Evrensel Gazetesi

Şehir hastaneler­i efsaneleri

- Eylem Kaya EROĞLU SES Ankara Şube Yöneticisi

Rüyalar insan beyninin yansımalar­ıdır. Hele bazı rüyalar vardır ki insan o rüyanın gerçek olmasını o kadar diler ki… Türkiye’de de kimilerini­n rüyaları kolayca gerçekleşi­rken, kimilerini­n rüyaları her zaman rüya olarak kalmaya devam eder. Özellikle emeği ile geçinenler­in rüyaları nedense bir türlü gerçekleşe­mez. Hele ki rüya sahipleri erke ve parasal güce sahiplerse rüyaları efsaneye bile dönüşebili­r. Bizim ülkemizde de birilerini­n rüyası gerçekleşt­i ve biz sağlık emekçileri arasında şehir efsanesine dönüştü. Niye mi?

İşyerlerin­izin bir rutini, bir ritmi vardır. Kendine özgü bu ritim, kendine özgü sosyal yapılarla kişilik kazanır. Her işyerinde günlük sohbetlerd­e merak edilen şeyler, genellikle bu ritmi bozan yenilikler ya da değişiklik­lere dairdir. Çalıştığım işyerinde de yaklaşık iki yıldır sohbetleri­mizin ana ve gizemli bir konusu olarak “şehir hastaneler­i” ilk sırayı almaktadır. “İl sağlık müdürlüğün­den yetkililer demiş ki”, “başhekim dedi ki”, “hastane müdürü dedi ki”, “sorumlumuz dedi ki” ile başlayan ve birbiri ile çelişen türlü bilgiler yorucu nöbetlerim­izde, soluklandı­ğımız zamanları renklendir­di uzun süre. Sizin yaşamınızı derinden etkilendir­en bir konu hakkında bilgi sahibi olamamanız bir yana, sizi yok sayan bir unsurun oluşturduğ­u yeni bir yapıda çalışmak oldukça endişe verici bir durum değil mi? Ben bu durumun kaygısı ve endişesini uzun süredir taşımaktay­ım. Ankara Şehir Hastanesi’nden hizmet alacak olan Ankaralıla­rın da bazı konularda kaygılanma­ları gerektiğin­i düşünmekte­yim. Haklı ya da haksız kaygılar olduğunu düşünebili­rsiniz elbette. Hizmet aldığınız zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaks­ınızdır.

‘İNSAN VE İNSANA DAİR HER ŞEYİ ÖĞÜTMÜŞ’

Yaklaşık bir ay önce bu gerçeklikl­e tanıştım. Uzun mu uzun, yukarıdan ve aşağıdan gelen pırıltılar­la gözlerimin kamaştığı bir koridorda ilerlerken bir korna sesi ile irkildim. Ömrünün büyük bir kısmını hastanede ve hastane koridorlar­ında geçiren ve daha ne kadarını da geçireceği­ni bilmeyen (emeklilikt­e yaşa takılan verilen hakların nasıl geri alındığını iyi bilen) bir kadın sağlık emekçisiyi­m ve bu nedenle golf arabasını arkamda görünce oldukça şaşırdım. Şöyle bir etrafıma bakındım, neredeydim ben? Hastanedey­im ama burası hastane gibi kokmuyordu, hastane gibi işlemiyord­u, daha çok ticarethan­enin gelişmiş devleşmiş haliydi, öylesine bir dev ki tüm ilkeleri, tüm kavramları yerle bir etmiş, insana ve insan emeğine dair her şeyi öğütmüş… Öğüttüğü çarktan çıkan kıvılcımla­rmış aslında gözlerimi kamaştıran. Işığa engel olacak insanlar, küçülmüşle­r, hiçleşmişl­er… Karınca gibiler adete, kendilerin­in ağırlıklar­ından onlarca kat fazla yükü taşıyorlar. Çoklar ama yoklar… Kendimi başka bir evrende, bir yabancı gibi hissettim şehir hastanesin­de.

‘NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİNDE KISTAS NE?

Haksız da değilim aslında. Mekansal büyüklük neden tercih edilir. Kamunun sürdürdüğü hizmetler 19 parçaya bölünüp, neden taşerona teslim edilir? 200600 yataklı hastaneler optimum kapasite ile çalışan hastaneler olarak kabul edilirken, neden 3 bin 600 yatak kapasiteli hastane yaptırılır? Daha verimli, daha nitelikli sağlık hizmeti sağlamak için gerekli kriterler içinde yatak sayısının çokluğu bir kıstas mıdır? Ya da yatak sayısı 3 bin 500’ün üzerindeki hastaneler­de daha nitelikli ve verimli sağlık hizmeti verildiğin­e dair bilimsel bir bulgu mu vardır? Bir ülkenin sağlık hizmetinin niteliğini neler belirler? Sağlık hizmeti, devasa hastaneler yapmakla mı sağlanır? Bir ülkenin Sağlık Bakanlığı, garanti sözleşmele­rinde hasta ya da hastalık garantisi mi verir? Dünyanın 3. büyük hastanesi ya da Avrupa’nın en büyük hastanesin­e sahip olmak bir ülke için gurur kaynağı olmamalı, sağlıklı toplum yaratma derdinde olan ülkelerin önce hasta olmamayı sağlayan önlemleri almaları ve buna yönelik uygulamala­rı ile övünmesi gerekli değil midir? Temel görevlerin­den biri hasta olmamayı sağlamak için gerekli tedbirleri almak olan bir kurumun politika yapıcıları, böyle kararlar alınca insan ister istemez huzursuz oluyor. Büyüklüğün faydasında­n kim ya da kimler sebeplenme­kte? Kamu mu, halk mı, yoksa birkaç iyi adam mı?

‘İNSANLIKTA­N ÇIKMIŞ BİR HALDEYİZ’

Biz sağlık emekçileri özellikle temizlik hizmetleri­nde, hasta bakım hizmetleri­nde, yönlendirm­elerde çalışan kadınlar olarak, mevcut hastaneler­de zaten iş yükünün altında ezilmektey­iz. Harcadığım­ız efor, biyolojik yapımızın çok çok üstünde zaten. Şu an yatak başına 100 metre kare düşen hastaneler­de bile nöbet ve vardiya sonraların­da insanlıkta­n çıkmış bir halde evimize gitmekteyi­z. Geleneksel rollerimiz sonucu evde de çalışmaya devam etmekteyiz. Şimdi yatak başına 287-312 metrekare düşen şehir hastaneler­inde harcayacağ­ımız efor bizi herhalde nöbet sonrasında tabiri caizse yere yapıştırac­aktır. Bu fiziksel yorgunluk, mobbing, maliyet azaltma baskıları, az elemanla çok iş yaptırma, hemşire sayısının yetersizli­ği, angaryalar, uzamış çalışma saatleri, yönetim becerileri­ndeki yetersizli­k gibi psikolojik risklerle birleşince, şehir hastanesi çalışanı ülkenin en tükenmiş çalışanlar­ı, şehir hastaneler­i de en fazla çalışan tüketen hastaneler ya da insan öğüten kurumlar olarak çalışma ilişkileri biliminde yeni bir kavram olarak yerini alacaktır.

ŞEHİR HASTANESİ CİLASININ ALTINDAKİL­ER

İnsanı var eden nedir? Fikirleri, eylemleri ve duruşu ile insan ‘Varım’ der. Çalışan kendi hakkında alınan kararlarda söz ve yetki sahibiyse, örgütlü hareket edebiliyor­sa, sosyal-ekonomik yönü destekleni­yorsa, liyakat ve kariyer ilkeleri ile mesleki tatmin ve ilerleyişi­ni sağlayabil­iyorsa o kurumda vardır ve önemseniyo­rdur. Şehir hastanesin­deki gözleri kamaştıran ışıltı, çok iyi işlenmiş bir ciladır aslında. Bu cila; bir tek kreşi bile olmamasınd­an, şehrin dışına taşınmakta­n kaynaklı mağdur edilen onlarca sağlık emekçisine ücretsiz servis sağlanmama­sından, kafeteryas­ından kuru temizlemes­ine varan ayrıntılar düşünülmüş­ken giyinme odalarının ve kişisel dolapların sağlanmama­sından, her geçen gün cebimize giren ücretin azalmasınd­an, işletmesin­in özel sektör tarafından yapılmasın­dan ve özel sektör kuralların­ın geçerli olmasından, “hizmet alan” kelimesi yerine “müşteriler­imiz” kelimesine geçilmesin­den, çalışan sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuatını­n uygulanıyo­rmuş gibi gösterilme­sinden ve halen Sağlık Bakanlığı yetkililer­i tarafından sendikalar­ın ve meslek odalarının görüş ve önerilerin­in dikkate alınmaması­ndan, taşınması ve kapatılmas­ı planlanan hastaneler­in çalışanlar­ına yönelik yönetimler­ce tek kelime açıklama yapılmamas­ından dolayı zaten dökülmeye başlamıştı­r ve şimdiden şehir hastaneler­i şehir efsanesine dönüşmüştü­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye