AP seçimlerinde dikkatler aşırı sağın yükselişinde
Dikkatler, 23-26 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde Avrupa genelindeki sağ popülist, milliyetçi ve faşist parti ve hareketlerin üzerinde yoğunlaşıyor. Bu partilerin yükselişinin nedenleri ve bunun nasıl durdurulabileceği ise burjuva basını ve partilerinin gündeminde değil.
TRUMP’IN İZİNDEN
2011’de Abd’deki İkiz Kuleler’e yönelik terör saldırısından sonra özellikle Müslüman ülkelerden gelen göçmenleri propagandalarının merkezine koyan sağ popülist, ırkçımilliyetçi partiler, 2008-2012 yılları arasında ortaya çıkan ekonomik kriz ve “avro krizi” döneminde buna ek olarak bir de AB ve üst-elit sınıfları eleştiren bir söylem kullanıyorlar. Ekonomik krizin milyonlarca işçi ve emekçi üzerinde yaratmış olduğu gelecek endişesi ve korkusunu bu şekilde yedeklemeye çalışıyorlar.
ABD’DE bir milyoner olan Donald Trump’ın seçimleri bu söylemle kazanmasının sonuç vermesi üzerine, Avrupa’daki sağ popülist partiler de aynı yoldan yürümeye başladılar.
2015’te Ege üzerinden Avrupa’ya gelen sığınmacı sayısının yüz binleri bulması ve bunun geniş şekilde tartışılması ise Avrupa genelinde sağ popülist parti ve akımların güç toplamasını hızlandırdı. Ekonomik krizin yüz binlerce işçiyi işsiz ya da kısa süreli çalışmaya mecbur bıraktığı, yoksulluğun genel olarak yükselişe geçmesine paralel olarak sığınmacı düşmanlığı da hızlı güç toplamaya başladı. Bu nedenle, Avrupa’nın pek çok ülkesinde daha önce marjinal olan ırkçı partiler, yerel ve ulusal parlamentolarda temsil edilmeye, daha geniş kesimler arasında destek görmeye başladılar.
Gelinen aşamada Avrupa’da genel olarak sağ popülist-faşist partilerin durumunu şu şekilde özetlemek mümkün: ve Estonya’da ise koalisyon ortağı oldu. Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), 2000’li yılların başında da Halk Partisi (ÖVP) ile koalisyon ortaklığı kurmuştu. 2017’de yapılan seçimlerde FPÖ, dört yıl öncesine göre oylarını artırarak yüzde 26’ya çıkardı ve yeniden koalisyon ortağı oldu. FPÖ, birçok konuda muhafazakar Başbakan Sebastian Kurz’u zorluyor.
İtalya’da sosyal demokrat parti (PD) seçimleri kaybederken, popülist Beş Yıldız Hareketi (M5S) ile aşırı sağcı-faşist Liga partisi seçimlerin kazananı oldu. İçişleri Bakanlığına getirilen Liga Başkanı Matteo Salvini, göçmenlere karşı düşmanlıkta başı çekerken, Ab’nin dayattığı bütçe denkleştirme planını da kabul etmedi.
Baltık ülkesi Estonya’da ise 29 Nisan’da muhafazakar Merkez Parti öncülüğünde kurulan yeni hükümete aşırı sağcı Halk Partisi (EKRE) beş bakan verdi. Böylece ülke tarihinde ilk kez aşırı sağcı bir parti koalisyon ortağı oldu.
Aşırı sağcı partinin dışarıdan hükümete destek verdiği Danimarka’da ise 17 Haziran’da genel seçimler yapılacak. Son kamuoyu yoklamalarına göre Halk Partisinin bu kez yüzde 7 civarında oy kaybedeceği ve sol partilerin oluşturduğu “Kırmızı Blok”un az farkla seçimleri kazanacağı yönünde.
Her üç ülkede yaşananlar, faşizme karşı daha etkili bir örgütlenme ve mücadele gerektiğini bir kez daha gösteriyor.
Zira bu ülkelerde meclis dışındaki faşist parti ve hareketlerin daha paramilitarist bir karakter kazanarak, muhaliflere ve göçmenlere saldırılar düzenleme potansiyeli taşıdıklarını gözlemlemek mümkün. Önümüzdeki süreçte kıta genelinde ırkçı şiddet olaylarının artması da şaşırtıcı olmayacaktır.