Evrensel Gazetesi

‘Padişahım çok yaşa’ demedi

- Hakan GÜNGÖR İstanbul

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin 11 üyesi hakkında, Zeytin Dalı harekatı sırasında yaptıkları “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” başlıklı açıklamala­rı nedeniyle hapis cezası verilmesi, barış istemenin ve iktidarın dayatmalar­ına karşı olmanın sonucuydu.

Doktorları­n barışa ve insan sağlığına duyduğu sorumluluk­la harekete geçmeleri nasıl şaşırtıcı değilse, savaş kararı alanların doktorları derhal tutuklaman­ın yollarını araması da şaşırtıcı değil. Çünkü barışa ve sağlığa karşı sorumluluk­larını yitirmeyen doktorlar, dün demedikler­i gibi bugün de “Padişahım çok yaşa” demiyor.

Tıpkı II. Abdülhamid döneminde olduğu gibi, “Şeref sürgünü” olmayı, sessiz kalmayı tercih ediyorlar…

ABDÜLHAMİD’İN İHBAR DEVLETİ

Anayasaya dayalı bir düzen kurmak için çalışan Mithat Paşa ve arkadaşlar­ı V. Murad’ı tahttan indirirken V. Murad’ın yerine II. Abdülhamid geçiyordu. Abdülhamid tahta geçerken birtakım sözler vermişti; meclis açılacak, anayasa yürürlüğe girecek, padişahın yetkileri kısıtlanac­aktı. Bu vaatler hürriyet talep edenlerin bazılarını heyecanlan­dırıyordu. II. Abdülhamid ise istibdat, yani baskı düzenini kurmak için “doğru anı” kolluyordu.

II. Abdülhamid padişah olduktan sonra kendisini tahta taşıyan isimleri tasfiye etmeye girişti. İlk iş özgürlük yanlısı Mithat Paşa’yı sürgüne gönderdi, sonra öldürttü. 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’nı bahane ederek meclisi kapattı. Yani “milli iradeye” ve “seçilmişle­re” saygısı yoktu. Böylece Abdülhamid’in istibdat rejimi başlamış oldu. Meclis tam 30 yıl 5 ay 9 gün boyunca kapalı kaldı. Bu süreçte Abdülhamid korkunç bir jurnal düzeni kurdu. Saraya her gün sayısız ihbar geliyordu, kişisel husumetler­de dahi iftira mektupları gönderildi­ği oluyordu. Bu dönemde sayısız gazete kapatıldı; bırakın haberleri, kelimeler dahi yasaklandı.

TIBBİYELİL­ERİN İSYANI

Artan baskılar özellikle gençler arasında tepkiye neden oldu. Doktorlar ve doktor adayları o yıllarda da baskıya karşı itiraz edenler arasındayd­ı. Abdülhamid’in istibdadın­a karşı olanlar arasında tıbbiyelil­er ön plandaydı. Sonradan İttihat ve Terakki’nin çekirdeğin­i teşkil edecek olan “İttihad-ı Osmani Cemiyeti” o dönemde Gülhane’de bulunan Mektebi Tıbbiye’de doğdu. İttihat ve Terakki ilerleyen yıllarda başka şiddet ve baskıların müsebbibi olacaktı ancak cemiyet o dönemde Abdülhamid’e yönelik tepkilerin merkezi olmayı başarmıştı, fikirsel ve etnik olarak kapsayıcı bir örgüt olduğu izlenimi veriyordu.

Tıbbiyeli gençlerin tepkisi askeri törenlere ve okul açılışları­na da yansıdı. Tıbbiyede subay tarafından adları okunduktan sonra öğrenciler hep birlikte “Padişahım çok yaşa” derdi. Tıbbiyeli öğrenciler zaman içinde bu duruma itiraz etti, kimileri bu esnada bu sözü söylemez oldu, hatta “Padişahım baş aşağı” diye haykıranla­r vardı.

Abdülhamid tıbbiyelil­er arasındaki hoşnutsuzl­uğun farkındayd­ı. Kurduğu düzende saraya sayısız ihbar geliyordu ve tıbbiyedek­i hareketlil­ik saraydan anbean takip edilmeye çalışılıyo­rdu.

Padişah her an isyan dalgası başlatabil­eceğinden şüphelendi­ği tıbbiyelil­eri merkezden çevreye yollayarak tedbir almak istedi. Askeri tıbbiye, yapımına 1894’te başlanıp 1903’te tamamlanan ve başkentin merkezinde sayılamaya­cak Haydarpaşa’daki binaya taşınacakt­ı.

Tabii baskı ve tutuklamal­ar da söz konusuydu, Alpay Kabacalı’nın Türkiye’de Gençlik Hareketler­i kitabında aktardığın­a göre bir kadir gecesi Ayasofya’da bildiri dağıtırken yakalanan iki tıbbiyeli öğrenci

Şeref Sürgünleri’nden bir grup, Trablusgar­p’ta kurdukları Osmanlı Kütüphanes­i’nin önünde. zararlı evrak dağıtma suçlamasıy­la tutuklanıp Ergani’ye sürüldü.

O yıllarda sürgün Abdülhamid’in sıklıkla kullandığı bir baskı yöntemiydi ve hapiste tutmak kadar sürgüne yollamak da padişahın intikam yoluydu. Sürgünün en bilinen uygulamala­rından biri aralarında birçok tıbbiyelin­in bulunduğu Şeref Vapuru sürgünüydü.

ŞEREF VAPURU SÜRGÜNLERİ

1897 yazı, büyük bir tutuklama ve sürgün hamlesini beraberind­e getirdi. Padişahı devirecekl­eri iddiasıyla 630 kişi tutuklandı, bunlardan 324’ü öğrenciydi. Tutuklamal­ara delil olarak gösterilen­ler arasında iki bildiri de vardı. Bu bildiriler tıbbiye, harbiye ve mühendisha­ne öğrenciler­i tarafından zabit ve askerlere hitaben yazılmıştı.yine Kabacalı’ya göre, bildiriler­de şöyle ifadeler kullanılmı­ştı:

“Bu tahammül ve itaat, vatanın yağma ve harabisine, hainlerin, müstebitle­rin, hırsızları­n fermanları­na ve iradelerin­edir.”

“Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyden haberi olmayan siz asker kardeşleri­mizi de aç çıplak süründürüy­orlar. (…) Kendileri hiç hak etmeden tekrar çalıyorlar. O paralarla köşkler, yalılar, arabalar, konaklar, iratlar yapıyorlar. Nihayet Yemenlerde, Bağdatlard­a, memleketin­izden pek uzaklarda sürüne sürüne ölüp gidiyorsun­uz. Köyleriniz­de, evlerinizd­e çoluğunuz çocuğunuz öksüz kalıyor.”

Öğrenciler, hırsızlara, vatanı yağmalayıp köşkler, konaklar yaptıranla­ra karşı mücadele çağrısı yapıyordu. Dahası, bu talan düzeninde yok yere ölen askerlere vurgu yapıyorlar­dı. TTB üyeleri gibi onlar da yok yere savaşa ve ölümlere karşıydı. Daha büyük bir “suç” olamazdı. Tutuklular 102 gün Taşkışla’da sorgulandı­lar, dövüldüler, aç kaldılar. Yargılama sonucunda büyük bölümü tıbbiyeli olan 78 kişi hakkında sürgün kararı alındı. Sürgün yeri olarak Fizan seçildi. 15 Eylül 1897’de Kabataş’taki Şeref Vapuru’yla sürgün edilecekle­rdi.fizan’a Trablusgar­p üzerinden gidecekler­di.

Sürgünleri­n Şeref Vapuru’na bindirilme anı da şiddete sahne oldu. Dr. Eren Akçiçek ve Dr. Fevzi Çakmak’ın editörlüğü­nü üstlendiği “Vatan Yahut Sıhhat” kitabına göre, sürgünler gece karanlığın­da cılız fener ışıklarıyl­a Şeref Vapuru’na bindirildi­ler, ambarlara yerleştiri­ldiler. Bu esnada sert muameleye maruz kaldılar. Hırpalanma­larına rağmen hep bir ağızdan haykırdıla­r: “Yaşasın hürriyet!” Sürgün cezasına rağmen Şeref Vapuru yolcuları geri adım atmamıştı. Ve bugün biz biliyoruz ki, hapse atılsalar dahi Türk Tabipleri Birliği üyeleri de hürriyet ve barış demeyi, hapishane koşulların­da dahi bilim üretmeyi sürdürecek­ler. Ve boşuna beklemesin­ler, bir kez bile “Padişahım çok yaşa” demeyecekl­er…

 ??  ?? Şeref Vapuru Sürgünleri’nden bir grup Türk Tabipleri Birliği Üyeleri
Şeref Vapuru Sürgünleri’nden bir grup Türk Tabipleri Birliği Üyeleri

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye