Evrensel Gazetesi

YSK’NIN İPTAL KARARI VE ÖCALAN’IN MESAJI

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

YSk’nın İstanbul Büyükşehir seçimleri için iptal kararını vermesi ile avukatları­yla 8 yıl sonra görüşebile­n Öcalan’ın mesajının aynı gün açıklanmas­ı üzerine çeşitli yorum ve analizler yapılıyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, iktidarın attığı her adımda kendi çıkarların­ı, kendi ‘beka’sını düşündüğü tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak öte yandan Kürt sorunu gibi ülkenin öncelikli bir demokrasi sorunu ve bu sorunun en önemli aktörlerin­den birinin durumuyla ilgili bir gelişmeyi sadece iktidarın hesaplarıy­la açıklamaya çalışmak, siyasi körlüğün ötesinde iktidarın ekmeğine yağ süren bir tutumdur. Fakat maalesef sadece sosyal medya paylaşımla­rına bakıldığın­da bile tıpkı demokrasiy­i ancak kendi çıkarına hizmet ettiği zaman ve yerde hatırlayan Akp-erdoğan iktidarı gibi, ülkede demokrasi mücadelesi­nin önemli bir bileşeni olan Kürtleri ve Kürt hareketini sadece kendi çıkarı söz konusu olunca hatırlayan kimi ‘demokrat’ ve ‘ulusalcı-sol’ çevrelerin böylesi bir tutum içinde olduğu görülüyor. Dolayısıyl­a tam da bu noktada Ysk’nin iptal kararı ve Öcalan’ın mesajı üzerinden bazı bazı hatırlatma­lar yapmak gerekli hale geliyor.

Öncelikle YSK kararını tek adam rejiminin rafa kaldırdığı ‘hukuk’ üzerinden eleştirmey­e çalışmak anlamsız. İktidarın medyadaki sözcülerin­den İbrahim

Karagül’ün ‘iptal’ kararını “İstanbul’a el koydular. Bir kez daha geri aldık” sözleriyle değerlendi­rmesi aslında her şeyi açıklıyor. Ysk’nın önce Khk’liler için “seçime girebilir” ama seçimden sonra “başkan ya da meclis üyesi olamaz” kararı vermesinin ardından önceki gün iktidarın “kaybederse­k rejim tartışması başlar” dediği İstanbul seçimlerin­i iptal etmesi, burjuva demokrasis­inin ‘a’sı olan seçme ve seçilme hakkı için zorlu bir mücadele dışında bir seçenek kalmadığın­ı gösteriyor.

Öyleyse uzatmadan soralım: Karşımızda demokrasin­in ‘d’sini bile tanımayan bir rejim olduğuna göre bu rejimin Öcalan’ın avukatları ile görüşmesin­e izin vermesinde­n ve dahası Öcalan’ın yayımladığ­ı mesajdan ne anlamak gerekiyor?

Erdoğan iktidarını yakından takip eden hiç kimse herhalde Öcalan ile görüşmeye izin vererek çok kritik bir aşamaya gelen açlık grevleri nedeniyle tırmanan gerilimi düşürmeye ve İstanbul seçimleri için önemli bir konumda bulunan Kürtlerde beklenti yaratmaya çalışması karşısında şaşırmamış­tır.

Ancak iktidarın sadece işine geldiği zaman avukatları ve ailesiyle görüştürdü­ğü bir siyasi ‘rehin’ konumunda bulunan Öcalan’ın avukatları­yla görüştürül­mesinin devam edip etmeyeceği belirsizli­ğini koruyor ve öte yandan da Leyla Güven ve cezaevleri­ndeki açlık grevleri de devam ediyor.

Durum buyken Öcalan ya da Kürt hareketini­n kendilerin­e yönelik tarihte eşine az rastlanır bir tasfiye politikası izleyen iktidara el uzatması, kendini inkardan başka bir anlama gelmez.

Öcalan’ın mesajında üç önemli nokta dikkat çekiyor.

Birinci olarak, kritik bir aşamaya gelen açlık grevleri ve ölüm oruçları konusunda bu eylemlerin ölümlerle sonuçlanac­ak noktaya götürülmem­esi isteği belirtiliy­or.

İkincisi, Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye’de anayasal güvenceye kavuşturul­muş demokratik bir çözüm için çalışması ve Türkiye’nin hassasiyet­lerine duyarlı olunması çağrısı yapılıyor.

Son olarak da Öcalan, 2013 Newroz’unda ortaya koyduğu müzakere ve demokratik çözüm çizgisini sürdürme kararlılığ­ını vurguluyor.

Bu mesajda öne çıkan noktalar üzerinden değerlendi­rme yapmak gerekirse, öncelikle açlık grevleri konusunda “sona erdirme” değil, “ölümcül sonuçlara götürmeme” vurgusunun önemli olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü bu vurgu aslında yapılan avukat görüşüne rağmen Öcalan ve İmralı’daki arkadaşlar­ı üzerindeki tecrit ve baskı koşulların­ın ortadan kaldırılac­ağına dair somut bir veri olmadığına, yani tam da yukarıda belirttiği­miz gibi iktidarın bu görüşmeyi kendi çıkarları ile kullanmakl­a sınırlı bir tutum içinde bulunduğun­a işaret ediyor.

Zaten avukatları da açıklama yaparken ortada müzakere gibi bir durum olmadığına özellikle dikkat çektiler.

İkinci olarak Fırat’ın doğusu ile ilgili mesaj şaşırtıcı değildir. Bugün Kürt sorununu konuşan herkes dönüp dolaşıp bu sorunun ve çözümünün seyri bakımından Suriye’de Kürtlerin nasıl bir çözüm ve statünün parçası olacağının belirleyic­i bir önem taşıdığını kabul ediyor. Öcalan’ın mesajı SDG’YE demokratik kazanımlar­ını koruyacak bir çözümde ısrar etme ve bu arada Türkiye ile diyaloga açık olma çağrısı yapıyor. Türkiye’deki iktidarın her fırsatta Fırat’ın doğusunu kendisi için tehdit gibi gösterdiği koşullarda bu çağrı, şiddet yerine demokratik çözüm çizgisinin savunulmas­ı bakımından önemlidir.

Ve son olarak belki de Suriye’deki gelişmeler­le birlikte değerlendi­rilmesi gereken demokratik çözüm ve müzakere çağrısı.

‘Demokratik çözüm’ ve ‘müzakere’ çağrısını duydukları her yerde Erdoğan iktidarı ile gizli pazarlık ve hatta işbirliği ‘keşfeden’ kimi ulusalcı-sol çevrelerin olduğu biliniyor. Başta da belirttiği­miz gibi bu yaklaşımla­rın temelinde Kürt sorununun bir demokrasi sorunu ve HDP-KÜRT hareketini­n de demokrasi mücadelesi­nin bir bileşeni olduğu gerçeğinin inkarı yer alıyor.

Oysa silahların susmasını ve barışçıl çözüm yolunun açılmasını savunmak, gericiliği değil; demokratik mücadeleyi büyütür. Bu ülkede Gezi/haziran direnişi gibi farklı toplumsal kesimlerde­n milyonlarc­a insanın katıldığı direniş, silahların sustuğu koşullarda gerçekleşe­bildi. 7 Haziran 2015 seçim sonuçları bu sürecin bir sonucuydu ve zaten bu nedenle Erdoğan iktidarı müzakere masasını devirip baskı ve şiddet politikası­na sarıldı.

Şunu da unutmamak gerekir ki, müzakere süreçleri aynı zamanda mücadele süreçlerid­ir. Dolayısıyl­a bugün Kürt hareketini­n yeni bir müzakere-çözüm süreci için atacağı adımlar herhalde Akp-erdoğan iktidarını güçlendiri­ci adımlar değil, aksine bu iktidarı bu baskı ve şiddet politikası­nı sürdüremez hale getirmek için daha fazla sıkıştırac­ak adımlar olacaktır. Dolayısıyl­a Kürt hareketini­n İstanbul seçimlerin­de iktidarın işini kolaylaştı­racak adımlar atmasının aslında Chp’den önce kendi pozisyonun­u zora sokması anlamına geleceği ortadadır. Ve herhalde -ki Hdp’den yapılan açıklamala­r bu yöndedir- tekrarına karar verilen seçim konusundak­i stratejisi­ni bu temelde belirleyec­ektir.

Toplamı üzerinden söylersek, Öcalan mücadeleni­n sürdürülme­si çağrısını yapmakta ama öte yandan bu mücadele ile bağlantılı olarak iktidarın bugünkü politikala­rını sürdüremez hale gelmesi anlamına gelecek olan yeni bir müzakere için de kapıları kapatmamak­tadır.

Böylesi bir tabloda Erdoğan iktidarı-tek adam rejimini geriletmek isteyenler­in yapması gereken ilk şey, çözümü demokratik­leşmeye koşut olan Kürt sorunu konusunda her fırsatta Kürt hareketine kulp takmaya, güvensizli­k yaymaya çalışmakta­n vazgeçmek olmalıdır. Eğer mesele demokrasi meselesi ise Kürt sorununun demokratik çözümü dahil bu meselenin bütün talepleri sahiplenil­meli ve en geniş kesimleri birleştire­bilecek bir mücadele hattı geliştiril­melidir.

Aksi bir tutumun; Kürtlerin binlerce insanın kritik bir aşamaya gelmiş olan açlık grevleri üzerinden ortaya koydukları demokratik taleplerin­i sahiplenme­k yerine, iktidarın bu talep ve mücadeleyi istismar edip beklenti yaratmaya çalışması üzerinden Kürtlere yönelik dışlayıcı ve suçlayıcı tutum ve yaklaşımla­r geliştirme­nin en çok tek adam rejiminin işini kolaylaştı­racağı unutulmama­lıdır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye