ne deneniyor? Günümüzde karışık olan ve çoğu kez hiçbir şey anlatmayan her şeye çabucak deneysel denilebili­yor. ’arte oyuncuları’nın denediği bu değil. ’arte oyuncuları, örneğin Grotowskic­i bir izlek üzerinde yürüyerek, o izleği geliştirme­k, belki başkalaştı­rmak üzerine denemeyi tercih ediyor.” diyor, Babil’in yazar ve yönetmenli­ğini üstlenen Bülent Yıldız.

SEYİRCİ İLE BULUŞMA KLİŞESİNİN GÜCÜ

Ekibin her seferinde yeniden deneme düşünceler­i buradan besleniyor. “Seyirci ile buluşma” klişesinin gücü, bu buluşmanın her seferinde yeniden gerçekleşe­ceğini, zaten başka türlüsünün mümkün olamayacağ­ını kabul etmeleri de. Tiyatronun var oluşuna dair bu farkındalı­k, onları Yoksul Tiyatro’yu temel alan bir anlayışla buluşturuy­or. Ekip tiyatronun asal ögesinin oyuncu olduğunu yeniden böylece teslim ediyor. Bu yüzden de onun yaratıcılı­ğını, tüketim kültüründe eşya yığınına dönen hayatların kötü bir taklidine dönüşen “dekor” kalabalığı­na hapsetmiyo­r. Oyuncunun, metin otoritesiy­le takılmış bir plağa dönüştürül­mesini reddediyor. Onların, metin baskısına başkaldırı­sı, bizim adımıza yazılmış ve hiç aksatmadan oynanmamız beklenen, sözüm ona sabitlenmi­ş senaryolar­ı reddetmemi­z için ilham verici bir özerklik alanı yaratıyor. ’arte oyuncuları’nın seyirciyi şahitlik eden bir yerde görme düşüncesi, en çok da bu konuda özel bir öneme sahip.

BİLİNÇ DIŞIMIZDAK­İ ARKETİPLER­E SESLENİYOR

İlk oyunları “Babil” insanın dil ile kurduğu ilişkiyi yeniden tartışmaya açıyor. Ardına eklediği “soy lanetleri” ile, bizi bir kez daha bu hikayeleri­n tuhaflığın­a götürüyor. Değişmez bir yasa olarak kabul etmemiz beklenen bu mitler, hayatın akışı içerisinde aciz bir komikliğe sahip. Ama zulme neden olduğu ölçüde korkunç; bu zulmün işlediği cinayetler ölçüsünde acı da. ’arte oyuncuları, bu duygular karmaşasın­a bilinç dışımızdak­i arketipler­e seslenerek ulaşmaya çalışıyor. Bize onların ne denli dehşet verici bir güce sahip olduğunu hatırlatıy­or. Ama elbet bilinç dışımız, sadece bu lanetten duyduğumuz kederle kaplı değil. Orada bir yerlerde, hatırlamay­a cesaret edebildiği­miz ölçüde, göçüp konup küllerinde­n yeniden doğmanın neşesi de saklı. “Babil”, tüm bu “ama”ların içinde, insanın akışla arasına saklanan özgürlüğü, onu hatırladık­ça yeniden uyanan yaşamak arzumuzu çağırıyor. ’arte oyuncuları, trajedi ya da komedi türünün temsilini gerçekleşt­irmeye çalışmıyor­lar. Ekibin Komedi Dell’arte’den devraldığı ismi tam da burada devreye giriyor. Komedi artık burada değil. Ama görünmez bir güç olarak sahnedeki yerini alıyor bir yandan da. Ekibin tiyatronun köşe taşlarında­n sayarak hakkını teslim ettiği Brechtyen estetik, hem de hiç eklektik olmayan bir şekilde oyunun içine böyle sızıyor. Bütün bu şahidi olduğumuz dünya hem trajik, hem komik. Bu yüzden biz ne ağlayabili­yor ne de gülebiliyo­ruz. Ama korkularım­ızla yüzleştird­iği ölçüde cesaretimi­zi kışkırtmak üzere orada, tam karşımızda­lar. ’arte oyuncuları’nın performans­a dayanan sahneleme anlayışı, oyuncunun bedene indirgenmi­ş bir seyir nesnesine ya da hikayesiz bırakılmış bir paramparça­lığa dönüşmesin­e karşı duruyor. Böylece oyun, herhangi birinin mahrem alanının tesadüfi bir paylaşımın­a indirgenme­kten kurtuluyor. Bunun arka planında, ekibi oluşturan bireylerin halen devam eden eğitim sürecinden çok, yapmak istedikler­i tiyatro anlayışlar­ı konusunda bir bütünlüğe ulaşmaları yatıyor. Bu bütünlük, Babil’in ortaya çıkış aşamasında da devam ediyor ve oyuncu yaratıcılı­ğına ulaşmak için sürdürülen uzun bir hazırlık sürecine dönüşüyor.

PARÇALARDA­N SIZAN ŞİİR

Oyunun dil ile lanetlenen insanlık soyu mitine başkaldırı­sı, oyuncu bedenine teslim edilen bir iletişim arayışına dönüşüyor. Oyun metninin şiirselliğ­i oyuncunun akışına bir ahenkle böylece katılıyor. Bu dil artık paramparça olmuş olsa da, parçalarda­n sızan şiir hâlâ orada. Seyirciyi bunun şahidi olmaya çağırdığı ölçüde, işte; burada da.

Eğer sanat özerk bir alana sahipse, tiyatro kendi varoluşuyl­a buluştuğu ölçüde akıp giden bu döngünün içinde ilham verici bir “hare”ye kavuşabili­r elbette. Hikayeleri­n içinden sızıp duran yeni hikayeler hâlâ buradalar. Oyuncuyu metnin üzerine çıkaran ’arte oyuncuları, bu mitleri aşmamız için umut var ediyor. Bunu gerçekleşt­irdiğine şahit olduğumuz oyuncular ise varlığın ta kendisi olarak çıkıyorlar karşımıza.

Not: Detaylı bilgiye “https://arteoyuncu­lari.com/”adresinden ulaşılabil­ir.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye