MURAT SEVİNÇ: ÇOK HACİMLİ BİR EŞİK DAHA AŞILDI
YSk’nin iptal kararıyla ilgili Gazete Duvar ve Diken’de yaptığınız değerlendirmelerde ‘Bu bir karar değil’ dediniz. Bu değerlendirmenizi, iptal kararının en çok sorulan sorusunu yönelterek açmanızı rica edelim. Sandık kurullarının oluşumunda usulsüzlük varsa, nasıl oluyor da aynı zarflardan çıkan üç seçim sonucu geçerli kabul edilerek, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı sonucu iptal ediliyor?
Evet Duvar’da böyle bir eleştiri yönelttim. Diken’deki kısa yazıda da, Duvar’da da, bu kararın ‘karar’ sıfatını hak etmediğinin altını çizdim ve Diken’deki yazıda 2007’deki “367” kararından örnek verdim. Abdullah Gül de aynı karara atıf yapmış. Kısmen haklı tabii ama o kararın her ne kadar hiç katılmasam da bir ‘argümanı’ vardı. Oysa bu kararın iler tutar bir yanı yok. Her şey gözümüzün önünde oluyor ve seyretmek zorunda kaldığımız bu anormalliklere bir isim vermek zorunda kalıyoruz. Sizin haklı sorunuz da aslında aynı yararsız çabanın ürünü! ‘Nasıl sadece belediye başkanlığını iptal ediyor da diğerlerini etmiyor’ diye soruyorsunuz. Bunun mantıkla, hukukla, yasayla açıklanabilecek bir yanı var mı? Zaten gerek de yok. Çünkü konunun teknik hukuk tartışması ile ilgisi olmadığı açık. O alanda değiliz artık.
Sorunuzun muhatabı, sanırım giderek daha da ‘bağımsızlaşan’ yargıçlarımız ve YSK olmalı. Örneğin, neden 11 üye oy kullandı, henüz onu da anlamış değilim. Yedi asıl dört yedek üye var, neden hepsi oy verdi? Bilemiyorum. Ancak bunlar, bir saçmalık içindeki tali konular kaldı. Duvar’daki yazıda söylüyorum ya, YSK boşanma davasına baksa şaşıracak insan kalmadı memlekette. Sorunuza, “Allah’ın bir hikmeti olsa gerek” dışında yanıt gelmiyor aklıma. Tabii İstanbul’daki tüm seçimleri yenilerlerse kazandıkları ilçeleri kaybetme ihtimalinden endişe duyuyorlardır.
Hukuk içinde açıklamanın imkanı olmayan gerekçelerin nerelerden ve nasıl üretildiğini anlamamızı sağlayacak bir diğer soru da şu: Sandık kurullarına itiraz süresinin geçmesi halinde bu yöndeki itirazların değerlendirmeye alınmayacağı yönündeki kendi kararına YSK neden uymadı?
Uysaydı, bu kararı veremezdi! Bu kararı vermek için kendi içtihatlarını da yok saydı. Söz konusu tavır, bizim aşırı bağımsız yargı açısından çok yeni bir durum da değil. Yüksek lisans tezimi parti yasakları üzerine yazmıştım. O zaman fark ettim ki, çoğu durumda Aym/devlet önce partiyi kapatma kararı alıp ardından bir gerekçe yazıyor! YSK kararının kendi içtihadına uymadığını görüyoruz. İyi güzel de, sizce on binlerce yurttaş sorgusuz sualsiz nasıl atılabildi? OHAL Khk’leri yasaldı ve hukuka uygundu da, YSK kararı mı değil! Allah aşkına, Demirtaş neden içeride? Sırrı Süreyya? İki gün önce Prof. Füsun Üstel neden cezaevine girdi? Nasıl oluyor da suç unsuru olmayan bir metni imzalayan akademisyenler yargılanıyor? Nasıl oluyor da aynı imzadan, her biri başka ceza alıyor? Osman Kavala neden cezaevinde? İşte insanlar neden bunu yaşıyorsa, YSK kararı da aynı gerekçeyle verildi. Siz havuz medyası, ben de havuz soytarılarından biri olsaydım, bu sanki tartışılabilir bir şeymiş gibi davranabilirdik, ancak değiliz. Sürelere neden uyulmadı? Neden uyulsun? Biz bu eşikleri aşalı çok oldu ne yazık ki. Nasıl oldu bu? E oldu işte, çünkü yapabiliyorlar, mesele bu.
HUKUKA AYKIRILIĞI GİDEREBİLİRSİNİZ, AMA YOK SAYMAYI GİDEREMEZSİNİZ
İmal edilen gerekçelerin odağında sandık kurulları var. Yasada (özetle) ‘Seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve suçun oluştuğunun anlaşılması ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz” şeklinde hüküm varken, YSK nasıl oluyor da altı doldurulamayan itirazı dikkate alıyor ve yine sadece büyükşehir belediye başkanlığı için bundan geri dönüyor?
Evet yasada öyle yazıyor. Ve yasayı ciddiye almıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam Orwell’da geçiyordu, artık bir yasa yoksa, aykırılık da olmaz! Ayrıca görevini kötüye kullanan filan yok. O sandık kurullarını oluşturan da, seçim günü o imzaları atan da rahmetli babam değil. Bakın, ortada bir şey olmadığı için sürekli ‘Hissediyoruz’ dediler. Seçim ‘hisler’ nedeniyle iptal edildi. Cumhuriyet tarihinin en sürreal hikayelerinden birine tanık oluyoruz. Siyasal İslamcılar İstanbul’dan vazgeçmeyi sindiremedi, bu kadar basit. Yasalarda
“MURDAR” ilan edilen İstanbul seçimi, “İsteniyor ama yapılamaz” yaklaşımlarının aksine 6 Mayıs’taki YSK kararıyla iptal edildi. Seçim sonucunu daha önce “sandık darbesi” olarak niteleyen iktidar bloku, iptal kararını ise “demokrasinin zaferi” olarak tanımladı.
Aynı gerekçelerle yapılan muhalefet başvurularının reddedilmesi; binlerce polis eşliğinde seçmen avına çıkılması; seçmenin soyadından oy tercihinin belirlenmesi; sonuç değişmediği halde tekrar tekrar saydırılan sandıklar, sonuca etki ettiği iddia edilen 19 bin sandık kurulunun görev yaptığı sandıklarda Akp’nin önde olması; KHK’LI seçilmişlerin
ne yazarsa yazsın. Ali Duran Topuz’un antihukuk terimine bu nedenle sık başvuruyorum. Hukuka aykırılık değil bu. Onu giderebilirsiniz. Oysa hukuku yok saymayı gideremezsiniz. Dolayısıyla olabildiğince saçma örnekler seçiyorum. YSK boşanma kararı verebilir her an, diyorum. Böyle bir şey olsa bir gün, tartışır mısınız? Medeni Kanun’a aykırı der misiniz? Bu seçimi, ilk ilan ettikleri gibi Binali Yıldırım üç bin oy farkla kazansaydı bunları tartışıyor olacak mıydık? Şimdi neyi tartışıyoruz o zaman!
Ek olarak, kamu görevlisi olmayan kişilerin sandık kurullarında görevlendirilmesi
görevden alınması; sadece İstanbul’da değil, Diyarbakır, Mardin ve Van’da da mazbataların verilmesine gösterilen direnç…
Seçimi iptal etme hedefi yolunda dahasının da yaşandığı son bir ayda gösterilen bu yoğun çabanın hiçbir aşamasında, itirazları hukuka uydurma kaygısı taşınmadı.
“Nasıl olur”, “yok artık” şaşkınlığının iktidar bloku seçmeni arasında da belirmesinde bu konuda da eşiğin atlanmasının payı büyük.
Cumartesi söyleşisinde bu hafta seçimin iptalinin daha da hararetlendirdiği “Nasıl olur” sorusuna, YSK kararının
YSK onayından geçtiğine göre, YSK kendi sorumluluğunu neden seçmene yüklüyor?
Kime yüklesin? Geçen hafta Galatasaray, benim takımım Beşiktaş’ı 2-0 yendi. Farz edelim ben çok güçlü biriyim. İtiraz ettim. “İçimde garip hisler var, o maçta bir şeyler oldu” dedim. Top toplayanlardan birinin malum bankada parasının olduğunu iddia ettim. “Bütün ülke maçın tekrar edilmesini bekliyor” diyerek ısrarcı oldum. Federasyon 2-0’lık skorun taraftar vicdanını rahatsız ettiği kanısıyla maçın tekrar oynanmasının doğru olacağını düşündü. Bir gerekçe buldu ve dedi ki, teknik direktörün sözleşmesinde siyasi, ekonomik, toplumsal nasıl sonuçlar üreteceği başlığını da ekleyerek Doç. Dr. Murat Sevinç’e başvurduk.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyeliği görevine şubat 2017’deki OHAL Khk’siyle son verilen Murat Sevinç, akademinin bu soruları yöneltebileceğimiz yetkin ve üretken isimlerinden. Sevinç, ‘Milletvekillerinin Dokunulmazları’, ‘Türkiye’nin Anayasa İmtihanı’, Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası-1921 Anayasası ve Tutanakları (Dinçer Demirkent’le birlikte) kitaplarının ardından geçtiğimiz yıl da ‘Hey Garson’ isimli hikaye kitabıyla okurlarının karşısına çıkmıştı.